Yüzün, lâcivert carşafa sarılı omuzlarının ve kızıl saclarının arasında görebildiğim yüzün,upuzun hüznüyle bu kadar kapamışken gözkapaklarını bakışlarıma, ikimiz de sadece bilmeyen çocuklardık belki de;arasında sıkışmaktan ibaret olduğunun tüm sıkıntımızın üzerimize ağır gürültülerle kapanan yeyüzünün göz kapaklarının. Ve belki çoğu zaman hayat,yanlış başladığımız bir sabahla tanımlanabilmektedir çoğunlukla.

Hem ben, “Yeni perdeler gerekli gerçekten” diye ilk kez düşündüğümde,şimdi asırlarca öncesiymiş gibi gelen ve içerisindeyken aslında asla beni şimdiye vardırabilecekmiş gibi kolay geçmeyen bir zamanlar,yeni perdeler alamayacak kadar yorgun olduğumu söyleyip duruyordum kendime ne olduğunu bilmeden yorgunluğumun ve hiç de anlayamadan yorgunluğun kendisini . Sokağın bütün sesleriyle ve eski perdelerin engel olamadığı gün ışığının yüzümü gezinen yansımalarıyla,şimdi,uyandığımda,başka bir çok şeye rağmen,perdelerden şikayet ederek uyanmak daha kötü değildi, pencereleri siyah kartonlarla kaplamalıyım belki,daha geçirimsiz bir başka madde ya da .. nasıl farkında olunmayabilecekse zamanın .. dediğim pek zor günlerden.

Zamanı unutmanın hem de bu biçim aptalca unutmanın -üstelik bu kadar ilintiliyken zaman unutmakla,aciz bir yanılgıyken bu çaba- bir yolunun olmadığını bilerek, bütün yanlış şeyleri öğrenebilmiş olduğumu varsayabilmenin acemiliğiyle yok olmaya dair planlar türetmenin büsbütün yorucu olduğuna inandığımda vazgeçmiştim siyah kartonlardan ve yeni perdelerden de; bir de yeniden pencereden dışarıya bakabilecek kadar, baktığım sokaklarda bir varoluş vazifesi edinip yürüyebilecek kadar da onarabilmiştim kendimi zamanla. Zamanın bir çok şeye iyi gelebilen bir ilac olduğuna artık inanabilmenin şaşkınlığı bir yanda,bir yandan da zamanın kendi uydurduğum bir bahane oluşundan korkarak. Yeniden başlamak ve yeniden koşullanabilmek icin yaşamaya dair kaç şansı var idiyse bir insanın onlardan birini – kimbilir belki sonuncusunu- kendime söyleyebileceğim tüm yalanları bulup çıkararak birer birer,kendimi avutabileceğim tüm oyuncaklarla oynadıktan sonra kullanabilmiş,bütün eşyalarımın,elbiselerimin,insanlarımın ve bütün herşeyin aslında nasıl da yorulmadan üzerinde taşıdığı beni yeniden yaşayabilir hale getirmiştim .. Belki de zaman diye adlandırdığım böcekler sürüsü istemişti herşeyin yoluna girmesini,yanılıyordum her zamanki kadar ve gerçekti zaman yeterince,sanrılarımdan ibaret değildi ya da şanslı biri olmaktan çok ben,şanslı biri olmayı çok fazla isteyen biri idim o günlerde. Uzaktan bakınca başkalarının hatıraları ne kadar aitse bana şimdi o kadar ben yaşamışım gibi gelen o çok güneşli günlerde.

Çok sürmeyeceğini de bilmek gerekiyordu, bana çok fazla dayanamayacağını yeniden oluşturulmuş sağlıklı ben’in. Hızlı zamanların her türlü kişisel aksamalara karşı tam donanımlı insanlarından biri olmayı başarabilmiş olan benim,elbette yeniden başarılabilmiş gündeliğimin rahatça -bir kez daha- üzerime yıkılabileceğini önceden kestirip bir yeni şans daha yaratabilmek adına kendime tedbirler almış olmam gerekiyordu. Terkedilmiş bir iş sonrası geçirilecek muhtemel bungun zamanlar için bir miktar para,içersinden çıkılamayacak bir ev için o evin artık badanası dökülmeye bile başlamış duvarlarını da içine alabilecek kadar büyük ve zorla edinilmiş bir sevgi,hatta artık yeniden hiçbirşeye katlanamadığımı tam hissettiğim anlar için bütün bu tertipli çürümeyi kontrol altında tutabilecek biri .. İşte şimdi bu sabahın bu yatağından bütün bunları aklından geçirerek çıkamayan ben,bu noktadayım bütün bu tedbirleri de alamadan üstelik güzel zamanlarımda ya da abartmaktayım bu yataktan bir türlü doğrulamayan beni işe bu sabah da şimdiden çok dakika geç kalmış olmanın pişmanlığıyla.

Saati görmemek için gözlerimi yeniden kapadığımda ve sesini aklımdan silmeyi başarabileyim diye sokaktan yükselen yaz tatili çocuklarının oyun çığlıklarına kendimi kaptırmaya çabalarken aklım,her zamanki kadar davranışlarıma ters düşerek son uyku öncesini yeniden canlandırmaya çabalamaktaydı saat sesinden ve yaz çocuklarının neşesinden uzakta bir noktada. İçimde birşeyin,acaba dün gece uyku öncesi saati uyandırılmaya ayarlamamak için bu sefer ne bahane üretilmiş olduğunu keşfetmeye çalıştığını farkettiğimde,önce’ye dair bir şeyler hatırlayabiliyor olmanın uzun süredir çok fazla can sıkıcı olduğunu bildiğimden,sokak seslerine ya da bir daha uykuya konsantre olmaya çabalamanın gereksiz olduğunu anlayıp yeniden açtım gözlerimi .. Bu defa saate bakmamayı başarabilmek için hemen yanında duran sarı,buruşuk sigara paketine odakladım bakışlarımı. Bütün bunları düşünerek ve kendime yas tutarak,yeni perdeleri yeniden gündeme almaya çabalayıp yeni bir büyük kopuşun bütün habercilerinin gürültülü “geliyoruz” seslerini kabullenerek yataktan kalkmayı beklemektense,düşünmek,bu güne de mesela,bütün söylenceleri bir kenara bırakıp pekala kahvaltı etmeden sigara içilerek başlanabileceğini düşünmek,az sonra başlayacak günü daha yaşanılır kılabilirdi ve ben daha ilk sigaramı yakarken aslında,çok da fazla herkes gibi sevebildiğime inandığım hayata daha çok herkesin hayatına benzer bir rahatlıkla başlayabilirdim.

Sigaranın zararları hakkında tekrarlanan onca şeyin doğruluğuna hayatımda ilk ve son kez o an hak verdim belki de;sigarayı almak için yerimden kımıldamaya çabaladığım an böyle bir şey düşünmeyeceğime bunca eminken,aslında hiç sigaraya alışmamış biri olmak istediğimi ilk kez,yatağın diğer tarafında,hareket edişimle birlikte kendi yarattığım boşluğun bir başkasının ağırlığını hissettirecek kadar büyüdüğü anda,tam da sigara paketine dokunuyorken kaygıyla duraksayınca,bütün bu olan bitenlerden geride kalacak tüm hayatıma ait ne kadar zaman varsa o zamanı,bu sabahın bu yatağında hareketsiz yatıp kalmış olmayı isteyecek kadar bir başkasının aynı yatakta,üzerine eskimiş perdelerden gün ışığının pek rahatsız edici ölçüde yansıdığı,sabahları katlanılmaz olan bu yatakta olabilme ihtimaline şaşırdığımda düşündüm.Elimi sigara paketinden çekerken,yatağın diğer tarafına dair içimde kendini yazan tüm kaygı dolu hikayelerin varlığına rağmen paketin hemen yanında “gittikce gecikiyorsun” diyen küçük,kahverengi,plastik saati ters çevirebilecek kadar bilincim yerindeydi aslında ve elbette bilmiyordum bütün bu yalnızca kendi hayatıma tutarlı anlar kaç kişilik bir hayatdı aslında;ya da kaç kişili bir oyundu bu hayat,bu yatağa dışardan bakıldığında.

İlk farkedilmesi gereken ve ayrımına varmadığım şey,kızıl saçları,gövdesini sıkıca saran,benim sevgili,kirli,lekeli ve yanık lacivert çarşafıma dökülmekteydi sabırla çıplak omuzlarının üzerinden.Çarşafın ne kadar lacivert oluşunun ya da tam bu anda bir renge sahip olmasının öneminin gerekliliğini çok fazla düşünmüyorken ben,artık aklıma uyku öncesine dönmesi konusunda izin vermiş olmalıyım ki hatırlayamadığımı farkettim önceki gece neler olduğunu ve onun bu yatağın bu çarşafının altına nasıl geldiğini ve nasıl da bütün hayattan ve doğru,en çok,şimdi eski perdelerden odaya rahatca saldıran gün ışığından korunmaya cabalayarak sıkıca sarılarak bu çarşafa,burda uyuya kaldığını. Belki hiç anlayamayacağım kadar büyük bir mesaj vardı onu hiçbir şekilde hatırlayamıyor oluşumda;tek bildiğim önceki gece ve hayatımın bütün önceki gecelerinde onu hiç görmediğimdi. Bir hayvanın merakı ile çarşafı aralamaya,omuzlarına bakarken çıplak olduğunu bildiğim bu gövdeyi sabırsızca görmeye iten şey beni onu hiç tanımıyor olmakdı galiba.

Herkes,en çok nasıl bakabiliyorsa öyle bakabilmişimdir sanıyorum çıplak bir vücuda bütünüyle.Üstelik hala kime ait olduğunu hatırlayamıyorken yanımdaki bu çıplak bedenin ve sıkıca sarıldığı çarşafı özenle aralamaya çabalayarak onu uyandırmadan.Tam bu anda,hayatı,sabahı,eski perdenin gözeneklerinden içeri dolarak can sıkan gün ışığını ve benim zamanında varmadan önce tıraş olup da gitmem gereken sevgilimi işime geç kaldığımı anımsatan saati ve başka herşeyi yok sayan,onların önemsizliğini tek satırla olabildiğince anlatabilen kusursuz bir dize gibi duran kücük,küçücük ellerini farkettim. Ve o küçük ellerin,benim hala belki de öneminin ayrımına tam da varamadan,nasıl da kenetlendiğini gördüm birbirlerine.

İşte o anda farkettim saçlarının kızlllığının ne kadar kusursuz olduğunu. O anda;küçücük avuçlarının içinde sımsıkı tuttuğu boş ilaç şişesinin bordo’dan kızıla çalan rengine ve o rengin üzerinde ışığın oynaşmasına hiçbirşeyi aslında hiç anlamayan gözlerle bakarken ve ışıkla birlikte boş ilaç şişesinin ve saçlarının nasıl da aynı renkte olduğunu,gariptir,büyük bir pişmanlıkla hala,işe çok fazla geç kalmış olduğumu düşünürken gözlerim aynı kızılı yeniden bulabilmek için ilaç şişesinden saçlarına doğru yürüdü ..

Ne kadar zaman geçtiğini anlamak,bütün bunların gerçekliğini kavrayabilmek,bu çağa uygun bir birey olabilmeye çabalamış ve sonunda buna kendini inandırmış benim gibi birine göre elbette fazlaydı .. Üstelik hala hatırlamıyordum,bilmiyordum kim olduğunu.Hayal ve gerçek arasındaki sınırı bir zamanlar -pencereden giren güneş ışığını ve zamanı siyah kartonlarla engelleyebileceğime inandığım bir zamanlar- büsbütün birbirine karıştırmış olan ben,şimdi çok da uzunca bu tuhaf sabah karşılaşmasını düşünmek istemeden onun üzerime ve üzerimize sımsıkı kapanmış gözkapaklarını bile düşünmeden,avuclarını yavaşça aralayıp şişeyi almaya çalışırken bulduğum notu okudum. Fazla büyük bir son söz,ya da tarihin geri kalanı boyunca hatırlanacak sıkı bir cümle yoktu elbette,telaşlı bir el yazısıyla yazılmış ” Başladığı yerde bitmeliydi herşey” yazısından başka. Saatin tiktak’ları hala uyandığım zamanki kadar net haykırıyordu cok gerekli bütün sorumluluklarıma geciktiğimi..

O sabah sorumluluklarıma yetişebilmek adına,banyoya tıraş olmaya yürürken,her gün yüzümü temizlediğim tıraş bıçağıyla bileklerimi keseceğimi bilmiyordum;ve zamanı tüm tarihin de ötesinde sadece,kızıl saçlı güzel bir kadın sanacağımı da,o yataktan ölmeye doğrulduğumda …