Ekranda Christiane Amanpour’un giderek iğrençleşen suratı… Hırs ve iktidarın çirkinleştirdiği kadınlar… Kötü düzülen veya hiç düzülemeyen kadınlar… Amerikan üslerinin yenilenmesi ihalesinde birbirine giren Türk müteahhitler… Beyoğlu’nda ‘savaşa haaayır’ diye bağrışan Che pankartı taşıyıcıları… ‘Gurka askeri olmıycaz’ diye manşet atan bir gazete… ‘Pazarlık yapmak ayıp diil’ diyen mümtaz gazeteci Özkök… ‘Abi kar var, 10 milyondan açıyoruz’ diyen taksici… ‘Rak may layf’ diye böğüren bi TV oğlanı… Ayaksız bacağıyla kara basan dilenci… Sıcak kafe’nin camına yapışanları kovalayan fransız devrim muhafızı kıyafetli otel görevlisi… Eminem gibi yürüyüp, bakmaya çalışan gençler… Gözünün netlik ayarını sonsuza almış yaşlılar… Allahın cezası bi Istanbul işte. Aklıma şu meşhur şiir geliyor:

Ne sen,

Ne ben,

Ne de hüsnünde toplanan bu mesa,

Ne de alam-ı fikre bir mersa

Olan bu mavi deniz,

Melali anlamayan nesle aşina değiliz.

Sana yalnız bir ince taze kadın

Bana yalnızca eski bir budala

Diyen bugünkü beşer,

Bu sefil iştaha, bu kirli nazar,

Bulamaz sende, bende bir ma’na:,

Ne bu akşamda bir gam-ı nermin

Ne de durgun denizde bir muğber

Lerze-i istitar ü istiğna…

Aslında düşünüyorum da Ahmet Haşim hakikaten bi budalaydı. İnce sızılı akşamları da, köşesine saklanıp titreşen suları da Rimbaud’dan araklamıştı. Kendisi bi mana yaratmamış, yaşadığı coğrafyayı sadece bi fon olarak kullanmış, etrafındakileri de yontulmamışlıkla suçlamıştı.

Ondan bundan araklayarak, dünya nasılsa artık global yalanlarını yalayıp yutarak devam ediyoruz biz de. Kendi modernleşmesini başaramamış, kendi varlığını geçmişine bağlayamamış, hatta bi kaç sinirin tuttuğu zayıf bağlantıları da koparıp atmaya çalışan, yaşadığı ülkeyi vatan saymayan, ona neredeyse yabancı işgalcileri bile aratacak şekilde davranan (s..ilicekse biz s..eriz) bi güruhuz biz. Millet bile diiliz.

E peki n’olucak böyle? Valla bi anti-Turan vaziyeti gözüküyo ufukta. Bence büyük Kürdistan kesin gibi. ABD ve İngiltere’nin tarihi planıdır malum. Fransa da hayır demez. İşin kötüsü türklerin bi kısmı da destekler. Bizdeki manda ruhlu yarı aydın ekip de, başkent İstanbullu, AB’ye tam üye bi Marmara devletine hayır demez. Her zaman bi Mustafa Kemal ve uygun konjonktürü aynı anda bulamazsınız.

Bu korkutucu senaryo karşısında sadece türk silahlı kuvvetleri gibi bi engel bulunmaktadır bana kalırsa. Ama kuzey ırak kapısı ABD’ye açıldıktan sonra, Amerika’nın sadece o bölgede diil, Türk sınırları dahilindeki kara gücü de pekiştikten, üsler müsler neredeyse küçük bi şehir halini aldıktan, Van-İskenderun hattı ‘seyf sör’ olduktan sonra… Bize de suyuna soğan doğramak kalır.

Ulan nerden nereye geldik. Gözüm yine Hürriyet’in 1. sayfasına takıldı. Marakeş kentini tanımlamak için şu müthiş başlığı atmışlar: Ayşegül Nadir’in şehri! Kadının bi de fotoğrafı var.

Bişi diyemiyorum.