Fırsat bulursam yazacağım demiştim. Fırsat buldum. Sizlere nistagmuslu bir vatandaşın ehliyet macerasını anlatayım.Her erkek çocuğu gibi benim de hayalim otomobil kullanmaktı. Yalnız şöyle bir farkla ki ben otomobillere ciddi derecede sevdalı bir insanım. Henüz 4 yaşındayken tüm otomobil marklarını bilirdim. Onların resmini güzel çizer, teknik özelliklerine varıncaya kadar söylerdim. Tabi otomobillere böyle tutkulu bir insan ehliyet almak istemez mi?İmkanlarımız elverdiğinde, bizde tuttuk bir kursun yolunu. Sağlık raporu almak lazım dediler. Alalım bizde dedik. İçimde sıkıntı oluşmaya başladı. Bu doktorlarla tartışacağız gibime geliyordu göz muayenesinde. Uzatmayalım, doktor bana baktı ve “Olmaz.” dedi. Öyle derinlemesine inceleme falan da yok. Bakıştık yaşlı doktor amcayla o kadar. (pek amca demek de gelmiyor içimden.) Ben sandalyede o masada. “Niye olmaz?” dedim. “Sende nistagmus var.” dedi.O an kendimi cüzzamlı bir hasta gibi hissettim. Çok moralim bozuldu. Başka doktorlara sorarım dedim içimden. Başka başka doktorlara da sordum. Çoğu muayene bile etmeden direk olmaz dedi. Ülkemizde işleyen ehliyet alma sistemini bilmesem derdim ”Adamlar ince eleyip sık dokuyor. Trafiğin güvenliğini çok önemsiyorlar.” Ama alakası yok. Bu ülkede 2 ayağı olmayan, tek kolu olmayan, tek ayağı olmayan, tek gözü olmayan, renk körü olan, maganda olan, alkolik olan, esrarkeş olan, hız canavarı olan, dikkatsiz olan, uykucu olan…. herkes ehliyet alabiliyor. Gerçi bazıları illegal yolları kullanıyor. O yollarda benim mizacıma uygun değil. Bugün ehliyet almak için rüşvet verirsin, yarın hızlı gittiğin için, başka gün tapu almak için derken devletimizi zehirleyen rüşvet ve iltimas yılanında bir pul da sen oluvermişsin. Hem rüşvet vermek dinimizce günahsa ehliyet alırken verilende günah, çocuğunu okula yazdırırken de verilen günah, mahkemede mübahşire verilende günah, devletten ihale koparılırken verilende. Aralarında bir fark yok.Aslında esas garipsediğim devletin uyguladığı çifte standart. Tek kolu olanların ehliyet almasını kastetmiyorum. Bizzat kendim. Devlet benim gözlerimin yeterince iyi gördüğüne kanat edip beni askere alıyor, nöbetçi subay olduğum zamanlar 300 kişiden fazla askerin sorumluluğunu veriyor, elimde silah nöbet tutturuyor. Yanlış anlamayın havasını soluduğumuz, karnımızı doyurduğumuz bu vatana karşı vazifelerimi yapmaktan kesinlikle gocunmam. Aksine, bilakis onur duyarım. Ancak cefasını çekerken beni kabul ediyor da sefasını sürmek istediğimde niye görmezden geliniyorum. (Acaba devlette de mi bir tür görme kusuru var.)Birde bilmeyenler için nistagmusluların nasıl gördüğünü anlatayım. Boş bir kağıda 2 tane daire çizin. Dairenin merkezine bir nokta koyun ve noktanın olduğu yerde biri nistagmuslu diğeri normal gözlere sahip iki insan olduğunu düşünün. İçteki daire nistagmusluların bir yazıyı okuyabildikleri maksimum uzaklık, dıştaki dairede normal insanların bir yazıyı okuyabildikleri maksimum uzaklıktır. Yalnız arada ufak ve önemli bir nokta var. Nistagmusslular da o yazıyı görebiliyor ancak titremeden dolayı okuyamıyor. Daha kanlı canlı bir örnek verirsek 2 şeritli bir yolda giderken karşıdan gelen arabayı nistagmusluda normal gözleri gören vatandaş gibi görür. Hatta o aracın plakasını da görür. Ancak gözdeki titreme nedeniyle plakadaki yazı ve rakamları belli bir mesafeye gelinceye kadar okuyamaz.Bir arkadaşım bana sordu. “Sen nasıl görüyorsun?” O sırada bir arabanın içinde yolculuktaydık. Bizi sollayıp epey uzaklaşan bir arabayı gösterip “Bak bu mesafeden ben o aracın plakasını okuyamıyorum.” dedim. Arkadaşımda beni güldüren cevabı verdi. “İyide o uzaklıktan ben de okuyamıyorum ki, sen de bizi kartal göz mü zannettin.” dedi. Anlayacağınız bu doktorlar plaka okuma meselesine fena halde takmış durumdalar.Sürücü ehliyetinin iş yaşamınızda da büyük önemi var. Ben üniversiteyi bitirip mühendis olarak iş aramaya başladım. Sayısını hatırlamadığım mülakatlara girdim. İlk sorulardan biri sürücü ehliyetiniz var mı, oluyordu. Ben yok dediğimde zaten mülakatın geri kalanı da anlamsızlaşıyor; iş yerindeki yetkili bazen nazikçe bazen de direkt olarak mülakatı sonlandırıyordu. Her iş başvurunuzda diğer adaylardan 1-0 geride başlıyordunuz yani. Elbette iş yerleri de bir bakıma haklı. İstihdam edecekleri çalışan hem görevini yapmalı, hem de başka bir yerde lüzum olduğunda oraya en hızlı şekilde ulaşmalı. Mesela satmış olduğu makinede bir aksaklık oldu bana diyecek patron, atla arabaya mühendis olarak sorunu çöz. Ben ne diyeceğim, yanıma bir de şoför verin mi? Bir kişiyi daha istihdam etmek de ayrı bir maliyet. Kısaca söylemeliyim ki iş ararken de ehliyetimin olmamasının çok büyük sıkıntısını yaşadım. Bir ara iş bulma konusunda ümidimi kaybetmek üzereydim ki şu andaki işime kavuştum. Ancak aklımın bir köşesinde şu soru sinsi bir yılan gibi dolaşıyor. Ya bu işimi kaybedersem yeni bir işi nasıl bulacağım.Sadede gelirsek otomobilleri çok sevmeme rağmen devletin uyguladığı sistem nedeniyle onlara kavuşamıyorum. Otomobillerle benim hikayem, Leyla ile Mecnun’un hikayesi gibi. Ancak ahiret yurdunda kavuşacağım herhalde otomobillere. O zamanda muhtemelen şöyle diyeceğim: Fakir ama onurlu bir gençtim bu zamana kadar peşinizde koştum Nalçak Arabalar. Bundan sonra bana ALLAH’ım yeter.