canli kalkan olacagim, canli kalkan olmaliyim, para icin kan doken kara vicdanlilardan degilim ben, birseyler yapmaliyim. bu savasi durdurabilirsek tum savaslari durdurabiliriz, biliyorum duygusalim ben ve duygusal kalmak istiyorum. kendi ulkeme, yetistirildigim degerlere zit dusmek ne aci. anneme bagdat’a gidecegimi nasil soylesem ? telefon edeyim, yuzyuze soyleyemem.
bagdattayim, diger arkadaslarla tanistim. bir anda kaynastik, zaten kaybedecek bir sey kalmayinca, herseyini ortaya suruyor insan. ne aci buralarin yakinda benim ulkemin ordusu tarafindan bombalanacagi bilmek, bazen utaniyorum insanlarin yuzune bakarken, ben de o savas cazgiri devletin bir mensubuyum. bu dusuncelerimi anliyorlar galiba, durup dururken sariliyorlar bize. kendimizi iyi hissediyoruz onlar sarilinca, ellerini cekince daha da agirlasiyor icimiz. o eller de mi gidecek yoksa ?
bir hastanede kalacagim, hastanenin yaninda askeri bir arac var. hic umrumda degil, isterse alti fuze yatagi olsun, ustu hastane ya. onemli olan bu.
savas basladi. saddamin konakladigi yerlerden biri bombalanmis. olmus olabilir diyorlar. sevinmeli miyim ? evet sevinmeliyim. o adam bir diktatordu, kuveyt’i petrol yataklari icin almaya calisan cikarci bir despot, askerlerini olume yollarken, ihtisamli saraylarinda yasayan bir despot. bilemiyorum aslinda.
guneyde direnise baslamis siiler. siiler intihar komandosu gibi savasirlar. intihar kelimesi ne kadar rahat kullaniliyor bu topraklarda. bizim kulturumuz “life, liberty , pursuit of happiness”inin uzerine kurulmus (yasam, ozgurluk, mutluluk arayisi). onlarin ki ise acilarin uzerine, sirtlarini zincirliyorlar kutlamalarda. cok garip. saddama’a karsi olan siiler boyle savasiyorsa, araplar kimbilir neler yapacaklar ? cok zor gunler bu gunler, uyusam uyansam bitse hersey diyorum.
siilerin direnisinden zaiyatsiz gecmek icin, guneydeki sehirlere girmemeye karar vermisler. zor olacak bu savas. savaslarin anasi diyorlardi zaten.
bagdat’a sessizlik hakim, firtina oncesi sessizlik. dehlizler kaziliyormus galiba. bizim askerlere kursun sikacak elleri mi koruyorum ben? ne yapiyorum ?
her gece bombaliyorlar artik, bombalar cok gurultu cikariyor, cok duman cikariyor. binalar saglam galiba o kadar da yikinti gozukmuyor etrafta.
bizim askerler bagdat’a giriyorlar. buyuk savas geliyor. medeniyetlerinin besigine giriyoruz. birinci dunya savasindaki istanbul’un isgali gibi birsey. buyuk direnc bekleniyor.
havaalanini ele gecirmis bizimkiler. her an birseyler olabilir. saddam bizim askerleri uzerine cekip, kimyasal silah kullanabilir diyorlar. doktorlar cok tedirgin. tedavi icin stok yaptik, ben de yardim ettim. doktorlar hastanede yatiyorlar. koridorlarda sedyelerden ek yataklar yaptik. buyuk direnis geliyor.
bagdat’in sokaklarinda bizimkiler. cumhuriyet muhafizlari her an tepelerine cullanabilir, hastane alarmda.
garip goruntuler vardi televizyonda, oncu marine’lerin elini open arap gencleri gercek mi hakikaten ?
her yer sessiz hala, cit cikmiyor. sessizlik daha kotu hic uyutmuyor insani. saddam muhalifleri bizimkilerin yaninda orgutlenmis diyorlar. bu durumda ben saddam yandasi oluyorum galiba, hayat cok garip.
hastaneye guneydeki depolardan takviye malzemeler ulasti, doktorlar haziriz artik diyorlar.
bizim askerler yavas yavas ilerliyorlar, irak ordusu bir pusu planlamislar herhalde, tuzagin icine yuruyor bizimkiler. saddam muhalifleri bizim askerleri alkisliyor, cnn de cekiyor bunlari, satarlar artik dunya medyalarina, boyali ekranlarin goz boyama cabasi iste.
direnis yok, televizyonlar kutlamalari gosteriyor, hadi canim sen de diyoruz, burada olmasak inanacagiz. hastanedeki stoklar kullanilmadi, hala bekliyor.
sehirde buyuk bir hareket var, galiba direnis basladi. televizyonlar kutlamalari gosteriyor, siilerin direnisi unutuldu hemen, cnn masal dairesinden geciyorlar haberleri. dicle’nin kiyisina dusen ucagin pilotlarini yakalamaya calisan genclerin goruntuleri de unutuldu tabi. masal dairesinin aciklamasina gore pilotlarin basina konan odulun pesindeymis bu cocuklar. her sey paraya-cikara esitlenmis bu adamlarin kafasinda. hayat ekonomik bir dengeden ibaret. oyleyse ben ne yapiyorum burada ? soyleyin bakalim, oyleyse intihar komadolari ne yapiyorlar ?
televizyonlar saddam heykelinin yikilisini gosteriyor. o heykeli ben de gordum. sehrin gobegindeydi. halk seviniyordu heykelin etrafinda. bagdat’in capulculari olmali onlar.
cok garip, hala direnis yok. iyi de irak ordusuna ne oldu ? iran’la 10 yil savasan ordu, araplarin en guclu ordusu nerede ? bir bit yenigi var bu iste.
nihayet halk ayaklandi, geliyorlar iste. direnis basladi. neden hastaneye geliyorlar anlamadim ama geliyorlar, goruyorum. doktorlar paniklediler.
hasteneyi yagmaliyorlar, neden bunu yapiyorlar anlamiyorum, pansuman aletlerini aliyorlar, ne yapacaklar o aletleri. koridorlardaki sedyelerle camlari kirdilar, herseyi disari firlatiyorlar. neden ?
sehir coktu, cnn’in masallari gercekmis, ali baba ve 40 haramiler de gercekmis. bush hakliymis. gelismemis kafalar bunlar. ortak degerleri yok. insan bundan mi ibaret, ekonomik degerlerden mi ibaret hayat. irakli generallere paralar verilmis, inanamiyorum. onlar kendi hastanelerini yagmalarken, bana guluyorlar, ben ne kadar salak misim ?
yorumlar
Canlı kalkanları salak gösterme çabası.
Bence bu tanım çok yanlış. İnsanlar bazen içinde oldukları durumu ve duyguları tarif edemezler, hayal kırıklıkları onların salak gibi hissetmelerine neden olabilir ancak bu insanlar salak değildir. Göreceksiniz. 10 yıl sonra veya 20 yıl sonra hala yaşayan canlı kalkanlara sorulduğunda veya onlar torunlarına anlatırken, “ne kadarda salakmışız” demeyecekler. Kendi adlarına gururla anlatacakları bir hikaye olacak bu. Çünkü gurursuzluğun nasıl birşey olduğunu çok yakından gördü bu insanlar.
Canlı kalkanları desteklemiyor(dum), bence mantıklı bir hareket değil(di) yaptıkları; ancak onlardan hiçbiri “salak” da değildi. Onlar en azından bir şeyler yaptı, koltuğunda oturup savaşı televizyondan izleyip sonra da gazetelerdeki köşelerinde, internetteki ortamlarında yazılar yazan, yorumlar yapan insanların aksine bir şeyler yaptılar. Şu an eminim üzgünlerdir; ama eminim her şeye rağmen yaptıklarından gururludurlar.
burada hayal kirikligindan dogan yikilmislik hissi anlatiliyor sanirsam. canli kalkan karsiti veya yandasi seklinde degerlendirmek dogru olmayabilir (?) sanki canli kalkanin beklentileri ile irak’ta yasadigi aci gercek arasindaki tezat isleniyor. irak gerceginden kalkan sorumlu olamaz tabi ki.
canlı kalkan olmak her baba yiğidin harcı değildir, ailesini sevdiklerini kendini büyük bi riske atıp yaban ellere gitmek.. büyük cesaret ister. deli cesareti değil ama..
bende ırak savaşında canlı kalkan olsaydım ıraktan ayrılırken tonla küfür ederdim ırak halkına.
yahu herifler bağdata girene kadar kaç masum çocuk öldürdü bu kıç yalayıcılar abd askerlerinin elini öpüyor.
madem saddamı sevmiyordunuz adam gibi örgütlenip devirirdiniz iktidarı. eminim daha az insan ölecekti.
“her toplum hakettiğini şekilde yönetilir” sözü bir kez daha dopru çıktı. saddam o halka az dı bile.
şurada şöyle bir ahkam girmiş idim, tartışılabilir olan fikirlerim hala değişmemiştir bilgilerinize.
tabi herkes istediği düşünür. (her ne kadar düşünme konsunda baskıcı bir toplumda yaşıyorsak ta)
ahkamınızı okudum ve abd nin bağadata girerken öldürdüğü sivil yurttaşlarına rağmen ıraklıların el öpmelerini, kıç yalamalarını haklı gördüğünüz kanısına vardım.
Allah korusun çok yakınınız bir cinayete kurban gitse ve katilde iri kıyım biri olsa. hiçbir şekilde alt edemeyeceğiniz bu katile karşı kayıtsız kalabilir miydiniz ?
benim anlamadığım bu hoşgeldiniz partisinin neden yapıldığı.
tv den gördüklerimiz bunlar. kim bilir, kameraların göstermediği direnişlerde olmuştur yada kameraların objektifine girecek kadar güçlü değillerdi.
yalnız şu kesindir ki. fenerin beşiktaşa yattığı gibi ırak halkı da adb askerine yatmıştır.
Olay o kadar meşru gorundu ki canlı kalkanlar bile çaresizlik ve ölüm korkusuyla terkettiler Irağı..Şovenizm savaşın kendisidir asıl,canlı kalkan olmak değil..
dikkatli okusaydınız el öpmeyle kıç yalama arasında ki farklılığı belirtmeye çalıştığımı ve ıraklıların kıç yalamadıklarını belirttiğimi anlayabilirdiniz yazımdan, bir de el öpülmesini daha fazla insan hayatına mal olmasını engellemek için bir eylem olarak nitelendirdiğimi.
siz kendiniz demişsiniz tvlerden gördüğümüz partileri. bu sitede ve dahi birçok yerde verilen bazı linklerde parti verenlerin kimler olduğu ve kaç kişinin katıldığı kolaylıkla görünebiliyordu. sizce ırakta kaç kişi var ya da bağdat ta; toplam 90 kişi mi?
cinayeti işleyen kimlerdir sorusunu sormalıyız kendimize; al birini vur ötekine olan saddam ve eşrafı mı yoksa abd’li askerleri mi, yoksa abd’yi yönetenler/yönlendirenler mi? yani burada ırak halkının düşmanı kimdir? ahkamın sonundaki asker olmayı reddetmek cümlesinin anlamını lütfen bir daha düşünür müsünüz?
Senin anlayacağın dilden konuşayım dersen, katakülleyle penaltı verilmişse, gol yiyen kaledeki ırak halkı ne kadar suçlanabilir?
aman mermiler üstüne üstüne gelirken önünde durmayasın sakın vücudunda açılan deliklerden dolayı üşütüp hasta olabilirsin.
arkadaslar, kendime yakistiramadigim goruslerden birkacini bu arap (iraklilar ozelinde ama genellesebilir diye dusunuyorum) toplumu icin dusunmeye basladim. Her ne kadar umit her zaman vardir, biz gormeyi bilemiyoruzdur diyen dusunceleri sevsem de hayatin gercekleri acimasizca yuzume savruldukca, gardimi duzeltiyorum ben de.
Savas oncesi araplarin olumune bir direnis sergileyecegini, dunyanin gozu onunde o kiymetli topraklari sozde ozgurlestirmeye giden guclere karsi bizim kurtulus savasinda yaptigimiz gibi direneceklerini dusunuyorduk.
Kurtulus savasinda ‘ben size olmeyi emrediyorum, hatti mudafaa yoktur, sathi mudafaa vardir, bu satih da tum vatandir’ diyen komutanlarin sozuyle askerlerimiz silahli dusmana karsi sungu harbine gittiler ve onlar orada onurlariyla olduler. Bugun bizim devletimizi devlet yapan da bu fedakar insanlar.
Iraklilar da direnirler ve eninde sonunda Fransa’nin ve Almanya’nin da distan bastirmasiyla bu felaketten kurtulurlar diye umut ediyorduk.
Gorduk ki Fransa-Almanya ve bizler (saftorik – romantik gencler) buyuk bir yanilgi icindeymisiz, bu insanlar icin onemli olan tek sey kendi bogazlarindan gececek iki lokma yemekmis, iste o kadar. Ne tarih birligi, ne din birligi, ne irk birligi, ne dusmana karsi olmanin getirdigi birlik, hic birsey bu adamlari bir araya getiremedi. Arap yine arapligini yapti. Lawrence of Arabia filmi gozumunde onunde canli yayinlarda tekrar sergilendi.
Insanlari hayvanlardan ayiran en onemli ozelliklerden biri (bence) bir araya gelip birseyler yapabilmeleri. Karincalar hayatta kalabilmek icin tek bildikleri sey olan o karmasik koloni duzenini kurmuslar. Bunu dusunerek yapmiyorlar, insanlar ise hayatta kalmak ve problemleri hafifletip asmak icin arastirmalar yapiyorlar, universite dereceleri alip o ana kadar olusturulan dusunce birikimini ozumseyip, onun uzerine birseyler kurmaya calisiyorlar, tarihler arasi, cografyalar arasi calisarak birseyler yapmaya cabaliyorlar. insanlar her gun iyiye guzele gitmek icin savaslar veriyor, hepimiz buyuk bir caba icindeyiz.
Irak’taki durumu gorunce anladim ki evrimin uzun ince yolunda, dusundugumuzden cok daha gerideymis arap din kardeslerimiz. Degil dusmana karsi direnme, ‘gidene agam, gelene pasam’ diyen cikarci riyakarlik (el opmeler), savastan yararlanip stok yapanlar misali etrafta ne bulurlarsa hacilamalar (niye hacilama deniyor bilmiyorum), bunlar insani utandiran seyler.
Gazetelerde irakli yoneticilerin amerikalilar ile cektirdikleri resimleri goruyorum. Utanc vesikasi her biri. Bizim Ismet Inonu Lozan’i iki kere terk edip, Ankara’ya donmustu. Bu adamlarin en iyileri sahiplerinin kopecikleri rolunu oynuyor. en uslu kopecik benim, benim iste, nasil da sempatigim di mi ? ingilizcem nasil sahip ?
Bunlar hepimize ders olsun arkadaslar, tarihin ayari fast forward edilemiyor anlasilan.
Yasanacaksa bir kolonilasyon tam yasanmali ki gorsun bu herifler birlikte yasam ne demek, hayat ne demek, kendi evinde piyon durumuna dusmek ne demek ?
Bundan sonrasinin Irak (kalirsa tabi) tarih kitaplarini dusunebiliyor musunuz ?
Soyle baslar herhalde:Dost ABD’li askerler bizi kurtardilar, onlara petrol ikram ettik. Cok kibardilar, ikramimizi ret etmediler. Hepsini cok sevdik, General Franks’in bagdat’a ayak basisini irak kurtulus gunu ilan ettik. amerikalilar ikramlarimiza dis kirasi olarak birseyler birakacaklarmis, sonra laf gelirmis. ne diyorlar bilemiyoruz, bu dis kirasiyla demokratik bir devlet, ortak bir seyler kuracakmisiz, ne gerek var bilemiyoruz ama sahip bilirse en iyisini bilir.
el öpmekle kıç yalamak arasında ki fark, birinde daha çok eğilmeniz gerektiğidir.
kişisel fikrim bu.
konuyla ilgili ahkamlarınızdan anladığım kadarıyla ırak halkı çok ince bir hümanist düşünce ile hareket ederek aman yarabbi insanlar ölüyor daha fazla insan ölmesin tamam açın kıçınızı öpimde bitsin bu zülum diyerek milyonlarca vatandaşının hayatını kurtaran her bireyi bizim istiklal madalyası değerinde bir ödülü haketmiş bir toplumdur.
bu mudur cinayet i durduracak hareket ?
katakülleyle penaltı verilmişse kalecinin görevi çekilen şutu kurtarmaya çalışmaktır (direniş). kafasını bacaklarının arasına alıp arkasını dönmez (el öpme yada kıç yalama). gol yersede (insanlar ölürse) kimse kaleciyi suçlamaz, suçlayamaz. zaten toptan korkan da kaleci olmaz, bu bağlamda o el öpenlerdende cacık olmaz.
PS : olayı benim anlayacağım dilden aktardığınız için ayrıca teşekkür ederim. askerlik konusunda seninle hemfikirim ama bu ülkeme girecek kişilere karşı vatanımı savunmayacağım anlamına gelmez.
Sevgiler, saygılar..
savaşı tv’den izleyen tribünedir bu ahkamım; yanıbaşlarındaki ülkede yaşananlardan ve yaşayanlardan bihaber yaşamaktan beis duymayan (elbette içine doğdukları ülkenin içine edenlerin de seyircisidirler en iyi ihtimalle, kötü ihtimallere hiç girmeyeyim). Irak’a tam 13 yıldır ambargo uygulanıyor, en azından bu kadarını bildiğinizi ümit etmekteyim ama bu ne anlama geliyor merak ettiğinizi dahi sanmıyorum. 13 yılda yarısı çocuk 1 buçuk milyon insan öldü Irak’ta. Yoksullar, üzerinde yaşadıkları toprakların barındırdığı zenginlikten yoksunlar. İstilacı, işgalci güçler eksik olmamış başlarından. Abd’nin besleyip büyüttüğü karga yine Abd’nin silahlarıyla başlarını ezip durmuş ki, bu sizin burnunuzu kıvırdığınız Arap vahşiler sahip oldukları zenginlik üzerinde söz sahibi olamasın, seslerini duyuracak ne yerel, ne ulusal ne de uluslararası mercileri olsun. Dünyanın en güçlü zorbası gözünü oymaya kalkan karganın yerini şimdi yenisiyle değiştirmek için “şok ve dehşet” kampanyasıyla canlarına okurken kaybedeceklerini bile bile cılız bir direniş gösterdiklerinde ne biçim es sahafçı olmuştunuz oysa (özsaygınızı belki başkaları size kazandırır umuduyla -bugüne dek sahip olduğunuz ve yitirdiğiniz herşey gibi- tribünlerden yükselen es sahaf bush’un anasını… sloganını atarken tahayyül etmek zor değil sizi) Ama yok; seyircisi olduğunuz vahşet, kan lekesi bırakmasın vicdanlarınızda diye, yenileceklerini bile bile direnmeyi seçenleri, oturdukları yerde ahkam kesmek yerine düşündükleri şeyler için canlarını tehlikeye atmayı göze alanları tukaka edin şimdi. Ordan burdan kulaktan dolma bilgilerinizle Arapları, Kürtleri, Süryanileri, Türkmenleri,yoksulları, güçsüzleri küçümseyin, belki kıymetli kılarsınız kendinizi önünde ayağa kalkıp düğme iliklediğiniz Batılı, ari kahramanlarınızın önünde.
El öpmekle kıç yalamak arasındaki fark sadece eğilmekle ilgili değildir.
Yineliyorum bir halkı uzaktan yargılamak anlamlı ve doğru değildir. Ben Iraklıların kucaklarını açarak Amerikalıları karşıladıklarını görmedim (bir kaçı hariç, bizde de yok muydu bu tipler, hala yok mu?). Iraktan yükselen her ses ABD gitmeli diyor, aman kalsın biz onu besleriz demiyor.
Geçmişimizle övünmek güzel ama geçmişle bugün bir mi? Bugün Amerika karşısında durabilecek herhangi bir ülke görebiliyor musunuz? Adamların herhangi bir onurlu savaş kuralı yok, bu adamların düşmanı görmeden yok edebildikleri/ettikleri silahları var, Japonya’yı nasıl yıldırdıkları ortada. medyanın kalemleriyle gözlerimize istedikleri olayları istedikleri şekilde gösterdikleri ortada. birçok örnek verilebilir sadece biri; bir pazar yerine düşen bir füze, sizce yanlışlık sonucumu düşmüştür yoksa gözdağı vermek amacıyla mı atılmıştır? şiilerin amerika karşısında ki(dikkat saddam yanında değil) tutumlarını nasıl açıklarsınız, savaşmadan kıç yalamak diye mi?
Kaldı ki bizim Kurtuluş Savaşımız’da Kürt vatandaşlarımızın bize karşı organize olduğunu düşünün bir de, kuzey ırak ta harekete geçtikleri gibi, güneyden bize doğru harekete geçtiklerini, bizimle birlikte savaşmak yerine savaşmamayı seçtiklerini, olur muydu acaba antep gazi ya da urfa şanlı?
Evet toprağımız için biz ölürüz, evet ölmelerini bekleyebiliriz başka halkların, ama ölmemeye çalışmalarını da kendi kararları olarak benimseyebilmeliyiz eğer yanlarında savaşmıyorsak, onları yargılamak bize ait bir lüks olmamalı, onları yargılayacak olanlar torunları olmalı.
Bir de toz duman ortadan kalktıktan sonra yani birkaç yıl sonra tekrar konuyu incelemeli, bakalım kim kiminle nasıl ilişkiler içinde imiş, sanki o zaman daha anlaşılır olacaktır durum.
askerlik konusuna gelince, herhangi bir vatandaşın asker olmayı kabul etmediğini düşünelim, kim savaşmak zorunda kalacak?
iki noktaya deginmek isterim: birincisi bu yazida anlatilmak istenen *tek* sey irak’a canli kalkan olarak giden kisilerin yasadigi hayal kirikligi. Basliga bakarsaniz savasi kaybeden adamin anilari diyor. Canli kalkan kendi prensipleriyle gercekler arasinda bir savas veriyor ve bu savasi kaybettigini dusunuyor. Yasadigi hayal kirikliklarinin etkisiyle, tum taraflarin kazanmis gibi sevindigi bir savasin tek maglubu oldugunu, hakli veya haksiz sekilde ama bir sekilde dusunuyor. Yazida bu derin hayal kirikligi anlatiliyor. Hayal kirikliginin derinligi, beklentilerle yasananlar arasindaki farktan geliyor.
Ikincisi: Savasin boyle sonuclanmasina dair cok sayida mazeret bulabiliriz. Ambargo, ABD’nin silah gucu, Saddamin rejimi, ic problemler. Bunlarin hepsi gecerli nedenler. Fakat tum bunlar sizce topyekun sekilde (askeriyle, yoneticisiyle,sokaktaki vatandasiyla) bir devletin bitirilip, yerine yenisinin baslatilmasi icin yeterli mi ?
Bizim halimiz kurtulus savasinda daha iyi degildi diye dusunuyorum. Ya istaklal ya olum diyenler sayesinde turkce yaziyoruz bugun.
Bizim yasadiklarimizla aradaki farki dusunursek, kendi canini hic bir dil, din, irk, tarih, kultur bagi olmayan kisiler icin riske atan bu kisilerin, dil-din-irk-tarih-kultur birligine ragmen ulkesinin zenginligini yagmalaya geldigi cok acik olan isgal guclerine, nerede kaldiniz dercesine, minik cikarlarin insanlari olduklari gosterircesine, tam da Bush’un felsefesine uyan insanlar olduklarini belgelercesine, direnis yerine yagmalarla hosgeldin demesi, canli kalkan ile cikarci adam arasindaki farki hepimize gosterdi diye dusunuyorum. Dedigim gibi bu durumu aciklayici mazeretler bulmak mumkun. Fakat elimizdeki vakayi once kabullenip, sonra nedenlerini arastirmaliyiz diye dusunuyorum.
Can Dundar’in gazetem.net’teki yazisi.
Can Dundar, 1934 yilinda, tahminlerimce ingiliz isgali altindaki Irak’i gezen Selahattin Emin’in yasadigi hayal kirikligini anlatmis. Selahattin Emin bir yerde
diyecek hale gelmis.
Yuksek beklentilerle gelen bir ziyaretciyi bu derece yilginliga dusuren hallerin 70 yil sonra tekrarlanmasi cok dusundurucu. Yazinin sonunda Emin’in teshis ve cozum onerisi verilmis. Cozum hala gecerli diyerek yazisini bitirmis Can Dundar.
Birincisi, canlı kalkan olmakta ki amaç nedir? Savaşa engel olmaya çalışmak, savaş olurken sivil halka yönelik olası bombalamaları engellemek, bunları yaparken savaşın bir parçası olmamak. Giden canlı kalkanlardan bazıları hastane ve okullar yerine stratejik konumda bulunan santrallere yerleştirilmek istendiği için geri dönmüşlerdir. Bazı canlı kalkanların Irak yöneticileriyle askeri pazarlıklar yapabilmek için gönderildiği yolunda spekülasyonlar da bulunmaktadır. (Ara soru kafama takılan; acaba Irak savaşında kaç canlı kalkan ölmüştür?) Acaba canlı kalkanımızın yaşadığı hayal kırıklığı, onların bombalara siper ettikleri göğüslerine, tüm dünyada yapılan savaş karşıtı yürüyüşlere rağmen ABD’nin uluslararası desteği almadan Irak’a saldırmasından dolayı ya da Irak’ın elinde bulunduğu söylenen kimyasal silahları kullanmayı unutması ya da güçlü kitle imha silahlarının hiçbir işe yaramaması ya da taş ve sopaların tankları neden durdurmaya yetmediği olmasın(ki istedikleri bunlar değildir)? Bence onurla ayakta durabilen tek taraf amaçları için Irak’a giden canlı kalkanlardır, hayal kırıklığı tümümüze aittir.
İkincisi; burada ileri sürülen mazaretler bütünü gerçeği oluşturmaktadır, “dil-din-irk-tarih-kultur birligine ragmen ulkesinin zenginligini yagmalaya geldigi cok acik olan isgal guclerine” etraftaki diğer komşu ülkeler tarafından yalnız bırakılarak savaşması beklenilen bir halkın durumudur. Demiş olduğum üzre; onları yargılamak bize ait bir lüks olmamalı, onları yargılayacak olanlar, inceltilmiş uranyumdan dolayı yaşayabilirlerse, torunları olmalı. Biraz sonra Suriye’ye saldırırsa bu güç, biz nerede duracağız, onurlu duruşumuzu koruyabilecek miyiz!?
Yokluk nedir bilmiyorum, gerçekten yokluk nedir(şu tür yokluktur bahsettiğim, dün yoktu, bugün de yoktu ve yarın da olmayacak)? Nesiller yoksunsa eğer, küçük çıkarları bir kenara bırakıp ilerleyerek sahip olabileceklerinin değerini bilemezler.
Beklentilerimizi bir kenara bırakmalıyız evet; elimizdeki vakayi once kabullenip, sonra nedenlerini arastirmaliyiz, peşinen yargıda bulunmadan.
satılmış saddammı?
satılmış ırak mı?
çözemen….
ama en büyük satılmış tek büyük satılmış amerika dersek iyi laf etmiş oluruz kanımca…
“Birincisi, canlı kalkan olmakta ki amaç nedir? Savaşa engel olmaya çalışmak, savaş olurken sivil halka yönelik olası bombalamaları engellemek, bunları yaparken savaşın bir parçası olmamak” demek dünyanın en büyük yalanıdır. Kabul etseniz de etmeseniz de canlı kalkan olarak Bağdat’a gidenler bu savaşta taraf olmuşlardır. Halepçe katliamının yaratıcısı Saddam’ın tarafında yer almışlardır hem de… Ve işte savaş bitti. Savaşta taraf olduğunuz için Saddam’la birlikte siz de yenildiniz. Irak’la birlikte siz de kaybettiniz. Şimdi de kalkmış canlı kalkan olmanın ‘onurundan’ bahsediyorsunuz. Ne onuru? Hangi onur? Kaybettiğiniz bir savaştan sonra bu onuru kim veriyor size? Evet , gittiniz, gördünüz, yenildiniz… Bunu kabullenmek en büyük onurdur, bunun dışında yaptığınız salaklığı kamufle edecek bir onur yakıştırması yapmaya hakkınızın olmadığını düşünüyorum. Kendinizi ilgilendirmeyen bir savaşın içinde olmak hatta bu savaşta taraf olmak 20-30 sene sonra torunlarınıza gururla anlatabileceğiniz bir şey değildir. Acı ama torunlarınız da size salakmışsın diyecekler
sanırım bir yanlış anlama söz konusu. Bu savaşta Saddam taraftarı olmak, bir anlamda ABD taraftarı olmakmış gibi geliyor bana sanki; nitekim harcanan bütçe ile 10 tane Saddam satın alınabilirdi düşüncesini kafamdan bir türlü söküp atamıyorum. Canlı kalkanlar da sivil halk diye coşmuştu yanlış hatırlamıyorsam. “Saddam’ın yanında savaşmak için silahını kap da gel” kampanyası düzenlenseydi haklı olurdunuz belki. Bir kültür sindirildi bu savaşta, kimin kazandığına değil de, insanlığın kaybettiklerine bakmayı öneririm ben.
bir de soyle okunabilir:
Insanlar her gun hayat mucadelesi veriyorlar, zorluklar cekiyorlar, fedakarliklar yapiyorlar, hayal kirikligina ugruyorlar, beklenildiginden daha iyi giden islerle mutlu oluyorlar. Bu mucadelede kullanabilecegimiz silahlar belli. Sahiplendigimiz prensipler, hayati algima seklimiz, gelecekten beklentilerimiz, gecmisten gelen sorumluluklarimiz tavirlarimizi sekillendiriyor. Ornegin hayat gorusu asmayalim da besleyelim mi olan kisinin tavriyla, yazida anlatilan canli kalkanlarin tavirlari farkli olur degil mi ?
Canli kalkanlar sirf savas zamanlarinda yok. Bu kisiler Greenpeace’de, nukleer karsiti gosterilerde, G-7 toplantilarinda mantikli (rasyonel) bir tavir olmamasina ragmen, kaybedecegini bilmesine ragmen direnis sergiliyorlar. Ornegin ABD’li bir kiz daha iki ay once Israil tankinin paletleri altinda ezildi, hatta uzerinden iki kere gecilmis. Kiz elindeki ABD pasaportunun tanki durduracagini inaniyordu ama olmadi. Bu kizi ABD’nin Pensilvanya eyalatinden kaldirip, Filistin’in Gazaa’sina getiren guc ne olmali ki ? Herhalde sahip oldugu bir takim prensipler, hayati algilama sekli falan filan…
Bu savastaki canli kalkanlar benzer sekilde vatanlarindan kopup geldiler. Yasadiklari icler acisi seyler yagmalar, hukuksuzluk, koksuzluk, bilincsizlik, vurdumduymazlik onlari yaraladi. Kendilerine cok yabanci olan seyleri yasadilar. Ve kendi yasam mucadeleri icin kabul etmis olduklari prensiplerinin uygunlugu konusunda supheleri dogdu.
Zaten az sayida olan bu kisilerin (ABD’li kiz gibi, canli kalkanlar, Greenpeace’ciler gibi) aldigi yaralar, belki de savasin tek gercek kaybiydi bizim icin (insanlik icin). Saddam da, gorunen o ki Irak halki da, durumdan pek sikayetci degiller sanki. Hayat onlar icin eskinden oldugu gibi devam ediyor. Hayati degisen, sarsintilar yasayan baskalari muhtemelen.
Demiştim ve büyük bi tepki gelmişti.Yok savaş yanlısıymışım yok abd taraftarıymışım insanların ölmesini istiyomuşum falan filan.Şimdi bu yazının altındaki yorumlara bakıyorumda olayın üzerinden biraz zaman geçtiği ve üzerimizdeki şoku atlatabildiğimiz için yorumlar değişmiş.
Düşünün şimdi.Bir canlı kalkan ırak halkını kurtarmaya kendi canını ailesini sevdiklerini hiçe sayıp tabutundaki yerini almaya gidiyor ve şehit oluyor.Onunla gurur duymaya başlayan babası televizyonda ırak halkının yavşakça ve salya sümük iğrenç sevinç nidalarını görüyor.O babanın neler hissedeceğini düşünebiliyormusunuz?
yorumunuzda bahsettiginiz babanin, bahsettiginiz irak halki icin duyacagi tek sey acima duygusu olur. ayni baba oglu icin gurur duymaya devam eder. insanligin hali icin bir kez daha uzulur. sizin ahkaminizi okusaydi yine uzulurdu.
irak’taki olay insanin en iyi ve en kotu hallerinin yanyana gelmis halidir. yazi bu tezati anlatmaya calisiyor. sondaki ne salakmisim sozununden canli_kalkan=salak=sazan cikarimini yapmaniz dogru degil.
en iyileri, bu rezillikleri onceden goremedigi icin sazanlikla suclamamak dogru olabilir mi ? illaki bir benzetme yapma gayreti icindeysek en kotuler icin birseyler soyleyelim. kotulere, kendi ambarini yagmalayan deserebre tavuk (beyni ameliyatla cikarilmis tavuk) diyelim. Sizin sazan dedikleriniz bu deserebre tavuklari, bizi ve diger insanlari icine alan insan turunun en gelismis modelleri. Zaman icinde iyiye dogru bir yonelisle hepimiz ‘sazanlasacagiz’ zaten.
Bu zavalli hali onceden tahmin edebilmek icin (%94’umuz edemedi) ya onlardan biri olmak (tavuklardan yani) ya da uzman bir sosyolog olmak gerekir (ki bizim ulkede yoktu ki sesleri cikmadi).
Tekrar soylemek istiyorum, bu yazi canli kalkanlari asagilamak amaciyla yazilmamistir. Fakat herkes kendi mesrebince, kendi dogrulari esliginde okumakta serbesttir. hoscakalin,
demiştim ben de. Bu sözü savaşmaktan başka bir yol olması gerektiğini düşündüğüm için söylemiş idim.
sayın besti, ahkamları doğru dürüst okumadan lütfen yorum yapmayınız. o zaman bazı arkadaşlarımız sizin buluşunuza, canlı sazan, a ne güzel uymuş diyerek ahkam girmiş idi.
Anlamalıyız ki canlı kalkanlar(gerçekten beyinleriyle, yürekleriyle ve fiilen savaşa karşı eylem yapanlar) kendileri için oradadırlar, başkalarının (ailelerinin onların şunların) takdirlerini kazanmak için değil.
hiç bir anne baba çocuğunun canlı kalkan olmasını istemez ama benim gibi düşünüyorsa istemese bile ses çıkartamaz. Bu onların hür kararlarıdır, sadece iyi dileklerimle yolcu edebilirim onları. Irak savaşındaki durum mevzubahis olsa idi ve çocuğum(olur ilerde) oraya gitse idi, duyacağım gurur değil endişe olabilirdi ancak ve hiddetim Irak’lılara değil Saddam’a ve ABD’ye yönelik olurdu, şimdi olduğu gibi. Sayın fil’in dediği gibi Iraklılar’a karşı acıma duygusu ön plana çıkardı, arka planda da savaşsalar ne olurdu düşüncesiyle.
Bir de hayat Irak’lılar için eskiden olduğu gibi devam etmiyor, sadece devam ediyor. Sarsılan ve yerin dibine batan ise insanlık(matah bir kavram gibi ortaya atılan insanlık ve insanlığın yarattığı medeniyet ki o medeniyet hep kölelere ihtiyaç duymuştur).
Sanırım aynı şeyi düşünüyoruz.fil yazdığım ahkamda senin yazdıklarınla aynı fikirde olduğumu anlatmak istemiştim.
Sazan yada salak yakıştırması onları aşşağılamak için kullanılmıyor diye düşünüyorum.En azından ben bu amaçla kullanmadım.Sonuçta sazan yada salak durumuna düşdükleri bir gerçek ama bu onların onurlu ve cesur mücadelesinin, dünyanın böyle insanlara ihtiyacı olduğu gerçeğinin önüne geçemez.Aynı şekilde böyle onurlu bir mücadele sonucunda sazan durumuna düşmüş olmarıda sazan oldukları gerçeğini yok edemez.
sarkac o babanın yerinde olsaydım(ki mutlaka vardır bu duruma düşmüş aileler)tv deki o görüntüler acımı kat kat artırırdı ve abd askerlerinin elini öpen o ıraklıları teker teker gebertmek isterdim.Acıyacak kadar olgun davranabileceğimi sanmıyorum.Bu oğlunuza arabayla çarpıp ölümüne sebep olan birinin arabadan çıkıp göbek atmasına benziyor.
Onlara sazan yada salak denilmesinden rahatsız olanlar için tekrar etmek istiyorum;Onlar gerçekten yüce insanlar ve dünyanın böyle insanlara ihtiyacı var.Ama sazan,salak yada saf durumuna düşdüklerini görmezden gelemiyorum.
şiddetinizin yönünü doğru ayarlayınız. öldürülen kalkanlar Irak’lılar tarafından öldürülmemişlerdir ya da Irak halkı sebebiyle.
Bugunku gazetede guzel bir soz gordum. Yildirim Turker yazisina Gandi’nin bir sozunu almis. Pasif direnisin oncusu Gandi demis ki:
“Once sizi yok sayarlar. Sonra alay ederler. Sonra kavga ederler. Sonra kazanirsin”
Kalkanlarla ilgili yapilan aleyhte yorumlar, kalkanlar kazanamadigina gore, diger uc şıktan birine dusuyor sanirim.
(Y. Turker’in yazisini tavsiye ederim, bu konuyla alakasiz ama guzel bir yazi, son derece dusundurucu.)
Hebele Hübele, hatta dongi dongi dorinina.Başkada diyecek bişey yok.
abd askerlerinin elini öpen o ıraklıların yanı sıra; yağmalanan müzenin önünde çaresizlik içinde ağlayan Iraklılar da vardı, kucağındaki 2 aylık bebeğini kanlar içinde gömen ana-babalarda…
sazan-salak ya da saf diye tabir edilen birileri var ama onlar canlı kalkanlar diil sanırım ha ?
“Önce sizi yok sayarlar, sonra size gülerler, sonra sizinle savaşırlar, sonra siz kazanırsınız.” diye biliyorum ben. hani bir şey değiştirmez belki ama, değiştirebilir de..