yaa dostlarım sakın yanlış anlamayın beni,msn de ateist bir kardeşimle konuşurken muhabbeti koyulttuk.konu inançlarımızdan açıldı ve din felsefesine kaydı.derdim kimsenin inancına karışmak değil ister paganist, ister ateist,isterseniz satanist ya da yobaz olun işin bu kısmı umrumda değil.sadece bir takım şeyleri düşünüyorum ve yorumluyorum o kadar.benim ateist akrabalarım da vardır birçok kişiyle bu konuyu konuşmuş insanım ama ateistlerin sırf inat ya da kendilerine göre inanmaktan daha saçma sebepler ortaya koyarak bu yolda ilerlediklerini düşünmeye başladım!önce kendi doğrumu aktarayım:bilim adamlarının ortaya koyduğu gibi(şu an çürütüldümü bilemiyorum) en başta yoğun bir enerji söz konusuydu toz ve gaz bulutları vs. vs.sonra evren şekillenmeye başladı çok çok sonraki dönemlerde ilk insan ortaya çıktı…tamam bu istikamette bugünlere geldik ben evt yüce bir güce inanıyorum bu daha en baştaki enerji ile evrene şeklini veren enerjidir tanrı o yüce enerjiden ibarettir,isterseniz tanrı demeyin sadece güç deyin,tanrı ve din insanların yarattıkları kavramlardır.inançsızların inanmamak için ilk ortaya koydukları sebep hani tanrıyı göremiyoruz duyamıyoruz biz doğaya ve onun gerçekliğine inanıyoruz,dua etsek diyelim sizin gibi kime duyurucaz ki sesimizi?derler.belki haklılar bu konuda ama bari yaratıldıklarını kabul etsinler.msn de sıkıştırdım,çünkü arkadaş insan aklıyla kendini yaratmıştır daha beynindede bilmediği birsürü kısım vardır deyip saçmalamaya başladı bende ona peki sen olmadan aklın da olmazdı diyelimki önce aklın vardı o akıl, elektrik nerden çıktı peki?deyince orda kalıyor yani yaradılış efsanesine bir çözüm üretemiyorlar.şimdi siz de bu yazıyı okuyup bu da ne ahkam kesiyor yaa sen kuranı okudun mu kuranı?diye sorabilirsiniz evt itiraf ediyorum ki okumadım bu konuda çok bilgi sahibi olduğum iddasında da değilim,kuranın bir kısmını okudum:eski toplumlara bir anlamda kendinize çeki düzen verin çağrısı yapıyor,yani çoğumuzun sandığı gibi yobazca şeyler yok hem dinde zorlama da yok mesela ben,sadece inanıyorum, dua ediyorum ara sıra ama dediğim gibi çok da alakalı değilim namazıyla,orucuyla.benim anlatmak istediğim:ateizm gibi bir kavram olmasına karşın yineliyorum hepsi şahsi fikrimdir,yoktan var olamayacağımıza göre yaratılmış olduğumuz kesindir, yaratıldıysak bizden üstün bir gücün varlığıda kesindir(nolur hristiyanlıktaki gibi algılamayın tanrıyı ,eskiden bende sanki bir insanmış gibi düşünürdüm o gücü )ama o yalnızca enerjiden ibaret,öyleki aklımız almıyor ve tam olarak açıklayamıyoruz,o zaman yaratıldığımızı kabul ettiysek ortada ateizm gibi birşey kalmaz ve inanmaya başlarız.elbetteki bugünkü sapkınlık ve yobazlıklara değil.duaların kabulü fln meselesine gelince,kanımca yok öyle birşey sadece varız ve bize verilen akılla sorunlarımızı halletmeliyiz.yazdıklarım doğrudur iddasında dadeğilim insanların bu konuda gerçekten neler düşündüğünü merak ediyorum…saygılar
yorumlar
her koyun kendi bacağından asılır.
Bugun evrim ya da herhangi bir teori icin hicbir kalinti dahi birakmayabilirdi. O acidan evrim’e inanmayanlarin dahi bu kalintilardan ders cikarmasi gerekir. Acikcasi tanri’nin her turu bambaska bir sistemle yaratmis olmasinin insanlara hicbir yarari olmayacagi da baska bir tartisma konusu.Ancak baska bir konu ise, bu evrim teorisinin gereginden fazla abartilmasi, cok onemli bir bilim olayi gibi gorulmesi. Halbuki bugun evrim teorisini ispata calismak, kuran’in insanlara mesaj verdigini ispatlamak gibi bir sey. Hicbir bilimsel calisma yok ki, evrim teorisi goz onune alinarak ‘bu boyle olmali’ diyerek sonuca ulasmis olsun. Zira evrim malzeme olarak ‘tesaduf’u ele aldigi icin, su an icin kimseye avuntu olmaktan baska bir faydasi yok. Ancak gelin gorun ki yaratilis teorisi icinde ‘tanri insanlar diger insanlara zarar vermeden turunu ogrensin, dogayla basetmeyi ogrensin diye diger turleri birbirine benzer yaratti’ seklinde bir onerme eklerseniz, bu onermeden yola cikarak bir cok sonuca ulasabilirsiniz. Benzer bir seyi evrim teorisinin modern hali ile dahi yapmaniz mumkun degil.Ateist’lik ile yaratilis teorisinin direk baglantisini ben kuramadim ancak, belirgin olan bir sey varsa, o da ateist olan kisilerin ‘tanri kim oluyor da beni yaratiyor’ seklinde bir narsist duygu tasiyor olmalari. Olumden sonrasina inanmadan hala su pislik dunyada neden yasama ihtiyaci duyar insan bilemiyorum ancak, bildigim bir tek sey varsa, o da sagliginiz yerindeyken inkar ettiginiz, kendinizi yenilmez sandiginiz duygulariniz, ‘gozunuzle goremediginiz’ kucuk bir bakteri yuzunden yataklara dusup, olumun esigine geldiginizde birden kaybolacak.
1. evrim, tanrıyı reddetmek zorunda değildir.2. evrim yaratılışı reddetmek zorunda değildir3. evrim bilimseldir4. evrimin tesadüfle alakası yoktur.5. tesadüf, evrim teorisi karşıtlarının, teoriyi çürütmek için teoriye eklemeye çalıştıkları ama her seferinde saçmaladıkları hususdur.6. tek basamaklı seçilim ve birikimli seçilim kavramlarını öğreniniz.7. bakteri gerçekten küçüktür ve bu gibi küçücük daha niceleri olduğunu unutmayınız (evrim konusunda fikir vermesi açısından)
1- nasil oluyor bilmiyorum ama kuran’i reddetmektir2- …3- bana gore daha cok felsefi’dir. Demokritos’da atom’dan bahsetmisti ama bohr’a kadar kimse ona bilimsel demedi hatirlatirim.4- mutasyonlarin belirli bir mantigi, analitik duzeni ya da kurali mi vardi acaba?5- sayet tesaduf olmamasinin nedeni ‘survival of the fittest’ gibi bir cok yonden mantiksiz olan bir yontemse bahsettigin sunu cok merak ediyorum. daha uygunun ‘olusmasi’ tesaduf degil de nedir? Bahsettigimiz milyarlarca yil olabilir, ama olmasi gerekenle zilyon tane. Her gun bir ileriye donuk mutasyonun olmasi gerekiyor ki o zaman olanin bugun olmuyor olmasi da baska bir mevzu.6- kim kimi seciyor? niye seciyor? neye gore seciyor? … bence siz de bir tesaduf nedir bunu okuyun.7- zaten sorun o kucuk seylerin buyumesi. simdi bile dayaniklikliklari cok az olan bakterilerin, daha da ilkel hallerindeyken bu kadar ustun dayaniklilik gostermeleri, bir cok mutasyon (ya da bir tane bilen eden yok ) sonrasinda farkli turlere donusup, ortaya daha dayanikli bireyler getirmesi… insanlar hakli aslinda tanri’ya inanmak kolaya kacmak, cunku bunun boyle olduguna inanmak siyahin beyaz olduguna inanmak gibi bir sey.
böyle bilmiyorum ama anlamak ile tanrı arasında bir bağlantı kurulabilir belki. tanrıya inanmak kolaya kaçmaktır; anlamak için çaba harcamak da zordur öyleyse aksi kolaya kaçmaktır.evrim tanrıyı, yaratılışı ve/ya kuranı reddetmez çünkü, şu olabilir;tanrı, ilk canlıyı yaratır ve evrim işler.3. maddeniz ilginç gerçekten, “bana göre felsefi” demişsiniz, literatürlerin ve bilimselliğin kıstaslarının size bağlı olduğunu bilseydim, daha dikkatli olurdum. bohr’a kadar kimsenin bilimsel dememiş olması, atomların bilimselliğini ne derece etkiler merak ettim açıkçası. bilimsellik zaman uzlamında değişebilen bir nitelik/nicelik midir? evrim teorisi, bilimsel olmak için gerekli özellikleri taşır; bilim “evrenin ya da olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneysel yöntemlere ve gerçekliğe dayanarak yasalar çıkarmaya çalışan düzenli bilgi” olduğundan, evrim de bilimseldir. deneyseldir, aynı koşullar sağlandığında aynı etkilere aynı tepkileri üretir (nihai sonuç anlamında).’daha uygun’un oluşması, mutasyon anlamında tesadüfi bir durumdur denebilir. ancak, tesadüf’ün gerçekliği üzerine düşünerek (kelebek etkisi de denen teoriyi göz önüne alarak) aslında tüm bunların, tesadüfle ilgisi olmadığı ve etki-tepki düzleminde ilerleyen sıralı olaylar olduğu kanısına varabiliriz. tabii, bu başlı başına bir konudur.tüm iyi niyetimle söylemek istiyorum, “ileriye dönük mutasyon”, “survival of the fittest” gibi kavramlar, birileri tarafından dolaylı ve/ya doğrudan aklınıza kazınmış olduğundan olaya ilginç bir önyargı ile yaklaşıyor olmanız, bu kavramların yeniden açıklanmasını gerektiriyor. mutasyon, ileriye ya da geriye dönük olamaz, mutasyon bilinçli bir eylem değildir. basit bir örnekle; beyaz deri gelişimine sebep olan genetik mutasyon, kutuplarda işe yarayabilecekken, çölde ölümle sonuçlanacaktır. buradan şunu anlayabiliriz, mutasyon’un kendisi değil, sonuçları görece iyi, kötü olabilir. bu iyiliği ya da kötülüğü belirleyen ise mutasyonun kendisi değil, çevresel faktörlerdir. bu anlamda, mutasyon tesadüfi olmak zorunda da değildir (kavram olarak), ancak her gün, bir kaç yüz mutant gen’inizin oluştuğunu ve bunların metabolizmanız tarafından durdurulduğunu hatırlayınız. kanser’de işte tam bu mutant genlerin durdurulamayanlarını ifade eder.evrim, o gün oldu, şimdi neden olmuyor diyorsunuz. bu sorunun daha alaycı bir türü de, “e peki neden ormandan gelip, ‘arkadaşlar ben insan oldum’ diyen maymun yok kardeşim?” dir. bu kimseler, insanın, maymun evladı olduğu konusunda hemfikirdirler. ancak ne darwin, ne de aklı başında başka bir evrimci asla böyle bir şey söylememiştir. söylenen, maymunla olan ortak atamızın, kedi ile ortak atamızdan daha yakın olduğudur.mutasyonların bir mantığı yoktur, dediğimiz gibi onların bilinci yoktur, ancak biz mantıklı insanlar, mutasyonları inceleyip, onları analitik bir düzleme sokmaya çalışabiliriz. yapanlar da var zaten.bugün, ileriye dönük mutasyon olmuyor demişsiniz. ileriye dönük mutasyonun ne olduğunu anladıysak, insan ömrününün nasıl olupta yirmi ortalama yıldan, ortalama yetmiş yıla çıktığını bir düşünelim derim. bunun dışında diğer kalıtsal özellikleri nedeniyle beğenilmeyen insanların “cüceler, down sendromlular, doğuştan göremeyenler vs.” toplum içinde sayıca azalıyor olması da bir fikir verebilir.kim kimi seçiyor demişsiniz. güzel soru; zaman, şartlar, koşullar, çevre canlılığı seçiyor efendim.tesadüf nedir onu okuyun demişsiniz. hemen tdk’ya baktım, şöyle diyor; “yalnız ihtimallere bağlı olduğu düşünülen olayların kesin olmayan, değişebilen sebebi” bu, gerçektende, genin mutasyona uğrama sebebini açıklar, yani ne zaman radyoaktiviteye, bilmem ne kimyasalına ya da ultraviole ışınlara maruz kalacağımızı bilemiyoruz. hormonal ve dolayısıyla genetik dönüşümlere sebebiyet veren kimi ticari besin maddelerini ve kimi diğer tüketim maddelerini hesaba katarsak, bu yüksek dereceli bir olasılık hesabı olurdu. ancak, bu mutasyon’un (gen’in mutasyonunun), canlıda bir mutasyon oluşturması için, ona bir şekilde katkıda bulunmalıdır. bu mutant kimsenin ise, yeni bir tür oluşturabilmek için, uzunca bir süre hayatta kalması, yavrulaması ve bu yavrularıyla kendisinin, diğerlerinden daha başarılı olması gerekir. şte burada tesadüf falan yoktur.ancak, jenkins’in ya da asimov’un düştüğü hatalara düşüp, hemoglobiln sayısından falan bahsedecekseniz, onun cevabının çoktan verildiğini ifade etmek isterim.bu konunun, buraya açılması ilginç oldu, iki üç gün kadar önce aynı konuyu babamla evde tartışıyorduk. kendisi evrim’e inanmıyor falan değil ama benim bu konuda okuduğum onca şeyi artizlikten öteye gidip gitmediğini ve biraz da fikir alışverişi olsun diyerek “peki hepsi güzel de, ilk dna nasıl oluştu” demesi üzerine sıkı bir soruyla karşı karşıya kaldığımı anlamıştım. bildiğimiz gibi, polimer plastikler’de hücre yapısını taklit ediyordu, kendisiyle uyum gösteren molekülleri ve atomları kendisine bağlayarak dev bir molekül oluyor. örneğin cep telefonunuzun kasası alsında tek bir molekül olabiliyor çoğu zaman. peki dna bu işi nasıl kotardı da farklı farklı maddeleri kendine bağladı ve geliştirdi. bu sıralar bunun araştırmasındayım. neyse bu ayrı bir konu, ancak “din” tabusunun her fırsatta dile getirildiği bir ortamda bilimsel tartışma yürütmenin imkansızlığını ifade etmeliyiz. ortaçağa öykünebiliriz, bilim’i tartışırken her fırsatta din’e uygunluğunu deneyebilriz ve bu uyumsuzluk yüzünden bilimden olabiliriz. ortaçağ’daki kimi saklı bilimciler gibi, önce konuyu sadece bilimsel düzlemde ele alıp çözdükten sonra, insanlara açıklamadan önce din’e uygunluğunu ve idam ihtimalini değerlendirebiliriz.son cümleniz ise biraz saçma korkarım. evrim’e inanmak (?) zor olduğundan tanrı’ya inanalım.
Bu mim tartismalarinin uzamasi beni pek bir rahatsiz ettigi icin onerim, eger tartismak istiyorsaniz, mail’lerimiz kullanip yapalim bunu. Ancak bir kac noktaya kisacik (simdilik oyle yaziyorum uzatmam umarim) cevaplar vereyim:tanrıya inanmak kolaya kaçmaktır;bu onerme tamamiyle ‘tanri yok’ demek gibi bir sey. Yani tanri’ya inanip da bilimsel calisma, bilinmeyeni ortaya cikarma pek tabi gerceklesebilir.tanrı, ilk canlıyı yaratır ve evrim işler.Nasil yani? Ilk canli? Kuran tanrinin her turu ayri ayri yarattigini belirtmektedir.bohr’a kadar kimsenin bilimsel dememiş olması, atomların bilimselliğini ne derece etkiler merak ettim açıkçası.Burada nuans deneysel (ya da duyusal) olarak ispatlanmadigi halde, ayni seyleri soyleyen iki dusuncedir. Evrim ispatlaniyor, deneyle gozlemleniyor diyorsunuz ancak bu konuda yapilmis bir tane bile deney yok. O acidan nasil oluyorda dogrulugu yonunde en kucuk bir kanit olmayan seyi ‘bilimin ozu’, ‘buna inanmiyor bir de bilim yapiyor’ gibi algilarsiniz (siz algiliyorsunuz diye demiyorum). Sorun burada.ileriye dönük mutasyonun ne olduğunu anladıysak, insan ömrününün nasıl olupta yirmi ortalama yıldan, ortalama yetmiş yıla çıktığını bir düşünelim derim.Bir konu karisiyor herhalde. Burada insanin doga ile mucadelede daha basarili olmasindan bahsetmiyorum. 20 ortalam yili olan da homo sapiens’di, su gunki insan da homo sapiens. Adaptasyon mumkundur, buna itirazim yok. Ancak evrim’in malzemesi mutasyonlardir, adaptasyonlar bambaska bir mevzu. Ben turden ture gecisin olmadigini dusunuyorum.Devam eden cevaplarda da benzer seyler var. Acikcasi evrim olayini silip atiyor degilim, ancak bilimsellikten bahsederken suphecilikten vazgecmek olmaz. Nasil, belki evrim vardir, diyebiliyorsaniz, belki de evrim yoktur diyebilmeli, koru korune bir seyi savunmamalisiniz.Bu arada basta da dedigim gibi isterseni e-posta adreslerini degisip tartismaya oradan devam edebiliriz.
ahkâm girecektim ama şöyle bir şey yazmış bulundum. bilmiyorum işe yarar mı?
komedi..başka birşey olamaz bu. inananların inandıklarını inkarı..-bunların hepsini Tanrı yarattı.-nasıl yarattı?-tesadüfen?!
komedi..başka birşey olamaz bu. inananların inandıklarını inkarı..-bunların hepsini Tanrı yarattı.-nasıl yarattı?-tesadüfen?!
tesadüflerin oduğu yerde tanrı olmaz. yoksa tanrı da mı tesadüfen yaratıldı. tesadüf; yani rastlantı tek ve gerçek durum. varlık kendi varoluşunu tamamiyle rastlantısal ilişkilerin gelip tek bir noktada buluşmasına borçlu. gezegenlerin nasıl oluştuğunu gelip de tanrıya bağlamak en büyük kolaycılık. tanrı gerçekten olsaydı bu duruma fena halde bozulurdu. aptal kullarım araştımayı, öğrenmeyi bilmiyor diye üzülürdü. Tanrı olsaydı zaten Darwinist olurdu allahıma kitabıma…
gezegenlerin nasıl oluştuğunu gelip de tanrıya bağlamak en büyük kolaycılık.tanrıyı reddetmekte öyle…
olmayan birşey reddedilmez. en azından bilinmeyen birşey.
ciğerler, delirmeyiniz, delirtmeyiniz, taşınabilir dert haddini aşmayınız. lütfen dikkat ediniz, “burası tanrının varlığını tartışmak için uygun değildir” kararı alındığında, bir çoğunuz ne hafif’den ne de tanrının tartışılabilir bir “şey” olduğunun bilinciydediniz. bu bağlamda lütfen ya tartışmanızı başka bir mecraya ya da konuyu başka bir çizgiye taşıyınız. olmayan şeylerin inkar edilebileceği; tanrı olmasaydı bile evrenin varolabileceği; tanrı olmadan hiçbir şey olmayacağı; bireysel töz’ün olmadığı ve bu nedenle tanrının var olmak zorunda olduğu; tanrının varolmak zorunda olamayacağı çünkü tanrının başka bir erk tarafından zorlanamayacağı;benim bir tanrı olduğum; senin bile bir tanrı olduğun ve bu gibi yüzlerce şey, farklı zamanlarda farklı kimseler tarafından kendilerince ispatlandı. şimdi siz kalkmış bana tanrının ne olduğunu anlatmaya çalışıyorsunuz. rica ediyorum delirmeyiniz, önce kendinizi anlayınız, sonra iletişim halinde olduğunuz diğer hafif üyelerini, en nihayetinde yani siz çözünce herbir şeyi, sorun kalmayınca ortada, zavallı egolarınızı kurşunlayınca bir anlamda, o zaman ben sizin için bir sanal yöre kiralayıp derme çatma bir blog alanı yaratayım, hep birlikte yeni çağın teolojisini yazalım oraya. ama lütfen, şimdi, biraz sessizlik.
ok