Duygusallığımdan arta kalan zamanımı katıp isyanlarıma sataşmak istedim yüreğimdeki çocuğu alanlara. Kimse bir şey sormadı horoz şekerimi alırken elimden ve yerine bıraktıkları diken tohumlarıyla yaralandı ellerimde; yüzüme değdirmeye utandım… Çocukluk günlerimde kurduğum ve toz pembe noktalarla bitirdiğim cümleler yerini; mutluluğun son harfinden bile geçmeye utanan ABC yığıntılarına bıraktı… Sahi, vakitte sonbahar değil mi? Sonra bir aşk aldı beni! Önce sımsıkı sardı da vurduğunu bile anlamadım sıcağı sıcağına… Bedel günü gelene kadar ne güzeldi aşk; GİZEM’liydi! O, bütün varlığımla yöneldiğim hayat kaynağıydı… Son kez bile olsa yüzünü görmek için ateşlere yürümeyi göze aldığımdı… Yeryüzünün en güzel yüzü, kalbimdeki büyüydü… Günü geldiğinde ana, baba, candı; bir gün sonra içimde saplı bıçaktı… Hayat, kalbimden dolup taşan bu aşkın karşılığını bulacağımı yalnızca 1 yıllık ekonomik paketle vaat etmişti bana… Bir süpermarket promosyonuydu geldi geçti işte… Artık her gün, bu oda içinde ki umutsuzluk çemberinde akrobatlık yaparak geçiyor… Aslına bakarsan işin; dört duvardan ibaret bu odanın zindan hayatından farkı yok artık. Bu oda ki onunla, uzakta olsa bile ne anlar yaşatmıştı… Bu oda ki onun sesiyle nice zamanlar bütünleşmiştim… Bu oda ki yitik bir aşktan geriye kalan kırık bir kalbi misafir ediyor şimdi… Duvardaki birkaç resmini seyredalarken gözlerimde anlık tebessümler yaşasam da içten yıkılmalarıma ne aynalar şahit ne insanlar. Az sonra kendime bir şölen hazırlayıp ona bir mesaj atmak istesemde; offf offf! Ben yinede HAFİF le paylaşayım anlamlarını yitiren hayatın isyanlarını…