Dünyayı çok çeşitli insanlarla ortak kullanırız. Dünyayı bir mekan olarak düşünürsek ,aslında diğer insanlarla paylaştığımız şeyin açılımı hayattır. Neden mi, yaşadığımız hayatı dünyada yaşıyoruz. Bu mekanda ki kişiler farklıdır; dolayısıyla çok renklilik ve seslilik de beraberinde geliyor. Hayatı herzaman olduğu gibi kabul edip, yaşamak lazım. Yani karşımızdaki insanın kişiliğini, davranışlarını, dış görünüşünü vs… olduğu gibi kabul etmek aslında…Tabi ki onun yanlışlarıyla değil, doğru olan yönleriyle kabul etmek; sonuçta yanlışlarını düzeltecek olan da kişinin kendisidir.

Hayatta herzaman yaşanılan yada görülen, işitilen davranışlar akıl süzgecinden geçirilerek bir sonuca varılır. Bunun adına kabaca mantık da denilir. Aslında bu kabaca tanımından hiç hoşlanmadım; bunu değiştirirsek ortalama dersek kanımca daha uygun olur.

Kişi mantığını kullanarak kendine daha yeni ufukların kapısını açabilir. Bazen bu yeni ufuklar, saklı cennetde olabilir; yani birden kendini başka bir ortamda bulabilir.

Sadece mantık yeterli mi tabi ki hayır; bunun içine duygular da girmelidir. Beyin ve kalbimizle düşünme demek yerinde olur. Ancak böylece yaşama kendimizi kurban olarak sunmayız.

Hayatta yaşamak için gereksiz şeylerin yükünü taşımamak lazım. Paylaşım tamam ama tüm dünyanın yükünü de taşımamak lazım…

Hayatta yaşadığımızı anlamak için içimizdeki saklı olan barış güvercinini açığa çıkarmamız lazım. Çünkü bu barış güvercini bize sevgi, huzur ve uyum getirir.