Da(e)lice
Da(e)lice

Rüyalardan uzaklaşalı saatler olmuştu. İşin tuhafı ise; ne gördüklerimi hatırlıyordum, ne de kendimi… Rüyaların bitiminde düşler başlıyor ve hiçbir düşümde kendim olamıyordum.Bazen yaşadığımdan şüphe eder biçimlere bürünsem de, aklımın karmaşıklığının, akılsız biri olduğumdan kaynaklandığını düşünüyorum. Düşlerime konu olan imgeler, hiçbir zaman açıklayamadığım korkularımın, kadınsal nesnelere bürünmüş aksesuarları ile örtüşüyor…Karanlık; dudaklarını kırmızı ruj ile boyamış, ay ile öpüşüyor ve her tarafımı kıpkırmızı bir alacalık sarılıyor. Gözlerini kapattığım herkes aydınlanıyor ama her aydınlamada ben kararıyorum. Güneşin kırmızı topuklu ayakkabısı altında ezilirken, bir an üşüdüğümü fark ediyorum.Gökkuşağını kırmızıya boyarken yakalıyorum kendimi. Uzandığım düzlüğün bir kadın gözlüğü olduğunu fark ediyorum bir an; sonra kendime bakmaya yelteniyorum. Gördüğüm şey ise, kırmızı şapkalı bir kadının beynindeki mezar taşım. Üstünde yazan ise; ‘Baktığı uzaklarda öldü’ Diye atılmış bir başlık…