gelenek ile modernlik (alaturka bir modernlik tabii) arasında yalpalayan fertlerimizin tenakuz içeren hal ve gidişleri(jean vigo’nun hal ve gidiş’i ile françois truffaut’nun dört yüz darbe’si muhakkak izlenmesi gereken filmler arasındadır!) için birçok hazin örnek bulmakta zorlanmayız.ramazan geldi hoş geldi, döneminde de bunlara yenilerini eklemekteyiz: ramazan davulcuları.sahur vaktini davuluna indirdiği tokmağıyla haber vermeye kalkan davulcumuzun sağında solunda park halindeki ciplerden ve “moderen” arabalardan “türlü çeşitli” alafortanfonik alarm zillerinin yükselmesiyle davulcu, uyandırdığına uyandıracağına pişman…mahalle sakinleri de sakinlikleri kelimede kalan uykulu halleriyle dinselliğin tavana vurduğu günlerde küfrü basma eşiklerinde ya sabır çekmekte… la havle ve la…düşünelim… saatimiz var mı? var. oruç tutacak mıyız? tutacağız. kurarız saatimizi sahura yakın bir saate ve kalkarız.demokrasi, azınlık haklarına saygı müessesesidir. uyuyan yeni doğmuş bebe de var, hasta da… oruç tutacak olan, saatini kurar ve kalkar.gecenin kör karanlığında detone sesli ve uyumsuz tokmak salvosu eşliğinde olsa olsa adam dinden çıkar!sanırım ya can yücel ya da sabetayizme kafasını takmış olan yalçın küçük şöyle bir şey demişti yıllar önce ütopyalarıyla sevişirken: iktidarımızda, ezan okunmayacak!rahatsız edilmeme ve çoluk çocuk hasta olabilir vb insani gerekçeleri düşünerek…o kadar da ütopyalarımızla orgazm olacak değiliz! en azından sahur vaktindeki “davul sorunsalı”na bir hal çaresi bulalım.hayırlı ramazanlar!