simit
simit

ilgimi çeken bir yazının bir bölümünü paylaşmak istedim…(…)”Yarısı yenmiş simidini hediye veren oğlum…”56 yaşındaki Aysel Balkan artık emekliye ayrılmış bir “öğrenci velisi” olarak yıllar öncesinden kalan bir anısını anlatıyor:”Öğretmenler Günü’nde ilkokul birinci sınıfa giden oğlum, ona verdiğim harçlıkla simit almış ve yarısını öğretmenine ‘hediye’ olarak vermiş. Oğlum kelimeleri doğru telaffuz edemiyor ve bazı harfleri söyleyemiyordu. Bu durum evde bize sevimli geliyordu. Üstünde durmuyorduk.Fakat bu ‘yarım simit’ olayından sonra sınıf öğretmeni beni okula çağırıp oğlumun haftada üç gün zeka seviyesi düşük olan öğrenciler için oluşturulan bir programa kaydolması gerektiğini söylediğinde şoke oldum. İtiraz ettim, oğlum simidini paylaşacak kadar iyi niyetli bir çocuktu, hepimiz onu sevimli bulduğumuz için, konuşmasını düzeltmiyordu. Zekasıyla ilgili bir sorun yoktu. Zaten on beş gün içinde evde onu çalıştırdım ve her harfi düzgün söyledi. Ama çok stres yaşadı. “(…)”Öğretmenler hediye istemiyor ama çocuklar alınca mutlu oluyorlar” diyen Songül Barış, Seyrantepe’de sekiz senedir ilkokul öğretmenliği yapıyor.Bugün aldığı hediyeler arasında süs eşyaları, kıyafet, takı, oğluna oyuncak, çaydanlık takımı, banyo lifi var.”Rahatsız oluyorum. Çünkü çocuklar hediye alınca kendilerini önemli hissediyor, sevgilerini bu yolla göstereceklerini düşünüyor. Oysaki çoğu çocuğun hediye alacak parası yok. Özellikle onlar adına daha çok üzüntü duyuyorum.”Barış sadece hediye almıyor, mektup da alıyor. Bir öğrencisi yaptığı yaramazlıkları Öğretmenler Günü’nü vesile ederek unutturma çabasıyla “Öğretmenim gelin yeni bir sayfa açalım, bir daha sizi hiç üzmeyeceğim” demiş.Barış’ı gülümseten mektupların dışında hüzünlendirenler de var: “Siz benim hayatımda en önemli kişiliksiniz” yazan mektup gibi. Barış “Bir öğretmen bundan daha büyük hediye alamaz” diyor.