Sizi bilmem ama ben bazen durup dururken çevreme bakarım ve şu dünya üstünde ne kadar çok insan var diye düşünürüm. Gerekli ya da gereksiz bilemem, ama gerçekten nüfusu çok fazladır insan oğlunun. Bir işe yararlar mı yaramazlar mı acaba ilgilenmem, sadece nicelik düşündürür beni. Düşündükçe de içimi bir sıkıntı kaplar, nefes alamaz hale gelirim. Boyutlarına oranla, şu güneşten uzaklık olarak 3. sırada olan taş parçasında gereğinden fazla yer kaplamaktadır bu cins. Gittikçe de daha fazla çoğalmaktadır, hatta bazen imkansızı zorlamaktadır, rekorlara koşmaktadır.Fakat sonradan düşünürüm de, bunun için kimseyi suçlayamazsınız, hakkınız yoktur. Çünkü siz de insansınızdır, ve doğuştan içinize ekilen o insani güdüleri bir kalemde silip atamazsınız. Bir yandan ne kadar ilkeliz diye düşünürken, diğer yandan da insanlığın bu anlamsız ritüellerini yapmaya devam edersiniz.. Yapmamayı başarsanız -ya da yapmamayı seçseniz diyelim- bile, bir süre sonra aklınıza takılır, peki insanlık yüzyıllardır, bin yıllardır, bu şekilde nasıl soyunu devam ettirebilmiştir? Bencil, doyumsuz gibi nice olumsuz sıfatı yapıştırdığınız, akılsız, uslanmaz dediğiniz bir ırk nasıl kendi kendini yok etmeden M.S 2000li yıllara kadar gelmiştir? Enayi şansı mıdır, yoksa acaba Yaratıcı’ nın biraz daha eğlenmeye mi ihtiyacı vardır? Böyle sorularla cebelleşir durur, sonradan da herhalde şu garip cinsin bildiği bir şey vardır diyip boşuna kafa yorduğunuza kanaat getirirsiniz. Fakat bu “sorgulama-daha fazla sorgulama-çıkmaza girme-koyverip gitme” olayı da doğadaki herşey gibi sonsuz bir dönüşüm içinde hayatınızda yer almaya devam eder. Her şey gibi, son nefesinizi verene kadar, bundan da bir kurtuluş yoktur.An gelir, bu düşüncelerinizi dışa vurmak ihtiyacı istersiniz ki, havasızlıktan ölüp için için sizi çürütmesin. Ve belki biri çıkıp bunlara cevap versin. Ama acı, daha doğrusu trajikomik bir şekilde görürsünüz ki, çevrenizdeki herkesin kafası sizinki kadar bazılarınınki sizinkinden bile fazla karışıktır, hatta bazılarının karışacak kadar bile aklı yoktur. Kimse sizden var oluş platformunda ne bir adım ileridedir ne de geride. Herkes sudan çıkmış balık gibi etrafta dolaşmaktadır, kimi bu hali sevmekte, kimisi de balıklıktan kurtulup biraz daha adama benzemeye çalışmaktadır. Karşıdaki bankta oturmuş, kabaran hormonlarını geceleyin yatıştırmak için kullanmayı düşündüğü daha az tüylü versiyonunu “tavlamak” için uğraşan birisini izler, aynı anda yanı başınızda fenerbahçenin halinin ne olacağını anlatan birisini dinler gibi yapar, bu arada farkında olmadan da kelebek-afrika-kanat çırpış-amerika-fırtına denklemini düşünürsünüz. Atlar tepinirken eşşekler ezilir. Sizin gibi eşşeklerin bolluğu aklınıza gelir, içiniz nedense daha da sıkılır. Sizin gibi ancak her şeyden şikayet eden ve fakat bunun için bir şey yapmayan, yapmamak için de bin bir türlü mazeret sayıp dökme “becerisine” sahip, teoride 1, pratikte ise 0, “hiç olmazsa ne tür bir bataklıkta olduğumu biliyorum, fakat ben yıldızlara bakıyorum” tipi yine kendisine ait olmayan laflarla avunan eşşeklere sinirlenirsiniz. Sonra tekrar üstteki kısır döngünün sonucu olarak amaan nidasıyla, iki kalas bir heves ömür tüketiyoruz , bir insan olarak elimden bundan fazlası gelmez diyerek kendinizi tekrar hayatın o kaçılmaz, öldürücü, tanıdık rutinine bırakırsınız.Bin sene öncesi aklınıza gelir ve akabinde bin sene de sonrası. Yaşadığı zaman diliminden kafası karışmış, kendisinin başka çağlarda yaşaması gerektiğini düşünenler olmuştur ve olacaktır, sizin gibi. Bunu hayal ederek, aslında tüm o buluşlara, savaşlara, inanışlara, kaçışlara, kısacası yıllara rağmen bir adım ileri gidilmemiş olduğunu anlarsınız, ileriden kastın ne olduğunu düşünerek. Hiç yoktan aklınıza bir şey gelir, bir önceki gün dünyadaki madenlerin,rezervlerin insanoğlunun artışına oranla kaç sene gideceğini okuyarak hayıflanan, ertesi gün ise doğacak üçüncü çocuğuna hangi ismi koyacağını düşünen bir insan. Saçma bir düşüncedir belki, belki de çok ekstremdir ama sizin yine de düşünmek hoşunuza gider. Var oluş ve yok oluşun birbirine bu kadar yakın olduğu bir zaman dilimi daha oldu mu acaba diye şaşkın halinize gülerek, sorarsınız kendi kendinize. Bir gri hücreniz dinozorlara sor der, öteki soğuk savaş nedir bilir misin diye sorar, beriki kayıp bir ahir zaman genci işte daha der ukala ukala, fight club ın fazla etkisinde kalmıştır belli ki.Sonra odayı dolduran ışığı fark edersiniz. Gün ağarmıştır, karnınız acıkmıştır. Çayı demlemeyi ve tereyağını yumuşaması için dolaptan çıkarmanız gerektiğini düşünürsünüz ve aynı anda yalnız yaşamanın artı ve eksilerini.. Fakat bunlarla çok vakit harcamamak gerekir, saat 8 olmuştur, gün başlamaktadır, oynanacak bir oyun, izlenecek bir film, okunacak bir kitap, dinlenecek bir albüm vardır. Kısacası şu an her şey normale dönmüştür, bir sonraki nöbete kadar olduğunu bilirsiniz tabii ..