Bunlar çocuk değil, MARKA ÇOCUK…Çocukluğumu hatırlıyorum da, hafta sonları sabah kalkar kalkmaz kahvaltıyı bile beklemeden sokağa inerdim. O zamanlar sokaklar bizim oyun alanımızdı. Hafta içi pek fırsatımız olmazdı ama hafta sonları değmeyin keyfimize. Akşam geç saatlere kadar oyunlar oynardık. En gözde oyunumuz ise misketti. Bazen sokağa o kadar erken inermişim ki, arkadaşlarımın evden çıkmasını beklerdim. Ya da gidip kapısını çalardım. “Hadi ne duruyorsun, gelsene.” Sokaklar bizim tek iletişim aracımızdı. Ve bu sokaklarda bizler doyasıya çocukluğumuzu yaşardık.Ya şimdi?Ne sokak kaldı, ne de oyun. Benim yaşıtlarım böyle düşünüyor. “Ahh nerede o eski bayramlar!” gibi bir durum bu. Ama zannımca yanılıyoruz. Şimdinin sokakları ve oyunları internet ve bilgisayar oldu.Şimdi…Şimdi çocuklarımız, internetten her türlü müzik aletini çalmayı öğrenebiliyor, yazılım dillerini çözebiliyor. Hatta dokuz yaşındaki uzak doğulu delikanlı gibi her sabah katlığında kahvaltısını bile yapmadan; “Programımı dün kaç kişi indirdi acaba?” diye meraklı bakışlarla bilgisayarının karşısına geçebiliyor.Şimdi siz gelin de bunlara çocuk deyin. Bunlar çocuk olamaz. Peki, çocuk değilse ne?Marka olmak farklı olmak, markalaşmak ise farklılaşmaktır. Bu çocuklar çok farklı. Özellikle bizim çocukluğumuzla hiç alakaları yok. Bir çoğu ise biz farkında olmadan farklılaşmış. Bizim istediğimiz gibi bir çocuk olamıyorlar. Yani bizim gibi hafta sonları sokağa inip misket oynamıyorlar. Sonra seyreyle kuşak çatışmasını. Ne kuşağı, bunun adı olsa olsa yüzyıl çatışması olur. Şu an çocuklarımızla aramızda bir dönem değil bir asır var.İşin en kötüsü de biz çocuklarımızdan bizi anlamalarını istiyoruz. Kullandığımız dil, hayata bakış açımız, teknolojiyle olan ilişkimiz… Dedim ya, arada bir asır var. Onlar bizi anlayamazlar. Ama biz, aynı onlar gibi bugünü yaşıyoruz. Onları anlamamız daha kolay. Yok yok, o da zor. Çoğumuz dünde kalmışız galiba.Peki bunun bir kolay yolu yok mu? İş işten geçti mi?Hayır geçmedi, çocukları anlamamızın kolay bir yolu da var. Hatta bu yöntemle onlara değer de katabiliriz. Peki nasıl?Nasıl mı?.. Onlara saygı duyarak. Onları sadece sevmeyeceğiz, aynı zamanda saygı da duyacağız. Çocuklarımız gördükleri saygıyla hem kendilerini anlatabildiklerini hem de anlaşılabildiklerini görecekler. Bu ise beyaz bir sayfa anlamına gelecektir.Bu arada kariyere ve kariyer planına bakışımız bile eskidi. Biz diyoruz ki, oku da adam ol. İlkokul, ortaokul, lise, üniversite, vs… Öğretmenler, okullar, müfredat… Onlar ise bize gülüp geçiyor. On beşlerinde FBI’ın sitesini haklayıp FBI’da işe başlıyorlar.

Anlaşılan o ki, bakış açımızı değiştirme zamanı gelmiş. Benden söylemesi beş on yıl sonra çok geç olabilir. Bu teknoloji yaman bir şey. Bu arada birileri bunun farkına varmış ve sıkı durun, Marka Çocuklar Kulübü’nü kurmuş. www.markacocuk.com dan da, Marka Çocuk Programı diye bir şey uygulayıp çocukların markalarını yönetmelerine destek olacaklarmış. Bunu da farklılaşma ve yenilik üretme formasyonu vererek yapacaklarmış. Bu kulübün başında da iki büyük çocuk varmış. “Bakış açını değiştir, her şey değişsin.” diyorlarmış.Aman dikkat, bu çocuklar da onlardan, bunlar çocuk değil Marka Çocuk.daha fazla bilgi ve kamp fotoğrafları için markacocuk.com ‘u ziyaret edin.