Patlayan silah sesimi yoksa her şeyi dediği Yılmaz’ın gömleğindeki kan lekelerimi Nehir’i iyice irkiltmişti bilinmez ama Yılmaz son bir hamleyle kocaman ellerini Nehir’e uzattı ama faydasızdı her şey boylu boyunca düştü ve kaldı. Gece karanlığını andıran gözlerini açık tutmak için gösterdiği çaba yetersiz kaldı ve göz kapakları kapandı. Yaşadığı şaşkınlığı üzerinden atan Nehir, yeni yeni soğumaya başlamış olan cesedin kıvırcık saçlarını düzeltti ve yüzünde kalan zamana ve hayata inat silinmemek için direnen izleri gördü. Suratını astı ama sonra gelen aklına Yılmaz’ın hep söylediği iki söz aklına geldi. “Dudak Bükmek Yasak” ve “Dünyada Ölümden Başka her şeyin bir çaresi vardır”. Galiba bu defa hakkı vardı dudak bükmeye. İlk önce cesedi ve kendini bir daha süzdü. Nehir’in boyu Yılmaz kadardı, saçları omuzlarına kadar dökülmüş, teni doğuştan yanıktı. Son zamanda verdiği kilolarla sokaktaki serçeleri andıran vücudu, nehir içindeki yosunları andıran ve onları kıskandıracak şekilde olan yeşil gözleri, hemcinslerine göre daha kemikli, pürüzsüz ve ince parmaklı elleri ve belki ismi verilirken kimsenin tahmin edemeyeceği bir uyuma sahipti gözlerinin rengi ve ismi. Bayılırdı buna ondan bazen kendisine nehir denilmesini istemez yosun demesini isterdi. Yerdeki cesedi bir kez daha süzdü. Artık ne adıyla uyumlu gözlerine seviniyordu nede kendine yosun demesini istemeyecekti. Yosunun bulucusu Yılmaz yerde boylu boyuna uzanıyordu. Nerelerden nereye diye düşünüyor. Bir zamanlar güvenemediği hayatı yeniden kendine sevdiren ve ellerini tutan insana bakıyor. Bakmanın bir faydası olmayacağına karar verdikten sonra, belki diye, bir defada sarsmayı denedi. Umutsuzca bir umuttu onun için ama Yılmaz onun her şeyiydi. Artık gidenlerin memnunmudur? Bilinmez yerinden ama ceset onun sarsmasına inat ceset katılaşma ve soğumaya devam etti. Ne yapacağını bilemedi ve gömlekteki kan lekelerine takılı kalan gözleriyle hayal dünyasına daldı.Ambulans sirenin sesine bir daha irkildi. Sonra hayallerden gerçeklere baktı. Yılmaz’ın İlk tanıştıkları gün cümlesi aklına geldi. “Umarım rahatsız etmiyorumdur”. Ne rahatsızlığıydı, yeniden hayata döndüren insandı yılmaz hep mutluluk ve rahatlık katmıştı ama hayatın yeni bir dönemeciydi. Yılmaz’ı kayıp etmişti. Saçlarını okşadı kalk kalk diye bağırarak. Nafile kapanmış gözlerden onu sevindirecek ne bir kıpırtı nede bir pırıltı alabilmişti.