Şarkılar Şimdiye Bulaşınca………………………………………………Tüketiyoruz ve tükettikçe etrafımızda ne varsa,biz de onlarla beraber an be an tükeniyoruz. Bu sözlerde yeni bir şey yok. Yeni olan, şu söz: “ismimizi bir tanesinin üstüne yazana dek yavaş yavaş taşlaşıyoruz”. Nerden çıktı şimdi bu karamsarlık denebilir. Aslında bir şarkının, geçmişte güzel bir anıyı ansızın anımsatmasının ve bazısının kalbinde bazısının karnında kunt bir sızı başlatmasının çok da öyle ciddiye alınır bir tarafı olmayabilir. Bu yalnızca bir andır ve geçer diye düşünülebilir. Öyle de olsa bu anlar acı ve güzel anlardır. “Mutsuzluğun şanslı gözyaşları”dır. Çünkü eğer sen öylesine radyo istasyonlarında dolaşırken, kendini bir anda hüngür hüngür ağlıyor halde bulabiliyorsan, o güçlü duygu tarafından darmadağın edilebiliyorsan bu demektir ki sen şanslı azınlıktansın. Bu şanstır. En azından artık benim için öyledir… Ancak bunlardan önce henüz nedenini bulamadığım bir yer var. Bir uçurum bir sınır var. Ve ben nerden düştüysem bu sınırın içinde kesif, karanlık bir duygusuzluk noktasında duruyorum. Her dinleyişimde o zamanların o güzel gözlerinden süzülen ve her defasında damladığı derinlerde bir şeyleri paramparça eden gözyaşları artık kurak bir çöle düşüyor sanki. Sanki bu boşluk bir şeylerin tükendiğini haber veriyor. İçimizde tükenen şarkılar, içimizde tükettiğimiz aşkların kırıltıları. Tabi sadece aşk değil bu. Mutlu geçmişe ve çocukluğa da uzanır. İşte o şarkıyı bir “taş” gibi dinlediğimiz andır çocukluğun kaybolduğu an. Andır o sevgilinin, elinizi tuttuğunda kalbinizde atan mutluluğun ölüme yenildiği. Aşk atmaz artık o kalpte.Hayatın bu kısmında hayatın bize yüklediği acımasız ağırlıklarla geçiriyoruz günleri ve için için kaybolan onca değer aklımızın ucuna bile gelmiyor. Bir dost vardı mesela geçmiş zamanda bırakılmış , kopup gitmiş. Geleceğe dair düşündüğümüz umut dolu ne varsa hep o dost vardı belki de içinde. Ve bir gün geldi ve geriye baktığınızda onca zaman birikmiş her şeyin teker teker tükendiğini fark ediverdiniz. işte biz o dost gibi kaybediyoruz şarkıları.Sizde geçmiş yalnızca gözyaşı; şimdi, müzmin bir yalnızlık;gelecek ise umutsuz geçmişin yankısından ibaretse sizde her an fark edebilirsiniz. “Bir başkasında olmayan bir boşluk var hayatınızda”. İşte o zaman Tanju Okan’ın “kadınım”ını dinlerken cehennem olabilir her şey. Yada Ferda Anıl’ın “sonuna kadar”ını. Eski bir aşktan kalan o kasetteki şarkıları. Bütün bunlarla, anımsanan o güzel anlar da boğazınızda kilitlenen derin bir acıya dönüşebilir. Ama kabul ettiyseniz ki en kötüsü odur. İşte o zaman ne geçmiş ne gelecek o kadar da önemli değildir.Çünkü artık o şarkılar şimdiye bulaşmıştır. Duygularından arınmışlardır. Ne kadar dev olurlarsa olsunlar artık onlar şimdinin “yok” çizgisinde eriyip gitmişlerdir.Bu iş biraz aşk, biraz yaş, birazda dönüştüğümüz taşla ilgili olmalı. Çünkü şu an yirmi beş yaşındayım. Durmaksızın harcadığım bana ait zamanda yerim bu. Onca güzel şarkı geçti şimdiye kadar kulaklarımdan. Bazısında gözlerim dolardı dinlerken, anımsardım. O mutluluğu yaşayamadıkça tekrar ve anımsadıkça aşınıyor hisler. Tükettikçe sadece bize ait şarkıları ismimiz biraz daha belirginleşiyor o taşın üstünde…………………(Bir tavsiyedir bu: Şimdi o güzel günleri, gözlerinizin içinde bir yerlerde yaşayacağınız şarkıları düşünün ve dinleyin, ağlayın. Ağlayamıyorsanız neden yaşadınız ki…)