Telkâri (gümüş işleme) sanatı, dinleri, dilleri ve hoşgörüsüyle binlerce yıllık bir kültür mirası olan Güneydoğu Anadolu’nun büyülü kentlerinden biri olan Mardin’de, Midyat bölgesinde bir Süryani geleneği olarak başlamış ve şu anda yörenin önemli geçim kaynaklarından birini oluşturmaktadır. Telkâri sanatını en eski yerleştiği ve en çok geliştiği bölge olan Midyat şu anda bu sanatın sürdürüldüğü bölgedeki tek merkez konumundadır. Ülkemizde Midyat dışında, yaklaşık 75 yıldan beri de Ankara’nın Beypazarı ilçesinde de telkâri sanatı uygulanıyor ve yaşatılıyor. Midyat ile karşılaştırıldığında, Beypazarı ilçesinde telkâri sanatı çok sonraları yapılmaya başlanmasına rağmen çok mesafeler alınmıştır. Özellikle eğitim konusunda Beypazarı Meslek Lisesi Takı Tasarım bölümü atölyesinde eğitim gören öğrenciler, yöresel telkâri tekniğinin canlanması ve sürekliliğini sağlamak amacıyla bu tekniği öğrenip uyguluyorlar. Takı Tasarım bölümünden mezun olan öğrenciler daha sonra Beypazarı ilçesinde bulunan gümüş atölyelerinde Telkâri çalışması yapma olanağı buluyorlar. Beypazarı’nda bulunan Gazi Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu 1999 yılında Kuyumculuk ve Takı Tasarımı branşı ile faaliyete geçmiştir. Bu programda öğrenciler Kuyumculuk ve Takı Tasarımı konusunda teorik ve uygulamalı eğitim görmektedirler. Ayrıca iş yerlerinde staj yaparak kuyumculuk alanında tasarım ve üretim elemanı olarak yetişmektedirler. Aynı zamanda, Kuyumculuk ve Takı Tasarım Bölümü’nde, Meslek Lisesi Takı Tasarım Bölümü mezunu öğrenciler yüksek öğrenim görüyor ve meslek lisesinde edindikleri tecrübe ve bilgileri geliştirme imkanı buluyorlar. İlçede gümüş işleme işiyle uğraşan sanatkarlar Beypazarı Ticaret Odası çatısı altında örgütlenmişler. En önemlisi ise 2002 yılında şehrine sahip çıkan belediyecilik anlayışıyla, gümüş işlemeciliğine (telkari) Beypazarı belediyesi tarafından patent başvurusu yapılmış ve 2003 yılında Beypazarı’na özgü telkari sanatı olarak tescil ettiren belediye, bundan böyle bu ürünlerin ‘Beypazarı’ adıyla satılması halinde sorumlular hakkında dava açabilecek.Beypazarı tarafında bu gelişmeler olurken, gelelim bu sanatın ülkemizde en eski uygulandığı yer olan Midyat’ın durumuna; Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde görev yaptığım süre içinde, üniversite rektörlüğüne yaptığımız başvuru olumlu sonuçlanmış ve Midyat’a açılması düşünülen Yüksek Okul’da öncellikli olarak üç olarak bölüm açılmasını hedeflemiştik. Yüksek Öğretim Kurumuna (YÖK) sunulan açılma gerekçesinde bu üç bölüm yer alıyordu. Bu bölümler; Değerli Taş ve Maden İşleme Bölümü, Taş İşleme Sanatı ve Restorasyon ile Bilgisayar Programlamacılığı bölümü idi. Yüksekokul bünyesinde adı geçen bölümlerin açılmasını istememizin başlıca gerekçelerinden birisi; telkari sanatına özgü motiflerin korunması ve yeni nesillere aktarılmasıydı. Taş işleme sanatı ve restorasyon bölümüyle ise Midyat’a özgü Katori taşı işleme sanatının sürdürülmesi ve eski binaların korunmasının sağlanmasıydı. Bilgisayar programlacılığı bölümü ise bu bölümlerin harcı olacaktı. Ancak her ne olduysa Yüksekokul daha açılmadan başka bir üniversiteye bağlandı. En son Mardin Artuklu Üniversitesine bağlandı. Açılması istenen yöre kültür ve sanatına en değerli katkıyı sağlayacak bu üç bölüm açılmadı. Ne zaman açılacağı da belli değil. Dolayısıyla Yüksek okulun açılmasının istenme gerekçeleri de amacından sapmış oldu. Midyat Yüksek Okulunun tüm aşamalarında rol almış ve ilk girişimleri başlatan ve daha sonraki aşamalarını takip eden kişi olarak, yüksek okulun hiçbir aşamasından bihaber insanların nemalanmaları ve bölümlerin neden açılmadığını sorgulamamaları beni derinden yaralıyor. Umarım bir an önce Midyat Meslek Yüksek Okulunda ilgili bölümler açılır. Çünkü bilinenin aksine Midyat Telkâri Sanatı yok olma ile karşı karşıyadır. Sadece 10 yıl önce Midyat’a özgü telkari motiflerinden yapılan takı ve eşyaları vitrinlerde görmek gün geçtikçe imkansız hale gelmektedir. Gümüşe ve evlerin duvarlarına işlenen motiflerin benzerliği her geçen gün biraz daha kaybolmakta ve yeni yapılan takılar şehrin ruhuna aykırı bir şekilsizliğe bürünmektedirler.Midyat’ta Telkâri sanatının şu anda karşı karşıya kaldığı bazı problem ve çözüm önerilerini maddeler hallinde özetleyecek olursak:1- Midyat Telkâri sanatına özgü motiflerinin geçmişten günümüze kadar kataloglanması ve bu motifler dışında üretim yapılmasına izin verilmemesi. Yeni yapılacak tasarımların bu motifler kullanılarak tasarlanması özgünlüğün sürdürülmesini sağlayacaktır. Sanatkarlar tarafından bu amaç için bir komisyon kurulup, profesyonel takı tasarımcılarına motiflere uygun tasarımların yaptırılması.2- Midyat Telkâri Sanatına emek ve yıllarını veren sanatkarların meslek odası veya dernek çatısı altında örgütlenmeleri (Kuyumcular Odasından bağımsız olarak) bu sanata emek veren insanların haklarının korunmasını sağlayacaktır.3- Son zamanlarda yoğun olarak üretilen döküm gümüş takılardan vazgeçilerek, bunun yerine gelenekse el yapımı üretimin özendirilmesi.4- Üretim yapan sanatkarların dışında telkâri satış yerlerinin açılmasına izin verilmemesi gerekir. Ayrıca Midyat’ta üretim yapmamasına ve atölyesi bulunmamasına rağmen başka yerlerde fason döküm üretim yaptırılıp bu işten kazanç sağlanmasının önüne geçilmesi gerekir. Müşteri talebi, Uzakdoğu’dan getirtilen takıların (Markazit ve benzeri) Midyat Telkâri adı altında pazarlanmasının haklı bir gerekçesi olamaz.5- Ülkemizde farklı yerlerde üretilen gümüş takıların (Beypazarı, Trabzon vb), Midyat’ta bile Midyat telkâri adı altında satılması ve müşterilerin yanıltılmasının önüne geçilmesi gerekir.Yaşanan sıkıntı ve buna ilişkin bazı çözüm yollarından sonra Telkâri sanatını özetleyecek olursak; bazı kaynaklara göre bu sanatın kaynağının Mezopotamya ve eski Mısır olduğu bu iki merkezden Uzak Doğu’ya, başka bir koldan ise Anadolu’ya ve Anadolu üzerinden de Avrupa’ya yayıldığı söyleniyor. Arkeolojik kazılar sonucu elde edilen eserlere göre telkâri tekniğinin MÖ. 3000 yılından beri Mezopotamya’da, MÖ. 2500’den bu yana da Anadolu’da kullanıldığı biliniyor. Kaynaklarda telkârinin merkezinin 12.yüzyılda Musul olduğu, bu sanatın Musul’dan Suriye’ye, oradan da Anadolu’ya geçtiği, 15. yüzyıldan bu yana ise Türkler arasında da telkâri yapıldığı yönünde bilgilere de rastlanıyor.Telkâri sanatı, tel durumundaki gümüş ya da altının örülerek yahut üzerine bir şey kakılarak işlenmesi diye tanımlanıyor. Ancak tel ile yapılan her sanat telkâri olarak adlandırılmıyor. Çoğu zaman telkâri, tenzil sanatı ile karıştırılıyor. Tenzil, ağaç üzerinde yollar açılarak, bu yollar içine dövme suretiyle tel gömülerek uygulanılıyor.Telkâri yapımında kullanılan hammadde bizzat telkâri sanatçısı tarafından yapılıyor.Telkârinin esas malzemesi olan gümüş (bazen altın) telleri, telkâri ustaları atölyelerinde üretiyorlar. Tel yapımına, kullanılacak gümüşün ya da altının pota içerisinde ocakta eritilmesiyle başlanıyor. Eritilen madenler çubuk haline getirilmek üzere kalıplara dökülüyor. Bu işlemin ardından çubuklar haline gelen malzeme, üzerinde genişten dara delikleri olan çelikten yapılan, hadde adı verilen aletten geçiriliyor. Bu işlem yapılırken hadde sağlam bir yere sabitleniyor. Haddenin üzerinde bulunan geniş delikten geçen çubuk, ince delikten çıkartılıyor. Bu işlemler madenin sertleşmesine yardımcı oluyor. Sertleşen maden kor haline gelinceye kadar ateşte bekletiliyor ve haddeden kolaylıkla geçebilmesi için balmumuna daldırılıyor.Çubuk halindeki malzemeyi haddeden çekmek için özel penseler kullanılıyor. Maden penselerle çekilemezse, telkâri ustası bu iş için tasarlanmış, üzerinde demir halkalar bulunan, manda derisinden kalın kemerini takıyor. Sonrasında haddeden çıkan madenin bir ucunu belindeki kemere bağlıyor ve beden gücü kullanarak incelmiş madeni haddedençıkartıyor. Bu işlemlerden önce kalınlığı yaklaşık yarım cm olan maden çubuk, 1mm’lik ince bir tel halini alıyor (Güç ve zaman gerektiren bu işlemler şimdi makinalar aracılığyla kısa sürede gerçekleştirilmektedir). Tellerin hazırlanmasının ardından önce telkârinin ana iskeletiolan ‘muntaç’, sonra da muntaç içine yerleştirilen farklı biçimlerdeki motifler yapılıyor. Ana iskelette yani muntaçta kullanılan tel, motiflerin yapıldığı telin iki katı kalınlığında oluyor. Muntaç yapımı ceviz ağacından kesilmiş bir tahta üzerinde gerçekleştiriliyor. Bu tahtanın üst yüzeyi yakılarak yağı alınıyor. Sonrasında ağır demir levhalar altında birkaç gün bekletildikten sonra hazır hale geliyor. Gümüş tellerin birleştirilmesi ‘kaynak’ denilen yöntemle yapılıyor. Tellerin lehimle birleştirilmesi söz konusu bile değil. Çünkü lehim gümüşü çürütüyor ve kullanılmaz hale getiriyor.Tellerin kaynakla birleştirilmesi oldukça güç ve sabır gerektiren bir işlem. Eğer ısı, gerekenden fazla verilirse, gümüş teller eriyebiliyor. Bu nedenle bu işlem büyük dikkat gerektiriyor. Gümüş öncelikle eğelenerek küçük tanecikler haline geliyor ve bir güderi parçası içinde toplanıyor. Parçacıklar bir kaba konuluyor ve içerisine toz boraks katılıyor.Sonra suya daldırılan ince gümüş teller, ceviz tahta üzerinde gümüş-boraks karışımı ile kaynak yapılıyor. Muntaç işleminin ardından, motiflerin yerleştirilmesi işlemi yine kaynak yöntemiyle gerçekleşiyor. Motifler, dudey, kake, güverse, tırtıl, gül, vav gibi isimlerleanılıyorlar. Telkâri yöntemiyle yapılan eşyalar günlük hayatta bir çok alanda kullanılıyor. Kemerden aynaya, çiçek vazolarından bayan çantalarına, tepsiden sigara ağızlığına, tütün kutusundan fincan zarflarına bu gibi bir çok eşya yapımında kullanılan telkâri sanatı, bu eşyaları yalnızca zarif değil, kıymetli de kılıyor. Anadolu’nun büyülü coğrafyasının en görkemli kentlerinden biri olan Midyat’ta yer, gök gümüş rengi.Not: Bu yazı Mardin’de yayınlanan Mardin Life isimli derginin Mayıs sayısında çıkacak. Dergi yayınandıktan sonra dergide yayınlandığı formatta sizlerin beğenisine sunulacaktır.Abdurrahman AKSOYwww.midyat.net