Gerilim sinema türünde takdire şayan yönetmenler çok azdır. Özellikle filmi izlerken, gidişatı tam arzu ettiğiniz gibi yaratmamaları sinir bozucu olur. İşte yunanlı yönetmen Dennis Iliadis‘ın çektiği ikinci film olmasına rağmen’The house on the left‘ filmi tabuları yıkmış, iyilerin kaçmadığı kötülerin korkmaya başladığı, kovalandığı bir film olmuş. Moral bozuculuktan çok, film esnasında tezahurat yapmanızı bile sağlayabilecek, motive edebilecek hala gelmiş nadir flimlerden olmuş. Gerçekçiliği konusunda ise lafa gerek bile yok. Takenadlı filmi beğenenler, izlerken yaşadıkları hayranlığı bu filmde yaşayacaklar.

Konusu: Emma, John ve Mari göl kenarındaki evlerinde tatil yapmak için yola çıkarlar. Eve vardıktan sonra evin kızı olan Mari evin arabasını ödünç alarak uzun zamandır görmediği kasiyer olarak çalışan arkadaşı Paige’i ziyarete gider. Bu ziyaret sırasında markette alış veriş yapan Justin’le tanışırlar. Justin kızları ot içmek için otel odasına davet eder. Paige’in ısrarlarıyla odaya giderler. Üçü odada takılırken Justin’in babası, amcası ve babasının kız arkadaşı odaya gelir. Kızlar bizim işimiz vardı, tam da gidiyorduk gibi laflar geveleyemezler çünkü ortada çözülmemiş olayların varlığı söz konusu olduğunu anlarlar. Artık yapılması gereken tek bir şey vardır, o da risk almamaktır.