Ben insanların eşcinsel oluşlarına karşı değilim. Bunu onların özgür seçimi olarak görüyor ve saygı duyuyorum. Ancak bütün toplumlarda bu konuya biraz aykırı bakılması nedeniyle zor bir sosyal yaşamları olacağını düşünüyorumBunu baştan belirtip altını çizdikten sonra sizlerle İzlanda Başbakanı Johanna Sigurdardottir’in seçiminin, yani geçtiğimiz günlerde kendisi gibi bir hanımla evlenişinin (*), bende evlilik kurumuna dair yarattığı sorgulamaları paylaşmak istedim.
Şu nikah ve garanti meselesine gelelim önce. Düşünebiliyor musunuz? Başbakan olma noktasına gelmek bile insanların “kendi” yaşamlarını garanti altında görmediklerini ortaya koyuyor önce. İlle de garanti arıyor insanlar. Ya da Başbakanın uzun yıllardır yaşamını paylaştığı kadın olmak yetmiyor, “eşi” olma arzusu duyuyor insan.
Yoksa Başbakanlığın nimetlerini paylaşmak diye mi baksak olaya? Öyle ya, bu olay eğer ülkemizde yaşanmış olsa, hem hali hazırda hem de emekli olduktan sonra hayli yüklü bir maaş alacaktı Başbakan Sigurdardottir, tanrı saklasın eğer ölseydi filan bu önemli maaş doğal olarak kocasına, pardon eşine intikal edecekti öyle değil mi?
Yalnız acaba Sigurdardottir ve değerli eşi bundan sonraki yaşamlarını bir çift olarak nasıl sürdürecekler acaba? First lady, eşi Başbakan Sigurdardottir’in soyadını alacak mı örneğin? Evlendikleri gün gelinlik giymek akıllarından (ikisinin de!) geçti mi? Batıda adet olduğu üzere, evlerine ilk adım attıklarında hangisi diğerini kucaklayıp içeri taşıdı? Şimdi işler yoğun olsa da ileride fırsat bulup balayına çıkacaklar mı?

Jónína Leósdóttir
Jónína Leósdóttir

En önemlisi, çocuk sahibi olacaklar mı? Olurlarsa çocuklar annenin mi babanın mı? Eeee pardon, hangi ebeveynin soyadını taşıyacak? Sigurdardottir ve eşinin yaşları ileri olmakla birlikte, doğurmasalar! bile (acaba hangisi doğurmak isterdi, ya da ikisi birden hamile kalmayı seçerler miydi?) yine de ileride bir çocuk edinebilecekleri düşüncesine kapılıyor insan. Peki çocuk okula filan başladığında velisi kim olacak? Okulundaki veli toplantılarına kim katılacak? Anneler gününde çocuk kimi kutlayacak? Kime armağan alacak?Sigurdardottir’in önceki yaşamında “erkek” olan eşinden iki çocuğu var(**), onlar bu durumda annelerinin ikinci evliliği nedeniyle “üvey” olmakla birlikte bir anneye daha sahip oluyorlar. Arkadaşları ile konuşmalarında mecburen “annemin ikinci karısı” diyecekler üvey annelerine, öyle değil mi?
Sigurdardottir’in eski eşinin durumu da ilginç tabii, ömür boyu eski karısının ismini ağzına almayı boykot edecek değil ya, dost sohbetlerinde filan mutlaka bir yerde bir şeyler söylemesi gerektiğinde “karımın ikinci karısı” filan demek durumunda kalacak örneğin.
Ya eşi Sigurdardottir’in resmi gezilerine gidecek mi? O gezilerde diğer first ladylerle paylaşım nasıl olacak?
Peki, Sigurdardottir ve eşi bundan sonraki yaşamlarında hiç mi kavga etmeyecekler? Kavga ederlerse eğer, “tuh, yazıklar olsun, senin için saçımı süpürge ettim ben” deme hakkı hangisinde olacak?
Haaa, bu arada Sigurdardottir’in ne kadar başarılı, hırslı, hatta büyük ihtiras sahibi bir politikacı olduğunu da unutmamak gerekir. Çünkü 1990’larda aday olup kaybettiği parti genel başkanlığı çekişmesinin ardından yumruğunu havaya kaldırıp, “Minn tími mun koma!” (benim de zamanım gelecek) demiş. Belki o sözü sadece başkanlık değil, hayalini kurduğu eşcinsel evlilik için de söylemişti, ikisini de gerçekleştirmeyi başardı.
Aah ah, işte böyle sıkıcı bir akşamüstünde, aklımdan bu sıkıcı düşünceler birbiri ardına resmi geçit yapıp durdu dostlar. Üstelik kafamda beliren soruların hiçbirisine de cevap bulamadım? Ya siz? Anlatın bakalım, neler geçti aklınızdan?Hmmm… Demek siz de dişe dokunur cevaplar bulamadınız. E, ne yapalım? Susalım bari… Onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetinedeyip…
(*)Johanna’nın ikinci eşi Jónína Leósdóttir 1954 doğumlu bir yazar.(**)Johanna, 1970 yılında Steinar Johannesson ile evlenmiş çiftin 1972 ve 1977 yılında iki oğulları olmuştu.