Bu yazıyı bir minibüste asılı gördüm ilerleme kaydettiğimiz çok açık.”İnsan yalnızca ürün satmaz‚ kendisini de satar ve kendisini de bir mal olarak görür.Eliyle koluyla çalışan işçi‚ fiziksel enerjisini satar; işadamı‚ doktor‚ memur‚ “kişiliklerini satarlar. Ürünlerini yada hizmetlerini satabilmek için “kişilik” sahibi olmaları gerekir. Bu kişiliğin hoşa gitmesi gerekir‚ ama ayrıca onun sahibinin daha başka nitelikleri de olmalıdır: Yaptığı işin durumuna göre enerjik‚ girişimci olmak‚ bu‚ şu‚ yada o özelliklere sahip olmak gereklidir.Tıpkı diğer ürünlerde olduğu gibi‚ bu insansal niteliklerin değerini biçen‚ hatta ve hatta‚ var olup olmadıklarını saptayan pazarın ta kendisidir. Bir kişinin sunduğu nitelikler işe yaramıyorsa‚ bunların kullanım değeri yoksa‚ o insanın hiçbir niteliği yok demektir; tıpkı‚ kullanım değeri taşımasına karşın satılamayan bir malin değersiz olması gibi.Dolayısıyla özgüven‚ “benliğini hissetme” başkalarının o kişi için biçtiği değerin göstergesinden başka birşey değildir. Aranıyorsa bir kimsedir; başkaları ondan hoşlanmıyorsa‚ hiç kimse değildir. Kişinin kendine değer vermesinin‚ “kişilik”in başarısına bağlı olması‚ çağımız insanı için popüler olmanın neden büyük bi önem taşıdığını açıklamaktadır. Yanlızca kişinin günlük yaşantısındaki başarısı değil‚ kendine olan saygsı‚ güvenini koruyup koruyamayacağı‚ yada aşağılık duygusunun uçurumuna yuvarlanıp yuvarlanamayacağı buna -popüler olup olmadığına- bağlıdır.kargalar sürüyle kartallar yanlız uçar.”
yorumlar
Bu yazıyı şoföre sordum. Diyor ki“Orada yazanın bir sonucu olmasa da birey, kendi olmaktan çıkar; kültürel kalıpların kendisine sunduğu kişiliği tümüyle benimser; böylece tıpkı diğerleri gibi ve onların kendisinden beklediği gibi olur. böylece kendisini yanlız hissetmez, kaygı duymaz. Ama kendi benliğini kaybetmiştir.” dedive devam etti “Kararlarımızın çoğu kendi kararlarımız değil, dışarıdan bize önerilmiş kararlardır; aslında başkalarının beklentilerine uygun davrandığımız, soyutlanma korkusuyla, yaşamımıza, özgürlüğümüze ve rahatımıza doğrudan gelebilecek tehditlerin yarattığı korkuyla güdülmüş bulunmamıza karşın, kararı verenin kendimiz olduğu konusunda kendimizi ikna etmeyi başarmışız.” dediDedim “abi sen çok dolmuşsun. Kolay değil tabii bu trafikte direksiyon sallamak. Ama bu yaptığına da esir muhabbeti derler.”Muhabbete kulak misafiri olan yaşlı bir amca; “kaptan doğru konuşuyor evladım” dedi “etrafındakilere iyi bak, basmakalıp laflarla konuşan bir çok insan göreceksin”
Amca da muhabbete salata olunca inmekten vazgeçtim. Geçtim motorun üstüne oturdum.Şoföre devam amcaya bak dedimönce şunun altını çizeyim Sen şimdi bu duygu ve düşüncelerini dile getirme özgürlüğüne sahip olmaktan gurur duyuyor musun? bunun sana verilmiş doğal bir hak olduğunu düşünüyor musun?evet dedidedim işte kazın ayağı öyle değil.Düşüncelerimizi ifade etme hakkı, ancak ve ancak, kendimize ait düşüncelere sahip olabilmemiz halinde bir anlam taşır.sen dedim öncelikle bunu kabul ediyormusun?ediyorum dediO zaman dedim bak sana ne anlatacam şimdi, öncelikle başlayalım duygudan Gerçek bireyselliğe geçiş ve kendiliğinden ortaya çıkan duyguların bastırılması çok erken yaşlarda hatta çocuğun ilk eğitiminde başlıyor dedimÇocuğun eğitimi şimdi ki haliyle dedim daha çok kendiliğindenliği ortadan kaldırıyor ve kişinin içinden gelen özgün edimler yerine dışardan zorla benimsetilen duygu, düşünce ve arzuların konmasıyla sonuçlanıyor.Mesela diye devam ettim.Mesela düşmanlık ve hoşnutsuzluk duygularını ele alalım. Daha çocuk yaşımızdayken emirlerine duymak durumunda bulunduğumuz dış dünyaya bir ölçüde düşmanlık ve başkaldırı duyguları taşımamız normaldir.e eğitim sürecinin de belli başlı amaçlarından biri de bu tepkiyi ortadan kaldırmaktır.Nasıl kaldırmaktır? çocuğu ya tehdit ederek, ya ceza vererek, yada kafasını karıştırmak için hediye falan verip anlamsız açıklamalar yaparak tepkiyi ortadan kaldırmaktır.Sen çocuğuna yapıyormusun yapmıyormusun dedim bunlarıyapıyorum evladım ama.. dediDur dedim amca iki dakka müsade et be!ee dedim eğer yapıyorsan çocuk daha duygularını dile getirmekten vazgeçmeye o yaşta başlıyor dedimÜstelik sadece kendisinden gelen hisler için değil bu konuştuklarım başkasından gelenleri de dile getirdiğinde aynı tepkiyi gösteriyorsun. Nasıl mı? dedimÇocuk dedim o yaşta birinden gelen düşmanlığı ikiyüzlülüğü farkedip tepki verdiğinde bunu da sindiriyorsun.Ne oluyor sonuçta? diye sordum daha çocuk o yaşta dürüst kişiyle düzenbaz arasında ayrı yapmamaya başlıyor dedimArka taraftan bir teyzeyavrum ne demek istiyorsun lafı fazla uzatma inecez deditamam teyzecim dedim toparlıyorum bir saniye! diyip devam ettimAynı şekilde insanları sevmesini eleştirmeksizin dostluk beslemesini ve gülümsemesini de o yaşta öğretiyorsunuz.Zaten sen öğretmezsen daha sonra toplumsal baskı öğretiyor.Bir süre sonra noluyor? sevimlilik, neşelilik ve bir gülümsemenin dile getirmesi gereken herşey, bir elektrik düğmesinin açılıp kapanması gibi otomatik tepkiler haline geliyoor.
Teyze hah! dedi bende onu farkettim.çocukların daha eğitimlerinin başında özgün düşünce köstekleniyor ve kafalarına hazırlop düşünceler yerleştiriliyor.merak dolu kafalarından binlerce soru geçiyor hınzırların dedisordukları zaman ne yapıyor büyükler?Ciddiye almıyorlar! yaşlılara hastalara cevap verir gibi göstermelik bir alçakgönüllülükle muamele ediyorlar yavrucaklara. dediBu muamele bağımsız düşünce üzerinde sindirici bir etkinlik yaptığı gibi gösterilen samimiyetsizlik çocuğa çizilen uydurma dünya tablosunda yer alıyor maalesef efendi oğlum dedi.Arkalardan gözlüklü bir beyamca lafa karıştı bırakın ilk eğitimi Üniversiteye giden bir gencin durumu farklımıdır? deditutturmuşlar ne kadar çok olguyu bilirsen gerçekliğin bilgisine o kadar çok yaklaşırsın. Yüzlerce dağınık ve birbirinden kopuk olgular! öğrencilerin kafasına ham babam tıkılmakta. Öğrenci olgu öğrenmekten düşünmeye vakit bulamıyor.demiyorum ki diye ilave etti olgu bilmeden düşünmek olur. ama tek başına bilgilenme de bilginin yokluğu kadar büyük bir engel oluşturur.yaşı hayli ilerlemiş bir amca kendini tanıı kendini tanıı diye inledi ön koltuktan insanın güçlülüğünü ve mutluluğunu amaç edinen temel buyruklardan biri budur evlat dedi.Şoför girdi gene lafaAbi dedi bir de insanlar için gerçekten önem taşıyan sorunlar üzerinde düşünme yetilerine güvenmelerini sindiriyorlar bu milletin dedi.Toplumsal yaşam sorunları, ahlaksal sorunlar falan üzerine sanki illa bir uzman konuşmalıymış, nasıl davranacağımızı söylemeliymiş gibi bekliyip duruyoruz.Olayları karmaşıklaştırıp bulandırıyorlar be abi dedihah! dedim şimdi benim istediğim yere geliyorsunburası mı abi? burada mı ineceksin? dedi.dedim ulan yok! ne inmesi? laf konuşuyoruz burada eşşek osurmuyorLa havle çekip devam ettimAdam dedim televizyonda radyoda önemli bir haber verir önemli bir konuyu tartışıyordur dikkatle dinlersin seyredersin pat şampuan reklamı girer pat banka reklamı verir savaş haberinin arkasından moda defilesi verilir. onun arkasından bilmem kimin perhizi verilir. Bütün bunları gördükten sonra hiçbirşeye içten hakiki bir ilgi duymaz oluyoruz. Bütün çoşkularımız eleştirel yargılarımız köstekleniyor. Olana bitene karşı tutumumuz sığ kayıtsız bir niteliğe bürünüyor dedim…
Minibüste kısa bir sessizlik oldu. Bir süre Magirus’un o kadere isyanını dinledik. Motora teyze cevap verdi Sağda müsait bir yerde inecek var!inerken bana kusura bakma oğlum ama ne kafa bıraktın ne birşey çan çan çan koca karı gibi konuşuyorsundedi.Şoför otomatik kapıyla beklemeden hareket ederek teyzenin yolunu tutmasına yardım etti. Kapılar kapanırken de Magirus demin ki edepsizliğine gürleyişi teyzeyi gürültüde bastırdı.Amca yahu dedi düşündüm de aynı şey istemek içinde geçerli.insan bir çok isteği varmış gibi görünüyor. Hesapta ne istediğini biliyor ama ona sahip olamıyor.Peşinden koştuğu şeyin bizzat kendisinin istediği şey olup olmadığını düşünmüyor bile. Okulda iyi notlar almak, yaptığı işte başarıdan başarıya koşmak, daha iyi bir araba almak, oraya buraya gitmek istemek. Bütün bunları elde etmek için uğraşıp didinirken düşünürler mi?Peh dedi güldüBazen dediBazen durup düşünürler. Bu beni mutlu edecek mi? sonrasında ne olacak? istediğimi elde edecek miyim? derler dedi En nihayetinde yorgun oldukları, ruhsal durgunluk yaşadıklarını farkederek bütün bu rahatsızlık veren düşüncelerden kısa sürede kurtulurlar.Lafa orada ben girdim. Anlaşılan dedim bey amca isteklerimizin, düşüncelerimizin, duygularımızın ne ölçüde bize ait olmadığını, ne oranda bize dışardan verilmiş olduğunu anlamamızdaki güçlük birazda otorite ve özgürlük sorunuyla ilgili.Zaten tarihe baktığın zaman dinin otoritesini devlet, devlet otoritesini bilinç almış. Bilinç otoritesi artık uyum sağlama adı altında genel kanı ve kamuoyu olmuş durumda. Eski otoritelerden kurtulduğumuz için yeni otoritelerin avı olduğumuzu göremiyoruz. Kendi istediklerimizi yaptığımızı düşünen robotuz be düpedüz.Yaa dedi şoför Dediğime geldiniz dimii?Kimlik yitimi genel eğilime uyum sağlamayı daha da zorunlu kılıyor; onu söylüyoruz dediKişinin ancak başkalarının beklentilerine uygun bir yaşantı sürmesi halinde kendinden emin olacağı anlamına geliyor. Eğer bu tabloya uygun bir yaşantı sürmezsek, onaylanmama ve daha da soyutlanma tehlikesi değil, kendi kişiliğimizin kimliğini yitirme tehlikesini göze alıyoruz demektir.Bu da kafayı peynir ekmekle yemek demek bir anlamda be abi!Hey hoop! dedi arkadaki gözlüklüNe demek yani bu? diye sinirlendiBaşkalarının beklentilerine uymakla, farklı olmamakla evet belki kişinin kendi kimliğiyle ilgili kuşkuları yatışır ama bunun bedeli yüksektir beyler!Bireysellikten vazgeçmek yaşamın engellenmesiyle sonuçlanır. Evet biyolojik açıdan canlıdır ama psikolojik açıdan, coşkusal ve zihinsel açıdan ölü demektir diye çıkıştı.e be kardeşim dedi öndeki amca görmüyormusun? diye sordu herkes bir doygunluk iyimserlik maskesi altında mutsuz bir surat taşıyor. Çaresiz bir şekilde bir bireysellik kavramı tutturmuşlar, bir farklı olmaktır gidiyor. Tercihlerini hep birşeylerin farklı oluşu yönünde kullanıyorlar. Bir etkinlik bir coşku yaşayamayacakları için bir içki içme heyecanı, spor müsabakası heyecanı, film kahramanlarının temsili heyecanlarını yaşıyorlar.
Bu arada şoför erich fromm minibüsün hattıda özgürlükten kaçış. Birine kitap özeti yapmıştım. Minibüse inip binenlerin linkleriyle devam ederim artık.yaratıcı aklın senteziFaşizme izdüşüm.
Kendini “marka” yapan,eğlenceyi “sektör” haline dönüştüren,globalleşme diye kültür yozlaşmasına önayak olan,insanlar düştüğünde gülen,tüketen ama üretenleri tüketen bir birey olarak ne beklersiniz hayattan? “Kendini Bil!” diyen yüzyıllar öncesinde yine biz değil miydik? Ey insanoğlu ne oldu sana,teknoloji denen tembellik silahını ne zaman ele geçirdin de intihar ettin,düşünmekten vazgeçtin… Öğrenilmiş duygularla yaşayan yapay zekalarız hepimiz,farkında mısınız toplum denen makinaya bağlı yaşayan asalaklardan farkımız var mı? Konuşan ama ses yığınından başka bişey çıkarmayan insan topluluğu olarak daha ne kadar “Dünya yuvarlak!!!” diyenleri katledicez…Hadi bakalım “BireY” haydi“YaŞA” Joyce’un dediği gibi… “Tamam,artık gerçeği buldun! Şimdi Tükür onu!!!”