Her şey geçen gün, Rahşan Ecevit’in anne ve babasının, aynı evde 27 yıl boyunca küs yaşadığını öğrenmemlebaşladı. Dram ki ne dram, gece yarısı korku filmi kuşağı tipi aile.. Bir an görür gibi oldum Rahşan adlı zayıf kız çocuğunu o evin bahçesinde: Bir panjur gıcırdıyor, bir şeyler kımıldatıyor perdeleri, rüzgarda boğuk bir hıçkırık duyuluyor, boş havuza yapraklar yağıyor. Bu evden, ruhumuzun karanlıklarını deşecek bi sanatçı kişi çıkacakken, çıka çıka DSP’nin Örgüt Lideri çıkmış. Bunları düşünüyordum ki; o esnada…
O esnada şu geldi aklıma: İyi ama, “Özenle Besler” sloganlı bi Türk kadınına aşık olacakken, Rahşan’a aşık olan Bülent Ecevit kimdir? Bülent Ecevit’in, vakti zamanında Londra’da 1 yıl Can Yücel’le birlikte takıldığını bilir misiniz bilmem? Aynı pansiyonda, yaşadıklarını falan..İnsan, Can Yücel gibi biriyle bi sene boyunca ne konuşur Londra’da? Sözünü ettiğimiz şair Can Yücel, dikkatinizi çekerim, “Bu ülkede g.t’e g.t denir” diyen ozan kişi..
Ecevit’in Ece Ayhan’a, hastalığı esnasında, reklam yapmadan yardım ettiği geldi sonra aklıma.
Sonra bütün bunlar, geçen gün Sabah gazetesinde okuduğum bir söyleşiyle aksiyon kazandı. Celal Doğan’la yapılmış bir söyleşi bu; 1970’li yıllardan bi hatırasını anlatıyor Doğan: O yıllarda Ecevit, bugün de olduğu gibi, asosyal bi tipmiş böyle, “Siyasette başarılı olmak için sosyal ortamlara girmesi” önerildiğinde, “Ama o zaman ben nasıl kitap okuyacağım” dermiş o nerd kişi. Onun karısının anne ve babası da aynı evde 27 yıl küs yaşamıştı.
Ecevit’in UFO’lar (Tanımlanamayan Uçan Objeler) hakkında yazdığı şiir geldi aklıma sonra… Evet böyle bi şiiri de var onun.
Diyolar ki: “Yeni Oluşum gelirse, faizler şu noktaya inerse, bu arada ABD de Irak’a dalarsa, dolar şu noktaya çıkarsa, şu olursa, işler böyle canlanırsa, bu arada benim maaşa zam gelirse, kredi kartı faizleri de inerse, gidip kendime bi Vectra yaparım..” “Bu ülkeyi batıran Ecevit diil, sizin bu köylü kurnazlığınız be.” diye bağırasım geliyor.
Sonuç olarak, seçim günü bi delilik yapabilirim, bunu o gün söylediğimde “Siliyoruz senin üyeliğini Hafif’ten” demeyin diye bugünden söylüyorum.
yorumlar
in kötü olduğunu, söylemiyor kimse. (belli bir kesim hariç) ancak, 68 kuşağından, sıkı komünist tabir edilen, babalar, amcalar, ecetiv’in, o dönemden faşist olduğunu, ancak yalan söylediğini ileri sürebiliyor. son seçimler ile, ecevit’in siyasi kimliğindeki belirsizlikler, (belirsizlik var demiyorum, diyenler var.) yaşlılığı, hastalığı gibi faktörler ile birleşince, o’nun, “iyi bir insan olabilir, ancak, iyi bir yönetici değil” şeklinde nitelendirilmesini, mantıklı kılıyor. ben, ecevit’in yada ecevitsilerin, yönetimde kalması taraftarı değilim. birde, “sanki diğerleri gelse farklı olacak” diyenlere, buradan selamlarımı iletirken, “şükür, sizin gibiler az” diyorum.
kaç iyilik bir çok kötülüğü silmez.
eminim hemen herkesin hayatında öğrendiğimizde vay be dedirtecek hatta o insana durup dururken kendimizi yakın hissetmemize neden olacak durumlar duruşlr vardır. kailleri de anlaybilir empati kurabiliiz yani. sonç itibarile ecevit ktap okumak yerine milli güvenlik kurulu toplantılarına gitmeyi tercih etmiş görünüyor ve illa tepkisel bir oy kullanmak istiyorsa insan neden daha radikal bir tercihten yana durmaz. bu ülkede yaşadıkları halde türlü hilelerle temsil edilme şansı ellerinden alınan çok insan var meclise girseler mesela hiç değilse belki gerçek bir muhalefet karşısında daha az dalevera olur. işçi partisi örneğin yıllar önce meclise girdiğinde kürsüden az da olsa iyi sorular yükselebilmiş diyorlar (bkz. çetin altan)
yazdım bunları.. “Medya onu diyorsa, ben de bunu diyorum var mı?” hesabı.. Yoksa, 18 yaşımda seçmen özelliğini kazandığım ilk seçim dışında kimseye oy vermedim ben; vermem, o gün evde Scrabble oynarım ben.. Hava iyiyse gezerim belki, belli olmaz..
Sandıkla hiç işim olmaz, Ecevit’le de olmaz..