Nanking katliamı Japon yakın tarihinin en kanlı ve karanlık sayfalarındandır. Katliam çoğu zaman atom bombasının kullanımını haklı göstermek için de telaffuz edildiği için söz edilmesi Japonları öfkeden deliye çeviriyor. Japon hükümetinin olay hakkındaki politikası da çelişkili, özellikle 90’larla birlikte katliamı tümden reddetme gibi bir yola sapıldı. Katliamda ölen kişilerin sayıları, sivil olup olmadıkları, katliamın olup olmadığını tartışmak bile her iki taraf için de hala tabu.1937’de, Japonya ile Çin’in savaş içinde olduğu sırada, Japon işgali Mançurya’dan başlayarak en son kale olan Nanking‘e doğru ilerliyordu. Mançurya’dan ve Doğu Çin’deki Japon işgalinden kaçan Çinlilerle kalabalıklaşan şehir, fazla direnemedi ve Japonlara 25 Kasım 1937’de teslim oldu. Japonlar şehri kısa bir kuşatma sonunda aldılar ve Çinlilere büyük işkenceler yaptılar. Ele geçirdikleri yerlerdeki kadınlara tecavüz ettiler. Bazılarını ordu birlikleri için Comfort Women (rahatlatıcı kadın) adı verilen fahişelere çevirdiler. Nanking ve Şangay gibi şehirler bombalandı, hatta kimyasal gaz kullanıldı. Olaylar 1937 Aralık ayından 1938 Martı’na dek sürdü. Aynı dönemde yine Japonlar’ın Mançurya’da Birim 731 isimli laboratuarda insanları korkunç deneylerde kullandıkları, biyolojik – kimyasal silah ürettikleri de bilinmektedir.Nanking katliamı birçok kitaba konu olmuş, hâlâ tartışmalı bir konu. Bu kitapların en ünlüsü, en tartışılanı Iris Çang’ın ‘Nanking’in Tecavüze Uğraması’ adlı, yazılma hikâyesi çok ilginç bir kitap.Iris Çang eğitimi bakımından tarihçi değil; Illinois Üniversitesi’nde gazetecilikten mezun, masterını da bilimsel gazetecilik alanında yapmış Çinli bir Amerikalı; eğitiminden sonra Chicago Tribune gazetesinde çalışmış ve Nanking konusu ile tesadüfen ilgilenmeye başlamış birisi. Tesadüf de şöyle: Japon ordusu Nanking’i işgal etmeden önce buradan kaçan babaannesi ve dedesinin bir gün rastgele Nanking’den konuştuklarını duyunca konuşulanlardan etkilenir, bir tür şok geçirir ve o günden sonra kendisini Nanking konusuna vakfetmeye karar verir. Öyle de yapar. Önce Çin’e gider, iki yıl burada arşivleri didik didik eder, araştırır, katliama şahit olanları arar bulur, onlarla konuşur, dinlediklerini belge haline getirir, durup dinlenmeden araştırır, çalışır, odasının duvarlarına Nanking’in eski haritalarını, fotoğraflarını asar, bunların üzerinde olup-bitenleri işaretler, velhasıl ölümüne çalışır, öğrendiklerinden dolayı derin bir teessüre kapılır, sağlığı bozulur, kilo kaybeder; ama sonuçta 1997 yılında söz konusu kitabını bitirip yayınlatır.Kitap yayınlanınca olay olur, sadece Amerika’da 500 bin satar, Çang da kitabını tanıtmak için yollara düşer, bir yıl süreyle Amerika’yı arşınlar. Kendilerini tarihçi kabul edenler, kitabın çok fazla polemik ihtiva ettiğini, Çang’ın sözlü tarihi aşırı kullandığını, kitapta tarihî yanlışlıklar olduğunu söyler, velhasıl kitabı eleştirir, beğenmezler. Kitap Japoncaya da çevrilir ve orada da aynı muameleyle karşılaşır.Bütün bunlar Çang’ı çok üzer, ama o yine de eline geçen bütün fırsatları Nanking’de olan biteni anlatmak için kullanır, Japonya büyükelçisinden özür talep eder, Asya’daki Japon mezalimi ile ilgili başka çalışmalara, araştırmalara başlar; ama Nanking’in kendisine verdiği acıyı bir türlü unutamaz, atlatamaz ve sonuçta 36 yaşındayken geçen kasım ayında California’da bir dağ yolunda arabasının içinde tabancayla intihar eder.Çang’ın hayatına son vermesine sebep olan Nanking acısını Çin hâlâ duyarken Japonya güçlü olduğu için duymamayı tercih ediyor ve Batı dünyası da çıkarları gereği bu konuda hiç laf etmiyor. Acı ama gerçek böyle…