bu sabah hayatımın en kötü duygu yoğunluklarından bir tanesini yaşadım..otobüsten inmiştim aksaray’da ve metroya binmek üzere alt geçide doğru yürüyordum. epey kalabalık vardı millet birbirinin omzuna vura vura ilerlemeye çabalıyordu. hava oldukça soğuktu. sonra o kalabalığın ortasında bastonuyla bir teyze gördüm. beyaz bir geceliği vardı üzerinde. yeşil bir de yelek vardı. tam da yanından geçtim o esnada. çok uzun süredir hastanede kaldığını mırıldanıyor ve yoldan geçenlerden para dileniyordu. dilencilere pek acımam. çünkü bilirim benden çok paralarının olduğunu. hem çalışmak varken (iş yokken) dilenmek işin kolayına kaçmak gibidir. ama hani bazılarına gerçekten acırız ya, kendilerini belli ederler, gerçekten muhtaçtırlar. bu yaşlı teyze de onlardan biriydi, hissetmiştim. onu görmeden önce discman almak için nerelerden para bulabilirim, kız arkadaşımla cumartesi taksim’de nerelere gidebiliriz gibi boktan şeyler düşünüyodum. bi an durakladım. okula da geç kalıyordum. cebimdeki 50 milyonun hepsini o teyzeye vermeyi düşündüm. kendimi zor vazgeçirdim. evet, doğru, discman daha tatlı geldi. ama bir tarafımı da orada bıraktım.. sonra arkadaşlarımı düşündüm. gereksiz harcamalarımızı. discman’in daha tatlı gelmesini. bu dünyada bir çok insanın ne kadar muhtaç olduğunu da düşündüm. teyze aklıma geldikçe gözlerim yaşardı yol boyu. o teyzenin de dolandırıcı dilencilerden biri olmasını dilemekten başka yapabileceğim bir şey de yoktu. aslında vardı. hepimizin de var..

bu dünya neden hepimize yetmiyor?