Şövalyelerin Ünlü Arması
Şövalyelerin Ünlü Arması

Şimdi bu şövalyeler Süleyman’a ait olmuş gibi bu başlık. Aslında Süleyman’ın Tapınağı yazacaktın sanırım. Tabi o zaman, Süleyman dizisinde hem sıralama hatası yaptığın, hem de arada bir öykü atladığın ortaya çıkacaktı. Peki kabul ediyorum.Benim için bu öykünün en gizemli yanı, şövalyelerin başlangıçta kaç kişi olduklarıdır. Jack Kerouac’ın ünlü romanı Zen Kaçıkları’nda, tayfanın Çin Restoran’ındaki garsonu Bodidarma neden doğuya gelmiş sorusunu sorarak illet etmeleri gibi ben de kendi kendime sık sık, başlangıçta İsa’nın Yoksul Şövalyeleri Tarikatı’ndan kaç kişi Kudüs’e geldi diye sorarım. Eğer başlangıçta aralarında olup da Kudüs’e girince biri gizlice sokak arasında girip sıvıştı mı diye merak ediyorum sanıyorsanız yanılırsınız. Benimki sadece dilbilgisi gediği. Bütün sorunum şu cümlede saklı. 1119 yılında oldukça sıcak bir Haziran günü Hug De Payn yönetiminde dokuz şövalye Kudüs’e geldi diyor. İşte bu kısa cümle tüylerimi diken diken ediyor. Hug De Payn dahil dokuz mu, yoksa Godfrey De Saint-Ömer’in de aralarında bulunduğu dokuz şövalye daha mı getirmişti yanında?Büyük Üstatlarının Hug De Payn olduğu Avrupalı soylulardan oluşan bu dokuz şövalye, takiyye mi yaptım şimdi acaba, memleketlerinde durup durup, kurulmuşlar, ulan bu kutsal topraklardaki hacıları müslümanlar kıtır kıtır kesiyor, bir şey yapmalı diye karar alıp. Kendilerine de afilli mi afilli bir ad almışlardır. İsa’nın Yoksul Şövalyeleri. Kudüs’e girdikleri gün hemen saraya gidip huzura çıkmak istemişler. 2. Baldwin hazretlerinin de işlerinin pek yoğun olmadığı bir güne tesadüf etmelerinden dolayı kuyrukmatikten aldıkları numara çarçabuk gelmiş ve ding diye yanmış kırmızı çizgilerinin De Payn’nın elindeki küçücük kağıt ile aynı şekilde sıralandığı dijital gösterge. Şövalyeler, bu teknolojik zamazingolardan pek anlamadıkları için önce şaşırmışlar, ancak Godfrey’in köylüsü olan güvenlik görevlisi sayesinde tahta çıkan yolu bulmuşlardır.

Süleyman'ın Tapınağı
Süleyman’ın Tapınağı

Kudüs’ün ruhu ve yüce kralı Baldwin, diye başlamış sözüne Hug Usta, Biz İsa’nın Yoksul Şövalyeleri Tarikatı olarak, kutsal topraklara hacıları korumak ve müslüman kanını akıtarak şan ve şöhret edinmeye geldik diye iddialı bir çıkış yapmış. Genç Baldwin, cüzzamlı olmasından mütevellit taktığı altın maskın ardından pis pis gülmüş, ulan denyolara bak, biz burda koca ordu toplamış, ikinci haçlı seferine çıkıp buralara kadar gelmişiz, koskoca Kudüs’ü zaptu rapt altına almışız, hala da bu Selahaddin’e karşı hacıları koruma kudretine kavuşamamışız dememiş, hoşgeldiniz bre yiğitler, bizim de tam sizin gibi delikanlı gençlere ihtiyacımız vardı diyerek buyur etmiştir. Hatta ne hikmetse size kalacak yer lazımdır şimdi diyerek bugün üstünde

El Aksa Mescidi
El Aksa Mescidi

El Aksa Camiisinin bulunduğu yeri işaret ederek, şu tepede Hazreti Süleyman Tapınağı’nın kalıntıları var, orayı size verdim diyerek, tüm insanlık tarihi için durduk yerde, çözülemeyecek en büyük bilmecelerden birine sebebiyet vermiş, Katolik Kilise’sinin ulan ya bunlar buradan bizim İsa Mesih’in dini ile ilgimizin kalmadığını gösterir bir delil elde ederlerse diye senelerce Aziz Peter Kilise’sinde rahat bir uyku çekmesine engel olmuştur. Ne zamana kadar mı? Ta ki Üstat Molay’ın kazıkta iyice pişirilip dibinin tutmasına göz yumulduğu o lanetli geceye kadar. Onu da sonra anlatırım.

Tapınakçı Haçı
Tapınakçı Haçı

İşte çözemediğim ikinci ve üçüncü gizemler de bunlardır. Bu baldırı çıplak, karnı aç Avrupalı Soylular, kime yada neye güvenerek gelmişler de, dokuz kişi hacıları koruyabileceklerine kendini inandırmışlar bunu yıllar geçmesine rağmen hala çözemedim. Ayrıca Hazreti Süleyman’ın tapınağı Baldwin’in babasının malı mıydı da, kalktı daha sabah tanıştığı tenekeden kıyafetler giyip göğüslerinin üzerine Aziz Bernard’ın kırmızı haçını çizen bu adamlara kafasına esip verme cesareti göstermiş? Adamlar da uyanık tabi kardeşim hemen isim değişiveriyor, İsa’nın ve Süleyman Tapınak’ının Yoksul Şövalyeleri Tarikatı. Biz de yedik.