Çetin Altan ; yanılmıyorsam 70’li yıllarda Milliyet gazetesinde “Taş” isimli sütununda köşe yazıları yazmaktaydı…O sıralarda ben ilk okul çağlarında falandım, rahmetli babam , Çetin beyin sürekli okuyucularındandı ve her fırsatta hayranlığını belirtmekten geri durmazdı…Bazı alışkanlıklar babadan oğula geçiyor elbette…Bende lise ve üniversite yıllarımda üstadı okumaya başladım…Köşe yazılarını , kitaplarını…Okuyanlarınız bilirler , Sn.Altan Uzun bir süreden beri Türkiyenin geri kalmışlığını ve sosyal çalkantılarını “Mesleksiz “ ve “hazineden geçinen” yığınlara bağlıyor…Hatta üstad bazı yazılarında “ Bazılarımıza çok marjinal gelen “Neden bizim köylerimizde tenis kortları yok?”“Neden mahallerimizde oda orkestraları bulunmaz” diye hayıflanıp, bütün bu güzelliklerden mahrum kalmamızı “ hazineden geçinen”asalaklara ve “mesleksiz” yığınların yol açtığı tahribata bağlıyor…Üstadı yakından tanıma şansını geçen yıl yakaladım…Bağdat caddesinde yakın bir arkadaşımın işlettiği “via gelatto” isimli kafeteryaya eşi ile birlikte gelmişti…Yanına gittim utana sıkıla kendimi tanıttım, onlar dondurmalarını yerken havadan sudan konuştuk…Caddede kısa yürüyüşlere çıkıyorlarmış, caddenin geçmişini konuştuk. Yazılarından çocukluk yıllarının Erenköy’degeçtiğini biliyordum, sohbeti uzatmayı denedim ama olmadı. .Dondurmalarını bitirir bitirmez kalktılar…Onlar gittikten sonra üstadın köşe yazıların da, ısrarla üzerinde durduğu konuları düşünmüştüm…Gerçekten de; Bir milletin hayatını kopyalayıp, yapıştırmak mümkün olsaydı aşagıdaki yanlışları yeniden tekrarlarmıydık dersiniz?.EĞER!..,Türkiye, kol gücünü yok saymayıp emeğe gerçek değerini verebilseydi…Tarım toplumundan sanayi toplumuna dönüşülebilecek yatırımlar yapılsaydı…60’lı yıllarda uygulanmaya başlanan “planlı ekonomi” süreci devam etseydi…reel bütçeler yapılıp, ulaşılabilir ve gerçekçi hedefler peşinde koşulabilseydi…Ulusal bağımsızlık isteyen, emperyalist güçlere “go home” diyen gençlere, toleranslı davranılabilseydi…Halkına “teba” gibi davranmak yerine gerçek birer “yurttaş” gibi davranıp, onları “komşunun tavuğuna özenmek” yerine, üretime katılmaya özendirseydi…Devletin “Baba” değil de, halkı için örgütlenmiş bir “hizmetgar” olduğu bilincini aşılıyabilseydi…Zengin olabilmenin ön koşulunun, devletten “nemalanmak” olmadığını bilen ve halkına anlatan “namuslu” politikacılar ve devlet adamları yetiştirebilseydi…Siyaseti , din ve asker ekseninden kovabilmeyi başarsaydı…İnsanlarına, üretmeden paylaşılacak bir “iktisat” doktrininin henüz keşfedilmediğini, yağmayla talanla elde edilebilecek “huzur”ortamlarının kısa vadeli olacağını anlatabilseydi…Eğitim kurumlarını, yaz boz tahtasına çevirmeden “mesleksiz” insanlar yetiştiren birer kurum olmaktan kurtarıp, buralardan yetişen insanların mühendis,doktor,işletmeci olmadan da hayata katılabilecekleri ortamı yaratabilseydi… Belki de Cumhuriyetin ilk yıllarında başarılı olmuş “Köy enstitülerini” hiç kapatmasaydı…Bu ülke, 2 ihtilal, 2 ihtilal teşebbüsü, 2 muhtıra yaşar mıydı?…IMF’ ye teslim olmuş birkaç ülkeden biri olur muydu?…Ya da “en yaşanılası ülkeler” sıralamasında 92.sırada mı olurdu?…Evet,bir milletin geçmişini kesip,kopyalayıp yeniden yapıştırmak mümkün olsaydı, Çetin Altan Ustanın hayallerinin bir kısmı bekli de gerçek olurdu…Düşünebiliyormusunuz ;Köylerinde tenis kortları, bowling salonları , belki de resim atelyeleri olan bir Türkiye !…Ben düşünemiyorum sizleri bilemem!…