Narsist
Narsist

Bazı insanlar vardır ki onlar dünyanın kendi etraflarında döndüğünü, dünyada var olmalarının bile dünya için bir lütuf olduğunu, kendileri olmasaydı diğerlerinin de bir kıymeti kalmayacağını düşünürler.Önemli ve vazgeçilemez olduklarını düşünen bu yaratıklar övgü ve iltifatla beslenmeyi ister, kendilerinin özel olduklarını düşünüp ne yaparlarsa yapsında karşılarınkinden saygı görmeyi beklerler. Hayâl dünyasında yaşayan bu canlılar güç, başarı, şöhret, para gibi değerleri baştacı ederler. O nedenle (varsa) kendi meziyeterini abartmaktan da geri kalmazlar.
“Sadece ve sadece özel insanlar tarafından anlaşılabilecek” kadar “özel” olduklarını sanan bu varlıklar empati yapabilme yeteneğine sahip değillerdir. O nedenle bu tür yaratıkların, karşılarındaki kişinin ne hissettiğini anlayamamaları, kendilerini karşısındaki kişinin yerine koyamamaları doğaldır. O nedenle kin, nefret, öfke, kıskançlık gibi duygular bu empati yeteneksizliğinin doğal sonucu olarak görülebilir. Fakat bu tür canlılar iyi ve ulvi özellikler olan “acıma”, “affetme”, “hoş görme” gibi duyguları kendi çıkarlarına göre kullanmaktan da çekinmezler.
İnsanlar arası ilişkileri kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktan çekinmeyen bu menfaatçi yaratıklar için hile ve aldatma gibi durumlar onlara göre gayet sıradan şeylerdir. Kendisinin kayrılması gerektiğini, sırada bekletilmemesi gerektiğini, kendilerine “ayrıcalık” yapılması gerektiğini düşünen bu canlılar aslında aşırı derecede korkaktırlar. Fakat “korkmuyorum” taklidini iyi yaparlar. Eksikliklerini, aşağılanmışlık duygularını bastırmak için kendilerine “güveniyormuş” numarası yapmayı bir meziyet sayarlar ama bunun da farkında değildirler.
Etkileyici, çarpıcı, karşısındakini inandırıcı düzeyde rol yapan bu kişiler aslında bu davranışlarının farkında da değildirler. Alçak gönüllü rolü oynarken bile bencillikleri su yüzüne çıkar. Bu tür davranışları “içselleştirdikleri”, “kişiliklerinin bir parçası” olduğu için “iki yüzlülük” ile karıştırmamak gerekir, çünkü bu davranış modeli onlar için doğaldır.
İnsanları etkilemek, göz boyamak onlar için çocuk oyuncağıdır. Karşısındakine “hayranlık” duygusu uyandırtana kadar yaptıklarına devamederler. Kendilerini övmekten utanmayan bu kişiler toplantılarda yaptıkları yorumlarda en az asıl konuşmacı kadar çok şey bildikleri hissi uyandırmayı bir elzem zannederler.
En büyük korkuları “sıradan”, “vasat”, “herhangi biri” konumuna indirgenmek olduğu için bu duruma düşmemek adına çok çalışırlar. Bu durum kendi bencil duygularının “yaşayabilmesi” için gereklidirde…
Çok özel olduklarını düşündükleri için, Herkes için geçerli olan kuralların kendilerini bağlamadığını düşünmeleri ise onları “bozguna” uğratmanın en kolay yoludur. Her yerde padişahlar gibi karşılanmak isterler, bu olmadığında çok bozulurlar ve karşısındaki insanı acımadan bozmaya çalışırlar.
Had safhada doyumsuzluk yaşadıklarından rekabeti ve yarışmayı severler. O nedenle kuralları kendi çıkarlarına göre yorumlamak, karşısındakini enayi yerine koymak onlara tarifi mümkün olmayan bir keyif verir. Tersi bir durum olduğunda ise canları çok sıkılır, canları sıkıldığı oranda da karşısındakinin canını sıkmaktan çekinmezler, adeta psikolojik terör havası estirirler.Her şey bir yana, özet olarak bu tür varlıkları şöyle tarif edebiliriz;Yaptıkları şeyi, “kendileri için” fayda ve çıkar sağlamadan, “sadece ve sadece” iyilik olsun, hatta “karşılıksız” iyilik olsun diye yapmayı “aptalca” görürler. Dünyada insan olarak sadece kendilerinin olduğunu, şekli insana benzeyen diğer varlıkların ise sağılması ve sütünden kazanç elde edilmesi gereken inekler olarak görürler.