“Köylü efendimizdir” diyen, eylemleri arsında halkçılık bulunan Atatürk’ün, çağdaş kültür ışığını köylere ulaştırmak istemesi pek doğaldır. Bu amaçla Köy Öğretmen Okulları, Halkevleri sağlığında kurulmuştur. Aydınlanma dünya görüşünün baş özelliklerinden, akılcı kültür değerlerinin olabildiğince yayılması gereklidir.Çağdaş kültürün aydınlığını, toplumun en geniş tabanı olan köylüye kadar ulaşması için; Atatürk’ün sağlığında kurulamayan , devrimlerin devamı olan Köy Enstitüleri bu amaçla kurulmuştur.“ Köylüleri okutmak iyi de köylünün işlerini kimler yapacak? Daha şehir çocuklarını doğru dürüst okutamıyoruz, bu nedir? Köylü çocuklarını şımartıyoruz. Köylü şehirli ayırımı ortaya çıkacaktır. Kaba saba giyinen, ter kokan bu öğrenciler mi öğretmen olacak? Köy Enstitüleri sola kaymak demektir, tedbir almak gerekir. Köy tecrübe tahtası mı? Bu çocuklar işçi mi, öğrenci mi? Bir insana hem kültür, hem sanat kazandırmak olacak iş mi?”Bu söylemler eleştiri değildir aslında. Kötüleme, yadırgama, küçümsemedir. Konuya dışarıdan bakmak, uzaktan bakmaktır… Bütün bunlara rağmen, yılmayan bir isim İ. Hakkı Tonguç vardır.İnançlı, bilimsel çalışan,devrimlere aşık, kalkınmanın köyden başlamasına inanan bir isim…Köy Enstitüleri, eğitim ve öğretim ilkelerini, bir yandan işe, bir yandan da memleket gerçeklerine, bu arada Hititler’den beri yaşaya gelmiş verimli bir geleneğe, imeceye dayıyordu… İmece; Kırsal topluluklarda, köyün zorunlu ve isteğe bağlı işlerinin, köylülerce eşit şartlarda , emek birliği ile gerçekleştirilmesidir. Bir çok kimsenin toplanıp , el birliğiyle bir kişinin yada bir topluluğun işini görmesi ve böylece işlerin sıra ile bitirilmesidir.

Enstitüler, Nerede kurak, çorak, çıplak Anadolu beldesi varsa oralara kurulmuştur. Elektriğini, suyunu, yapısını imece yöntemiyle kendi üreten kurumlardır. Çevresinde doğayı şekillendirmiş, ağaçlandırmış, üreten hale gelmiştir. İmecenin bir ilkesi; Çağımızda mutluluğa ancak iş ahlakıyla erişilebileceğidir. Kadın, erkek, çarşaflı, çarşafsız, peçesiz gezmek ve bir arada çalışmak ahlaksızlık değildir. Ahlak; aynı zorlukları ve sevinçleri bölüşen insanlar arasında kendiliğinden doğan, dayanışmayı kolaylaştıran, Çarkların , dişlilerin birbirlerini yıpratmasını , kırmasını önleyen bir düzendir… Ahlaklı insanlar yetiştirmenin yolu, insanları bir iş ortaklığında birleştirmektir…Köy Enstitüleri gerçeğin ta kendisiydi. Gözle görülür, elle tutulur sonuçlar vermiş kurumlardı. Yıkıldı, kapatıldı… Gerçekleşmez ülküler peşinde olduğundan değil, Çabucak gerçekleştirdikleri, başardıkları için … Diktikleri ormanlar, getirdikleri su, ürettikleri duvarlar, okullar, ayaktadır hala. Teoriye uymuyor diye bir devrim fırsatı kaçırılmıştır. Başarılı bir devrimi, teori olarak yanlış olarak görenler, Teorinin ve kendilerinin eksik yanlarını göremeyenlerdir.

medreseOkulun; imece haline gelmesi bu günkü dünya gençlerinin de istekleridir. Bizim geleneklerimize de uygundur. Ahi kuruluşları, loncalar, tekkeler, belki de ilk medreseler öğretim ve üretimi bir arada yürütmüştür. Kendi kendini besleyen okullar, zamanla beslenen okullar haline gelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu bilerek ya da bilmeyerek ülkedeki insan kafalarını kısırlaştırmıştır. Oysa; yaratıcı kafalar, ezberci öğretimden değil, bu öğretime kafa tutanlar arasından çıkar.Tonguç, Türk köylerini canlandırmak isterken, dünya gençlerinin özlediği, yeni üretici okulun örneğini vermiştir.Mutluluğu, mutsuzluğu, cenneti, cehennemi bu okulu kurma uğraşı içinde yaşamıştır.KAYNAK: Köy Enstitüleri ÜzerineSabahattin EyupoğluNOT: Köy Enstitüleri ile ilgili geçen sene yayına giren bir başka araştırma için link burada.