Karlı bir kış gecesiydi, istanbulda iki yıl önce kaza sonucu kaybettiği oğlunun evinde misafirdi, ailenin fertleri kızları gelini torunları bir aradaydı , yaşlı yorgun bedeni oturduğu koltuğa yaslanmış evlatlarını seyre dalmıştı.”ne güzel” dedi içinden ”hepsi bir arada olmasada çocuklarım yanımdalar” birden tüm hayatı geçti gözünün önünden, ne kadar anı vardı hafızasında, ne kadar acı çekmişti yorgun yüreği, daha çocuk yaşta iki evladını toprağa vermiş son olarakta torunlarının babasını kaybetmişti, onlar yoktu ama kendisi hala yaşıyordu, bu yaşam ona sadece acı ve hasret veriyordu aslında.

Oda genç olmuştu, oda sevmişti, aşk öyle birşeydi ki kalbini bir vefasıza kaptırdığını anlayamadan çoluğa çocuğa karışmış, yokluk ve zor bir hayatla cebelleşirken birde üstüne aldatılmıştı, birkez değil defalarca hemde, o vefasız, başka kadınlara kapılıp yuvasının üzerine üç yuva daha kurmuştu, ama acı vermiyordu artık aldatılmış olmak, acıların en büyüğüne dayanmıştı bu yürek, o acının yanında değerini kaybetmişti ihanet…Üzerinde bir sıkıntı vardı bu gece, aslında sabahtan beri bu duygu hakimdi yüreğine, bir gece önce kötü bir rüya görmüştü, çocuklarının birinin evinin yıkıldığını onlara ulaşamadığını görmüş kalp çarpıntısıyla uyanmıştı, sabah ağlayarak iyi olduklarından emin olmak için telefona sarıldı.O gece haberleri izlerken mecliste bir milletvekilinin aniden kürsüye yığıldığını gördüğünde, bakışları ekrana kilitlenmiş…”Allah’ım biz nasıl öleceğiz, Sen yardımcımız ol” diyebilmişti zorlukla. Bir anda ölümü düşünmeye başlamış ”yarın evime döneyim, gördünüz işte ölüm ne zaman gelecek belli değil, bende yaşlı bir kadınım, öleceksem evimde öleyim, insanlara zahmet vermeyeyim ” demişti..herkes üzülmüştü, ‘neden böyle konuşup bizi üzüyorsun” dedi çocukları.Akşam sohbetler edildi, çaylar içildi, ev kalabalıktı ve neşe doluydu, yaşlı kadında kah gülümseyerek, kah anlatarak onlara katılıyordu.Saat geç olmasına rağmen kimseyi uyku tutmamış, sohbetin tadına doyum olmamıştı, yaşlı kadın bir ara doğruldu, gülümsedi, ben biraz uzanayım siz oturun diyerek kapıdan çıktı, mutfağa gittiğinde büyük torunundan su istedi, bir anda dizlerinin bağı çözüldü ve yanındaki tabureye bıraktı yaşlı bedenini…Herkes endişelenmişti, zar zor kaldırıp içerdeki kanapeye oturttular, ”kollarım çok acıyor”diyebilmişti sadece, bir yanda kızı diğer yanda torunu kollarını ovmaya başladılar, hastaneye gitme taleplerini geri çeviriyordu yaşlı kadın, yüzünde acı vardı, ”artık bitti beni bırakın” diyebildi sadece.Ve o an geldi, yarıbaygın kanapeye yaslanmış kadın bir anda doğruldu, şaşırmış bir yüz ifadesiyle karşı duvara bakıyordu, o öyle bir bakıştı ki herkes gayri ihtiyari o tarafa bakmaya başladı, ama ondan başka kimse orda ne olduğunu görmüyordu, sadece boş duvar vardı.Şaşkın yüz ifadesiyle baktığı duvara doğru kınalı ellerini uzattı, herkes şaşırmıştı, ne oluyordu?, herkes ona sesleniyordu ama o kimseyi duymuyor sadece o duvara kilitlenmişti, birden bire bütün bedeni şiddetli bir şekilde sarsılmaya başladı, sanki birisi tarafından silkeleniyordu, ani refleksle herkes birer adım geri çekildi, sonra oturduğu kanapeye yığıldı ve son nefesini ”la ilahe illallah” kelimesiyle birlikte teslim etti.Çile ve acıyla yoğrulmuş bir hayat o gece son bulmuştu, tüm anıları tüm acıları yanında götürdü,bir gece önce hayat hikayesini baştan sona anlatmıştı torunlarına ve ”dünyada tek dedenize hakkımı helal etmiyorum” demişti. …………O çileli yorgun kadın babaannemdi, acı çeken kollarını ovan, son nefesine şahit olan torunlarından biriydim ben o gece, hayatımda ilk defa ölüm anına şahitlik etmiştim, birkaç dakika süren sekerat hali benim için saatlerce sürmüştü sanki, bizim için bir son onun için yeni bir başlangıçtı o gece, tek tesellim son nefesinde ”la ilahe illallah”kelimesini söyleyebilmesiydi…