“BURNUNDA BİŞEY VAR”.. Şimdi okumakta olduğunuz yazımı dün Kadıköy’de bir ana caddeden geçerken sprey boyayla ve özensizce yazılmış bu “sözde” duvar yazısını görünce düşünmeye başladım..Üstelik bir de bu yazının karşısına bir yere düşen duvarda da belli ki aynı el tarafından püskürtülmüş “GECE İYİ UYUDUN MU CANIM?” gibi gayet nazik,kim bilir belki de pek anlamlı bir soru cümlesi vardı..Düşündüm ki gençlerimiz ve onların duvar yazılarıyla birlikte hal i pür melalimiz neerdeeen nereye gelmişti..Elbette bir anda gelmedik özenli ve düzgün fırça darbeleriyle yazılmış ciddiyet timsali “TEK YOL DEVRİM” lerden,”BAĞIMSIZ TÜRKİYE” lerden bu kargacık burgacık -afedersiniz- siktiriboktan laflara..Bir devrin kapandığını duvarlardaki birbirinin üstüne yazılıp silinmekten yorulmuş yazıların, 12 eylül 1980 den itibaren bir daha yazılmamak üzere silinmesiyle anlamıştık..Yeni bir devrin açıldığını ise önce “graffitici” gençlerin rengarenk sprey boyalarla yaptıkları birbiri içine geçmiş süslü yazılardan,daha sonra da şu burun boku yazarlarına öncülük yapan nuri alço-sever “naro”lar ve “no hipop yes müslüm” cülerden anladık..Seksen öncesini hem de tüm sıcaklığıyla yaşamış insanlar için “duvar yazısı” demek,illaki siyasal içerikli yazı demektir.Çünkü devir akla gelecek her şeyin,herkesin siyasallaştığı bir devirdir..Öyle ki polislerin de sağcı veya solcu derneği vardı şimdi inanması güç ama pezevenklerin de..O günlerde sprey boya icat edilmediğinden (aslında bundan şüpheliyim..o zamanlar dünyanın bildiği ama bizim hiç tanışamadığımız o kadar çok şey vardı ki) yazılar,değişik ebatlarda fırçalar marifetiyle ve öncelik kırmızı renge verilmek üzere yağlı boyalarla duvarlara uygulanırdı..Geceleri gruplar halinde “Yazıya çıkma” diye başlı başına bir olay vardı canım!..Elde fırça ve boyalarla gecenin karanlığında hem polislerden hem de karşı görüşlülerden saklanarak bir bakıma duvarlara “eylem koymak” işiydi bu.Sabah işine gücüne gitmek üzere dışarı çıkan sade vatandaşı “bilinçlendirmek” ya da karşı görüşlüye “Buralar bizim!..Uzak durman menfaatin icabıdır.” mealinde gözdağı vermeye yarardı..Eğer teşbihte hata olmuyorsa,daha çok bir bölgeyi sahiplenen kedi-köpeğin sağa sola siymesine benzer bir eylem gibi de görülebilir..Bir de sık sık düzenlenen mitingler,yürüyüşler ya da mutat cenaze törenleri sırasında gündüzleri yapılabilen “yazılama” türü vardı..En güzel ve itinalı yazılar gündüz vakti ya “kurtarılmış bölgeler” de, ya da çevrede tamamen “bizimkiler” in bulunduğu ve polislerin karışamadığı bu nevi gösterilerde gerçekleştirilirdi..Böylesi ortamlar kalaşnikof şeklinde “mahir hüseyin ulaş” bile yazdırabilirdi erbabına..Her siyasi grubun eli bu işlere yatkın sanatkar diyebileceğimiz elemanları mevcuttu..Bunların hem edebiyata hem de resim sanatına meyilli arkadaşlar olması o grubun prestiji açısından önemliydi..Yoksa her an solcu bir yazının “yaşasın markxizim”,sağcı bir yazının da “kahrolsun gomunizim” şeklinde yazılabilme tehlikesi var idi..Yazı yazmanın yeri ve mekanı yoktur.Her yere,yazmaya uygun duvara sahip her mekana yazılabilir..Bir duvara daha önceden karşı grup tarafından yazılmışsa, ya önceki tamamen silinip bizimki yazılır ya da uygun olanlar küçük rötuşlarla zararsız veya komik hale getirilirdi..Örneğin:CHP olur -hooop- OHA,MHP olur MARX,MSP olur MISIR,DEV-GENÇ de olur -hooop- DEVEGENÇ..Bu kabil siyasi duvar yazıları seksen sonrası,ülkenin nispeten demokratikleştiği yıllarda duvarlarda az da olsa yeniden görülmeye başlandı başlamasına ama ne o eski günlerin örgütleri ve sloganları kalmıştı ortada artık,ne de o yazıları yazan aslan yürekli,kıvrak bilekli yiğitler..Sanki hepsi birlikte bir şeylere binmişler de bir yerlere çekip gitmişlerdi aramızdan..Onlar gitti ve o kadim duvarlarda kat kat boyalarla örtülmüş ama bir şekilde alttan alta kendini göstermeye çalışan tek tük yazıları kaldı geriye yadigar..O yazılar ki aynı duvarda oldukları halde hiç de aşina olamadığı “MANOLYA DİLARA ARA BENİ” gibi yellen yellen ipe diz marifetlerin arasında rahatsız,eski günleri özlemekte..”Nerdeee o eski güzelim duvar yazıları.Hey gidi heyy..” ana temalı,nostaljik muhtevalı yazımızın sonuna gelirken konsepti tamamlayan en önemli hususu atlamayalım..O da,belki de yazının icadından beri bilinen,duvara,kapıya,bacaya,helaya yani uysun uymasın her yere yazılan haber verici,uyarıcı hasılı bilgilendirici yazılar..Bunlar hem bulundukları yer hem de amaçları açısından daha lokal,daha özensiz ama tamamen işlevsel yazılardır..Haber verici yönüne örnek olarak verebileceğimiz kenar sokak yazılarından en klasiği, çocukların okuma yazmayı öğrenir öğrenmez tebeşirle çiziktirdiği “Ali Ayşeyi seviyo” dur..Ki kendisi son zamanlarda şehrin her yanına sprey püskürterek “f g yi seviyor” filan yazan,çocuktan ziyade ebleh denebilecek koca eşşeklerin ettikleri bu haltların atası sayılır..Bir diğer bilgi verici yazı ise tuvaletlerde ikamet eden şakacı tosun ve yoldaşlarının,deneye dayalı olduğu inkar edilemez “ne kadar sallarsan salla dona düşer son damla” adlı şiirsel yapıtıdır..Bu nevi işlevsel yazıların ülkemizdeki en verimli ve en yaratıcılı türü ise,uyarıcı hatta tahrik edici diyebileceğimiz “buraya işeyen eşektir” ya da “ey buraya işeyen ibne…” ile “buraya çöp dökenin anasını avradını bacısını…” şeklinde devam edip giden hislendirici olanlarıdır..Yazıma gayet beynelmilel,genellikle bilumum postacı ve hırsızlara yönelik bir uyarı yazısını dahi kendimize başarıyla adapte etme kapasitemizi gösterici bir örnekle son vereyim,”DİKKAT! KÖPEK VAR ISIRIR ÖPER!..”