Güler, üniversiteyi Ankara da okumuş, İngiliz edebiyatı ve dili üzerine tez hazırlayıp doktorasını yapmış, hedeflediği yolunda ilerlerken evlenmek zorunda kaldığı için tüm çalışmalarını bırakarak adeta hayata küsmüştü. Babası, tüccardı. Kızını canından çok seviyordu, Güler de babasını çok seviyordu. Ancak bir hata Güler’ in hayatına mal olacak ve onu hayata küstürecekti. Annesini daha küçük yaşta kaybeden Güler’ in babasından başka kimsesi yoktu onun için babasının ricasını kırmayacak, işlerinin kötü gitmesinden dolayı girdiği ekonomik krizden çıkması için, armatör İnan beyin oğlu Selimle evlenecekti. Evlendi de. Ancak tüm hayallerini, küçük bir sandığa gömerek rafa kaldırdı. İşte bu evlilikten olan Burak amansız bir hastalığa yakalanmış tüm çabalara rağmen hayata veda etmişti. Bu durumdan sonra eşi Selimin psikolojisi bozulmuş, babası ise kahrından vefat etmişti. Eşinden de ayrılarak bir başına kalan Güler, zaten borçlu olan babasının mirasını borçları kapatmada kullanmış ve kendi ayakları üzerinde durmak zorunda kalmıştı. Onun içinde uygun yerden ev kiralamış, maaşla temizlikçi olarak çalışmaya başlamış, çeşitli yerlerde çalıştıktan sonra Halim beyin şirketinde işe girmiş tam bu sırada da Halim beyin eşi trafik kazasında vefat etmişti. Sanki kader iki insanın yolunu birleştiriyordu.Halim bey artık yanında çalışan ve odasının temizliğinden sorumlu kadını tanıyordu. Belki Japonlar Halim beye gerçeği göstermek için gelmişlerdi. Ya o gece. Ömründe unutmayacağı geceydi. Bir kez olsun yüzüne bakmadığı, karşısına alıp hiç konuşmadığı,yalnızca bir elemanı olarak gördüğü kadın, belki de hayatını değiştirecekti.Dimağı canlanmaya başlamış, sağlıklı düşünebiliyordu, eksi Halim geri mi dönüyor yoksa bir rüyada mıydı?Bu düşüncelerle bindi makam arabasına, şoföre “günaydın, beni sahile götür” diye verdi talimatını, bir müddet duraksayan şoför “g,gü,günaydın efendim, derhal” diyerek bastı gaza.Şoför anlamıştı.Araca bindiğinde sadece yön belirten patron günaydın diyerek kendini selamlamıştı, neşe ile getirdi patronunu sahile.Arabasından inen Halim bey, sessizlikten sıyrılan rüzgar gibiydi, derdini uçuşan martılara anlatmak istedi ama kalıcı olan denize anlatmak daha mantıklı geldi, hem deniz onu temizlerdi.Bakışları denizin bittiği yere uzandı. “Keşke görmek istediğimi görebilsem” düşüncesiyle denizin üzerinde gözlerini gezdirmeye başladı, “belki su perisi olur yada deniz kızı, karşıma geçer beni selamlar, özlediğini söyler, sımsıkı sarılır bende seni özledim derim, bırakma beni, ne olur beni de götür, sensizlik sığ sularda boğulmak gibi, derinlere götür beni, ne olur gitme” diye haykırdı ama sesini kendi bile duymadı. Evet, unutamıyordu biricik aşkını, hayatının anlamını unutamıyordu, her defasında depreşiyordu, içinden, kalbinin derinliklerinden kopan parça, acıtıyordu, ama nafile, ne gelir elden sabredecekti, daha tazeydi yarası elbet kapanacaktı bir gün, evet sabredecekti sabretmeliydi.Cep telefonunun sesi ile irkildi.-Efendim, bir bayan sizinle görüşmek istiyor.-Tamam geliyorum, beklesin…