Tapınak Şövalyeleri, 1118 yılında Clairvaux’lu St. Bernard önderliğinde on Fransız şövalyesi tarafından kurulan, aynı yıl hacıların güvenliğini sağlamak amacı ile Kutsal Topraklara giderek Jerusalem’de Kral Dlabwin’in sarayına yerleşen ve burada gelişip büyüyen bir örgüt olduğu söylenir.Bu şövalyeler saflık, yoksulluk ve itaat yemini ederek o dönemde tekin olmayan ve tehlikelerle dolu hac yolunu güvenceye almak ve hacıları korumak amacı ile kutsal topraklara girerler. Burada buna çok ihtiyaç duyan ve hacılara yapılan saldırıları engelleyemeyen kral tarafından hoş karşılanıp, Hz. Süleyman Tapınağının bulunduğu yere inşa edilen ve kutsal mezara yakın olan saraya yerleşirler.Şövalyelerin başarılı olması onlara pek çok yeni kişinin bağlılık yemini ile katılmasını sağlaması ile geniş topraklara sahip ve çok zengin bir örgüt haline geldiler. Avrupa ile kutsal topraklar arasındaki pek çok noktada merkezlerinin bulunması ve uluslar arası bağlantıları sayesinde dönemim bankası haline geldiler.Sufıler’le bağlantıya geçerek yakın ilişkiler kurdular. Kabala ve simya konularında bilgi alışverişinde bulunurlar. Dışa kapalı ezoterik yanları nedeniyle gizli törenleri ve mistik amaçları hakkında söylentiler büyüyerek yayılmaya başladı. Zamanla gerçek ile söylenti arasındaki fark kaybolmaya haklarında anlatılan olağanüstü hikayeler nedeni ile bir efsane halini almaya başladılar.Artık tapınak şövalyeleri kendilerini çevreleyen gizem ve efsane perdesi altında varlıkları sürdürür oldu. Ayrıca kutsal topraklarda iken, bölgedeki gizli güçler hakkında bilgileri olduğuna, bu enerjileri ayinlerinde kullandıklarına ve ezoterik bilgilerini kendilerine ait katedrallerin, şatoların merkezlerin yapımında mimari özellikleri içine sakladıklarına inanılmaya başlandı.Zenginlikleri, ellerinde olduğu iddia edilen ve içinde pek çok kutsal emanetinde bulunduğuna inanılan hazineleri dilden dile dolaşmaya başladı. Bu zenginlik Avrupa krallarını hem kıskandırmaya hem de korkutmaya başlamıştır.Fransa Kralı 4. Philip Papa V. Clementide kışkırtarak desteğini alarak, tapınakçıların hazinesine el koyma hayali ile harekete geçer. Tapınakçılarının kurulmasının 189 yıl sonrasında 13 Ekim 1307 Cuma günü, Tapınakçıların lideri Büyük Usta Jean Jacques de Molay ve 140 şövalyesini bölücülük, Tanrı’ya küfür ve büyücülükle suçlayarak tutuklamaya başladı. Yakalanan şövalyeler, aslında hazinenin yeri hakkında ama görünüşte putperestliklerini itiraf ettirmek için engizisyonun büyük işkencelerine maruz kalmıştır. Ve sağ kalanlar yakılarak öldürülmüştür.Bağlandığı kazıkta yakılarak öldürülmeden önce, masumluğunu savunan Büyük Usta, Tapınak Şövalyeleri’ne karşı işledikleri günahlar için 4. Philip ve 5. Clement’i lanetleyerek Tanrı’nın önünde hesap verirken görmeyi dileyerek ölür. Bunun için Kral Philip’e bir yıl, Papa V. Clement’e bir ay verir. İlginçtir ki ikisi de tanınan sürelerin acı içinde ölür.Gizlilik gelenekleri ve dışarıya aşırı kapalı kuralları nedeniyle Tapınak Şövalyeleri’nin inançlarını ve üyeliğe kabul törenlerini ortaya çıkarmayı imkansız kılmaktadır. Şövalyelerin yaptıklarına ve örgütlerine ilişkin itirafları hiçbir gerçek içermeyecek şekilde işkence yoluyla edinilmiştir. Tapınakçıların Jerusalem’deyken Akit Sandığı’nı bulduklarına dair söylentiler daha sonra bir sürü kutsal emaneti de içine alacak şekilde genişledi. Kutsal kaseninde tapınakçıların elinde olduğu tüm kutsal emanetler ve tapınakçıların sırlarını ve gizli hazine yerlerini şifreli olarak saklayan envanterin kaybolduğu, sağ kalmayı başaran tapınakçılar tarafından saklandığı söylenmeye başlandı. Bugün haklarında pek çok iddia ve söylenti olsa da tapınakçılar hakkındaki gerçekler halen tarihin puslu sayfaları arasında sırlarını korumaktadır.Halen onlara ilişkin yoğun merak duygusu ile haklarında pek çok araştırma yapılmakta, kitaplar yazılmakta, pek çok eserin içinde yer almaktadırlar. Belki bir gün asıl gerçekleri öğrenme şansı buluruz