Reddedildiği için Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun tanımını yeniden belirleyen yasa tasarısı gündemden düşer oldu. Dolayısıyla üzerinde iki laf edebilirim artık diye düşünüyorum. Çünkü tasarı her ne kadar reddedilmişse de, devletin böyle bir düzenlemeyi “tasarlaması” bile önemsenmesi gereken bir şeydir. Üzerinde duracağım asıl mesele aslında tasarının geneli değil de “İnternet”le ilgili olan bölümü.

Bir tekrar yapacak olursak: Bu tasarıya göre internet sitesi sahipleri, sitelerinin hem sabit hem de güncellenmiş hallerini ikişer nüsha hâlinde valiliklere sunacaklardı. Bununla bol bol dalga geçtik, eğlendik; bunu eleştirdik. Fakat tabiî şunu da düşünmek lâzım ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin çeşitli düzeyden çok sayıda makamı, aslında İnternet ve beraberindeki teknolojik altyapının ne menem bir şey olduğundan bu kadar da habersiz değil. Hattâ diyebilirim ki, bu devlet, benim kendisinden beklediğimden çok daha sıkı bir biçimde İnterneti talip ediyor. Nitekim ilk yasaklama girişimini bundan çok daha önce Sakıncalı Siteler Şikayet Formu‘yla yapmıştı. Bir de enteresan anekdotum var: Bir süre önce NTVMSNBC‘de “İnternet’te İlginç Siteler” başlıklı bir haberde içinde “alternatif” addedilen çok sayıda site bulunan bir liste yeralmıştı. (Ki aynı listede bizim site de bulunuyordu.). Listede sunulan siteler o günler boyunca hitlerini 2’ye, ê katladılar vs. Fakat ilk başta fark etmediğim bir şey sonradan o haberde görmüştüm. Haberin kaynağı Anadolu Ajansı‘ydı. Velhâsıl devletin “alternatif” denilen siteleri de yakından takip etmiş olduğunu bu vesileyle öğrenmiş oldum.

Öte yandan hatırlanacağı gibi iki de İnternet mahkûmumuz da oldu nurtopu gibi. Birisi cezasını çekiyor, öteki cezasını aldı ama bir üst mahkemeye itiraz etti, didiniyor.

Bütün bunlardan ben şu yorumu çıkarıyorum: Devlet hiç şüphesiz ki böyle bir tasarı aracılığıyla açık bir blöf yaptı, yapmaya kalktı; hepsi bu. Türkiye’de “denetleme” mekanizmaları hiçbir zaman bir totaliter rejimdeki gibi “kontrollü” olmamıştır. Tesadüfî bir işlerliğe sahip yasaklama ve cezalandırmalar. Çünkü bu derece sistemli bir denetim mekanizması (Valilik’e her güncellemenin iki nüsha olarak yollanıp yollanmadığının takip edilmesi gibi.) kapsamlı bir fiziksel altyapıyı ve kaydadeğer bir maddî yatırımı gerektiriyor. Dolayısıyla Türkiye’de devletin totaliter değil ama otoriter olmaya yöneldiğini söyleyebiliriz. Bu sayede kimi zaman “rastgele” diye nitelendirilebileceğimiz ölçüde sistemsiz bir denetleme ve cezalandırmayla göz korkutarak kuralları işletmeye çalışıyor.

Sanırım İnternete getirmek için “tasarladıkları” yöntemin blöf oluşunu işin “tesadüf”lere dayandırılması üzerinden açıklayabilirim. Tabiî bu noktada matrak bir biçimde tasarıyı reddeden cumhurbaşkanının da neredeyse “tesadüfen” olduğunu söyleyebileceğimiz bir süreçle o makama kondurulmuş olmasını da hoş bir ironi olarak görüyorum.