Yenişafak gazetesi,Taha Kıvanç’ın yazdığı bir yazıyı “Finansbank’ı satın alan Yunanistan’ın en büyük bankası NBG’nin en büyük ortağı Yunan Ortodoks Kilisesi çıktı” diye duyuruyor ve “laiklik elden gitmiş,niye kimse bana söylemedi” diye de baş sayfadan haberi veriyor.Merak işte yenişafak,laiklik,elden gitmek deyince insan merak ediyor.Yazıda href=”http://www.yenisafak.com.tr/tkivanc.html”>Finansbank’ı satın alan National Bank of Greece’in (NBG) en büyük hissedarlarından birinin Yunan Ortodoks Kilisesi olduğunu duyduğunu belirten yazar,başlamış yazmaya ve sonunda yukardaki başlıkla bitirmiş yazıyı.Son zamanlarda ‘laiklik’ kelimesi o kadar farklı anlamlarla kullanılıyor ki şaşırıp kalıyorum.Zora kalan denizdeki yılana sarılır misali sarılıyor bu kelimeye.Aynı bankanın ortakları bir arap şeyhi olsaydı yenişafak’tan da ses çıkmazdı eminimki. Ama yunanlılar Ortodoks ve bize her an zarar verebilirler.Türkiye’ye elini kolunu sallayarak giren ABD’ye ve Irak’a asker göndermek için bin parça olan başbakanınıza sözünüz yok mu?Bu ilk banka satışı değil ki,güneydoğu’da toprakların çoğu İsrail’e satılırken yere göğe sığdıramadığınız kişilere şöyle bir baksanız diyorum.Hani en azından onlarda yahudi ırkındanlar,din elden gidebilir her an!Yaşadığınız toprağı sevmeniz lazım,özgürlüğe bağlanmanız gerekir.Bu topraklar ya da bankalar satılırken burası benim ülkem demeniz lazım.Bir taraftan özelleştirmeyi savunup her yer sizin yazdığınız gazetenin sahibine satıldığı zaman konuşmanız lazım.’Bu ne lahana ,bu ne perhiz’ diyesi geliyor insanın.Bir taraftan toprakları satanı överken,diğer taraftan ‘ayh bu bankayı nasıl onlara satarsınız’ diye dövünmek sol vurup,sağ göstermekten başka bir şey değildir.Şöyle bir bakın bakalım ‘laiklik’ nerelerde dolaşıyor diye.Belki kapının arkasındadır ama bu hangi laiklikten bahsettiğinize bağlı tabii.
yorumlar
laiklik nedir?ben dün uzaydan geldim de. bizim oralarda pek böyle tekel kelimeler yoktur. anladığım kadarıyla bu kelimeyi bi gazetenin kullanması yasak. yada inandırıcı gelmiyor.demin bi arkadaşım da bu arkadaşların garip karşılanma sebebini insanların at gözlüğü takmış olması, herkesin savunduğu şeyi en doğru sanması zannettiğini söyledi.laiklik nedir bi de at gözlüğü takmak nasıl bir his.bi de merak ediyorum, bir kişinin fikrine neden bu kadar acımasızca tüm bir zihniyeti yıkıyorsun.kimse hataları ile doğmaz, peki kim hatasız ölmüştür?
laiklik en basit ve en bilindik tanımıyla din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır diye öğretilegelmiştir ki bu da gayet net bir ifadedir bence.bi de ne değildiri var bunun..laiklik; bir başbakanın “bi de ulemaya sormak lazım” demesi değildir mesela.laiklik; yine bir başbakanın gidip de bir islam konferasında söze besmeleyle başlamak değildir. çünkü sen laik bir ülkenin laik bir devlet adamısındır(yani öyle olman gerekir de neyse)laiklik ; insanların dini duygularını sömürerek iktidara gelmek değildir en başta.daha neler neler aslında..at gözlüğü takmak.. evet doğru söylüyorsun. at gözlüğü takılıyor. eğer insanlar at gözlüğü takmasaydı çok da güzel bu olanlara tepkisini gilda gibi gösterirdi.uzaydan geldiğin için laiklik konusunda biraz farklı düşünmeni anlayabiliyorum. şimdilik en basit tanımını özümsemeni tavsiye ediyorum.
Ne kadar çok zaman geçti buralara uğramayalı,normal olarakta yorumları okuyamadım,okuyunca da burda çok yer kaplamasın die uzaydan gelen arkadaşa özel olarak at gözlüğünün nasıl bi şey olduğunu?,nerelerde kullanılması gerektiğini?Bu gözlüğü takan kişilerin -aynı kendisi gibi-herkesi gözlüklü gördüğünü böyle bir ironiye kapıldığı için çok üzüldüğümü yazıcam…(Merak edenlere duyurulur!)
Laiklik, dinin, devlet işleri üzerinde baskın olmaması anlamına gelir. Devletin, dinden tamamen elini çekmesi, seküler yapıdır; laik değil. Aksi takdirde, imam hatip okullarını, devlet tarafından desteklenen dini yapıları veya din derslerini açıklayamayız.Sık yapılan bir hata da, insanlara “laik” denmesidir. Doğrusu “laikliği destekleyen” olmalıdır.
Laiklik şu an tüm dünyada terk edilmeye başlanan 18.yy la da çok revaçta olan bir anlayışın kurumasallaşmış halidir.En fazlada Fransa, Tunus, Türkiye’de kullanılır.
eh be öğretmenim senin branşın ev ekonomisi falan herhalde konuya uzak kalmışsın.nasıl terkediliyormuş şu laiklik bir anlat bakalım hele.terkedip nereye gidiyormuş şu tüm dünya dediğin? modası mı geçmiş işlerliğini mi kaybetmiş?yerine ne konmuş?
terkedilen demeyelim de, itibar görmeyen diyelim.laiklik; birey, toplum ve yelpazedeki her türden örgütlere, “ötekine” yönelik yürüteceği eylemlerine referans teşkil eden saiklerin nesıl terkip edileceğinin siyasal güç tarafından zamana, mekana ve ihtiyaca göre betimlenmesini ve uygulamalara büyük uygulamacı ve nezaretçi olarak bizzat ilgili devlet kurumlarını kendisinin görevlendirmesini ifade ediyorsa, bu büyük bir sorundur.gerçi Ülkemizdeki durum daha karışık. Laiklik, malumunuz Fransa’nın kilise yönetimine karşı geliştirdiği sekülerleşme hareketinin bir sonucu olarak ortaya çıkmış. Yeni Türk devleti kurulurken, kurucu kadronun önemli bir kısmının Fransız eğitimi almasından ve Dünyaya o günlerde Fransız yapımı işler ve görüşlerin egemen olmasından olacak Laiklik yeni ülkenin idari mayası olarak seçilmiş.Dikkat edilirse Fransa’nın, “Kilise Yönetimine” karşı geliştirdiği bir mantığı biz “Halkımıza” yönelik uygulamışız veya “Halka” yönelik uygulamaya dönüşmüş.Türkiye’de görülen sorun kanımca, devletin kurum ve örgütlerin iş yapma esasları üzerine odaklanma yerine bireyin eylemlerine yönelip onu şekillendirmeye çalışmasıdır.Esasında, sorun laiklik değil, laiklikliğin araçsallaştırılmasıdır. Aynen Atatürkçülük yada İslam Şeriatı’nın araçsallaştırıldığı durumlarda olduğu gibi.Bugün köylüye, esnafa sorduğumuzda laiklik keferelik gibi algılanıyor. Yada çağdaş insan modeli gibi. Her iki durum da bireyle ilgili. Halbuki laiklik bireye ait bir hal yada durum değil. Tamamen “ötekine” yönelik eylemle ilgili bir uygulamalar seti mizanı. Kendi orjinal hüviyeti bile sorunlu, ama bugün Türkiye’deki uygulamaların yanında (yapay da olsa) gülistan kalır.
mubarek adam. ayni tarz satin almalar olacak diye oteki basin yayin organlarinin yazdiklari yetiyor. bir de neden taha kivanc yazsin ki. bari bir yunan bir papaz da ayni seyi yaptigin da biz yazalim demis yazar. bu kadar da sig bakmayin olaylara. araplara , muslumanlara karsi tutumun laiklikle baglantisi varsa bir yunan a ve bir hristiyan a karsi niye ayni laiklik tutumunu takinmiyorsunuz demis yazida.kusura bakma ama sana yorum yazip yazinin okunmasini saglamis olmayi bile hazmedemiyorum. lutfen yapma boyle yorumlar
Dostum olaya ben şöyle bakıyorum.Emevilerden beridir Selçuklu ve Osmanlı imparatorlğunda da laiklik din çercevesinde saltanatın çıkarı için kullanılan bir kurumdu.Padişah fermanı verir Şeyülislam bunu onaylar. Bu biçimde olan durum.
Bir yöntem olarak laikliğin revaçta olmadığını ve/veya itibar görmediğini söylemek, matematikte toplama işleminin bu aralar gözden düştüğünü söylemekten farksızdır yani anlamsızdır.ancak eğer bu konuda dayanak olarak laikliğin dünyada tartışma maddesi olarak gündem işgal etmemesini alıyorsanız bunun nedenini farklı yerlerde aramak gerekirBir yöntem olarak laiklik devletin inanç farkı gözetmeksizin tüm vatandaşlarına eşit mesafede durmasını sağlar.Laiklik kendi başına bir inanç sistemi olmadığı ve bu anlamda düzenlemeler getirmediği için laik devlet, egemen inancın toplumun tamamı üzerinde baskı kurmasını da engelleyecektir.semavi dinlerin aynı zamanda devlet yönetimini düzenlediğini ve özellikle İslam dininin devletine dinini yayma görevini de verdiğini göz önüne alırsak laikliğin bu topraklar için ne kadar önemli ve terk edilmesi (!) imkansız bir yöntem olduğunu daha iyi kavrayabiliriz sanıyorum.Yeri gelmişken şu hatayı da düzeltmekte fayda var.cumhuriyet devrimini yapan kadro Fransız değil Osmanlı eğitimi almıştır.ayrıca 1789 fransız devriminin neden ve sonuçlarının evrenselliği göz önüne alınırsa bunlara Fransız yapımı işler ve görüşler demek ancak konuyla ilgili bilgi eksikliğinizin sonucu olabilir.(bu konuda okuma önerisi : Dünyayı Değiştiren 10 Yıl/Server TANİLLİ)Laikliğin öne sürdüğünüz anlamda, sekülerizmin bir sonucu olarak bu topraklardaki macerasının izini sürmeye kalkarsanız ,imparatorluk kurma yöntemi olarak Fatih dönemini (1451-1481),sistem olarak 2.mahmut dönemini (1807-1839) bulursunuz .asıl kırılma noktasının ise Tanzimat olduğunu fark edebilirsiniz,belki.tanzimat fermanı her ne kadar özgürlük ve eşitlik sloganıyla yola çıkmış bir toplumsal hareketin,Osmanlı devleti içerisinde ki yansımalarından biri olarak görünse bile temelde sistemi değil uygulamayı değiştirmiş olması nedeniyle birleştirici değil ayrılıkçı bir hareket olmuştur.aslı itibari ile batı devletlerinin bir dayatması sonucu ortaya çıktığı da gerçektir.artık Osmanlı devleti borçlarına karşılık devrim yapar duruma gelecek ve bu durum Osmanlıyı emperyalizmin kesin ve mutlak zaferi olan sevr’e kadar taşıyacaktır. aslında tam olarak bu nedenle cumhuriyet devrimi temel olarak iki durumu değiştirmiştir.feodal devletten ulus devlete,teokratik devletten laik devlete dönüşüm.Kurucuları 3 mart 1924 de laikliği Türkiye cumhuriyetinin temeline devrim yasalarıyla yerleştirirken (şeriye ve evkaf vekaletinin kaldırılması,eğitim ve öğretim birliği,hilafetin kaldırılması) gün olup devletin vatandaşına duruşunu belirleyen laikliğin aynı devletin vatandaşlarını birbirine düşman edeceğini hiç akıllarına getirmemişlerdi kuşkusuz.Peki ne olmuştu da sular tersine akmıştı.bunun nedenini belki de 2.dünya savaşı sonrası soğuk savaş dönemi emperyalizm stratejilerinde aramak gerekiyor.Komünizme karşı yeşil kuşak.1950 li yıllarda toplumun temeline usulca bırakılan kimlik tanımının bugün etnik ve dini kimlik olarak 32 kısım tekmili birden karşımıza çıkmasının nedeni bu olabilir mi acaba?kimliğini ararken kendini “öteki” ve/veya “mazlum” olmanın dayanılmaz hafifliğine bırakan vatandaşlarımız,artık cebinde taşıdığı T.C.nüfus cüzdanını yeterli bulmayıp,kimliğini başına türban,ayağına şalvar,sırtına cübbe olarak giyerek mi huzur bulmaktadır? dini kimliğini başına türban olarak saran vatandaş etnik kimliğini boynuna puşi olarak saran vatandaşa “vatanı bölüyorsun” diyebilir mi ?kültürel emperyalizmin doğudan veya batıdan gelmesi,arap veya abd izleri taşıması özünü farklılaştıracak mıdır?bugün hepimizin kanını donduran abd silahlı kuvvetlerinin Ortadoğu haritası hangi etnik ve dini bölünmeler sonucu oluşturulacaktır?ve en önemlisi halktan başka güvenecek hiçbir şeyi olmayan Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşları 22 yılda bu göle nasıl bir maya çalmışlardır ki ardından gelen 60 küsur yılda bu kadar kan,gözyaşı,darbe v.s. ye rağmen geri dönülememektedir. ? belki asıl sorular bunlardır,ne dersiniz ?
ada68, azı müstesna olmak üzere yorumunuza itiraz edecek değilim. yorumlarımız arasında ihtilaf gibi görünen hususlar bence perspektif karmaşası. yani aynı olgu yada nesneyi farklı açılardan seyredenlerin tarifi gibi.1-laik itibar olarak görmedi derken, laikliği kurumasallaştırma ihtiyacı duyan toplum sayısını kastettim. Malum bir Fransa bir de Türkiye. Belki bir iki de eski Fransız kolonisi… Birçok ülke kurumsallaştırmadan laiklik ile amaçlanan sonuçları kendi uygulamalarından elde edebiliyor yada bu çaba içinde.2- Kadronun Osmanlı tedrisatından geçtiği doğru, ama özellikle sizin de belirttiğiniz gibi ülkemizde II. Mahmut sonrası gelişen II. Abdülhamit zamanında zirveye çıkan Fransız kültürünün göreceli hegomanyasıdır. Bir zamanlar Fars kültürü, bir zamanlar Türk, bir zamanlar da Fransız kültürü dünyaya hakim olmuş. Günümüz de ise malum. Kurucu kadroyu yetiştiren II. Abdülhamittir ki kimse bundan bahsetmez. Ve yine maalesef ki Fransız kültürünün şeçkinler arasında hegomanyası da bu dönemde başlar.Benim asıl dikkat çekmek istediğim konu laiklikliğin bireyi terbiye etmek için kullanılması ve siyasal gücün bekası için bireyin üzerinde tahakküm kurmaya çalışmasıdır. Eşit mesafede kalmak için siyasal gücün kendi varlığı için tehdit gördüğü birey davranışlarına eşit mefasede kalmaması, bilakis burunlarının dibine kadar girip nerede ne yapıp ne yapmayacağına kadar belirlemesidir.Türkiye’deki uygulama toplumsal ihtiyaçlara eşit mesafede durabilme gayretinin değil, siyasal gücün kendi amaçları için ortaya koyduğu mücadelenin bir sonucudur. Onların istediği bir birey tipi ve bu bireyin ortaya koyduğu bazı davranış dizileri vardır. Halbuki laiklik belirli bir insan modeli belirlemez, insanlara ve davranışlara eşit mesafede durmaya çalışır.Laiklik, siyasal gücün birey ve toplum için kendine biçim vermesidir, yoksa kendisi için bireye yada topluma biçim vermesi değildir.konuyla doğrudan alakalı olmamakla birlikte ada68 özel mimlediği için şunu belirtmek isterim: öteki denilen Batı etik anlaşıyının geliştirdiği ve ahlaki gelişimin temelini oturttuğu bir kavramdır. laiklik mevzu bahis olunca değinme ihtiyacı duydum. İslam’da öteki yoktur ve ahlak öteki ile başlamaz,”ben yada nefis” ile başlar. belki “O” ile de başlar ve gelişir ama kesinlikle “öteki” değildir, yabancılamaz.Türkiye konusuna gelince, inşallah haklısınızdır ve bu maya bozulmaz.
bi arkadaş bu kadar sığ bakmayın demiş ve yorum yazıp bu yazıyı okutmaya teşvik etmeyi hazmedemediğini söylemiş.ii o zaman yorum yazmasın,eğer illa yazıcam diosa özel olarak bana göndersin yorumunu!Diğer bir konuda bana yazarın ne demek istediğini anlatmaya çalışmış.Evet haklısın yazar bu konu neden laiklikle bağlantılı olarak yazılmıyor demiş,doğrudur da,ama işte asıl sorun orada başlıyor.Bu aynen iki yaramaz çocuktan birinin diğerini şikayet etmesi gibi bi şey.Yaptıkları aynı şey ama biri diğerini şikayet ediyor.İşte komik olan bu!(Ahze21’e not:Dayanamayıp illa yorum yazıcam dersen özel olarak bana gönder,hazmetmeme olayı zor bi şey o bakımdan)
Gilda, yazıdaki nükteyi anlayamadığın için önemini de kavrayamamışsın!Türkiye’de laiklik putunun arkasına sığınarak müslümanlara ciddi bir ayrımcılık,horgörme davranışları uygulanıyor.Aynı zevat, bir bankanın, ortodoks kilisesine satıldığında laikliği rafa kaldırıyor,üç maymunu oynuyor.Demek ki türkiye’de laiklik, dine karşı değil; islama karşı bir silah olarak kullanılıyor.Buradaki nükteye gelince, Finansbank’ın sahibiyle ilgili bir “başarı öyküsü”yayınlanmıştı, sanırım yine Yeni Şafak’ta…Ve bu kişi muhafazakar dediğimiz kesimden.Eh, bunu bilmeyince de Taha Kıvanç’ın nüktesini ciddiye almak ayrı bir yazı konusu.Yazının geri kalanında haklılık payının (fazla) olduğunu düşünüyorum.
Sanmam, hatta bunu akıllarından bile çıkarmamışlardır.halka yutturabilmek için basit bir tanımlama getirirken,gizliden gizliye islam nefretinin de yayılmasına meydan verilmiştir.
yapmayınız sevgili @linnux, siz hangi halk‘ı kastediyorsunuz, İslam’dan nefret edecek ?
ben bu konuda linnuxa katılıyorum. ülkemizde laiklik dine karşı deil islama karşı bir silah olarak kullanılıyor
@cembiye:
laiklik dine karşı da kullanılmaz ki. laiklik bir durumdur, araç değil. Mesela, demokratik yapı, bir durumdur; darbe, bir araçtır; bilmem, anlatabildim mi? Laiklik bir durum olduğundan, herhangi bir şeye karşı silah olarak da kullanılamaz. Kişilere “laik” demek de, “demokratik” demekle aynı derecede anlamsızdır. Peki, bir ülkeye “laik” dediğimizde, bu ne anlatır? Başbakanın dinsiz olması gerektiğini veya en azından konuşmasına “besmele” ile başlamaması gerektiğini mi? Hayır! Laiklik durumu, devletin din eğitimi yapmasıyla dahi bozulmaz. Ne zaman mı bozulur? Eğer, din kitaplarında yazan kuralları, ülkenin ana yasasının üzerinde görür ve/veya anayasayı ve diğer yasaları, bu kurallara göre şekillendirmeye kalkarsanız, laik düzen bozulur; kuvvetle muhtemel, darbe olur.Peki, “din eğitimini devlet veremez” ve “imam hatip okulları kaldırılsın” gibi görüşleri savunanlar, hangi yapıyı desteklemektedir? Bu düşünceler, dünyada gittikçe daha fazla özgürlükçü insanın destek verdiği, seküler yapının temel taşlarıdır. Özgürlükçü olmak ile devletin icraatlerine kısıtlama getirmenin çeliştiğini düşünebilirsiniz ama, seküler yapıda, herkesin seçimini kendine bırakmak adına, devlet, din işlerinde yönlendirici olmaktan uzaklaşır. Yine de, bu, ülke yöneticilerinin, ülke yönetirken etki altında kalmamak şartıyla, inançlarına göre rahatça yaşamasına engel değildir.
Burada önemli bir ayrım yapmadığımız için(haklı olarak) çok kişi alınacak.O dönemleri iyi okumamız gerekiyor.Bir de bu var tabii ki!
Bu, oldukça başarılı yapılan bir telkinin sonucu…Şöyle ki:Benim gibi bir adam bile;”Ne çıkarsa hacıdan hocadan çıkıyor'”gibi cümleleri kurabilecek kadar önyargılı olabiliyor.Bunun için sürekli, “gizli nefret”‘ten bahsediyorum…Ki bunun muhatabı da sadece antiislam değil!Bizler de bu oyuna kananlardanız!davranışlarımızı ve sözlerimizi iyi değerlendirmemiz,gerekiyor.