Nedenleri hapis olma ve çaresizlik. Çıkış bizde ama ona yaklaşamıyoruz, hareket etmek için gereken enerji tamamen çevrede olup bitenlere bağlanmış durumda. Tıpkı bir cenin gibi yiyoruz uyuyoruz ve duruyoruz… Bebek üzgün olabilir mi? bildiğimiz mutsuzluk hakim duygu. Tepkiler umarsız…
Kayıp
Bu tepkileri veren insan karşısındakini değil kendi bildiklerini uygulama edimi içerisinde. Burada bir ayırım var kişi körü körüne dogmalarla hareket de ediyor olabilir kendi doğruları evrensel doğrularla örtüşüp çevresi ile ayrı düşüyor kısaca zamanının ilerisinde de yaşıyor olabilir. Bu bir dahi ile bir ahmağın ayrıldığı noktadır. İletişim çözümleyici ve bu ayrımı ortaya çıkaran zaman faktörü üzerinde katalizör görevi üstlenicektir ki bu manüple edilebilen bir şeydir.Acı ve kabusların insana kattığı bir şey varsa bu uyuşmuşluk hali ve depresyonun izleri olacak ve kişi git gide sinirlerine hakim olamayacaktır. İnsanlık aleminde bunu yetişkinlik sanan ciddi bir yönetilen kitle var. Bu grup ne yazık ki yaşlandıkça çıldırıyor ve çıldırtıyor… İnsanlığın bu zavallı günlerinde kendi kendilerine yaptıkları bu dogmatik ve yeterli psikolojik araştırmadan bilgiden hariç günlük hayatın temaşasında yaşanıyor, yaşatılıyor. Bu bilinçsizlik halinin tüm insanlığa hakim olduğunu reddetmek “Göt” ister. Çünkü herkez bir savaşımın öyle yada böyle var olduğu gerçeğini benimsemiş durumda… Kültürlerin yarattığı dinsel oruçlarda, yaşanmışlık izleri ve kişinin hayata hazırlığı algısı ile hep karşılaşılan-üstesinden gelinen acılar ve şiddet vardır. Tıpkı aşıların metabolizmamızı güçlendirdiği fikrinden hareketle fiziksel zekanın modelini hayatta beni öldüremeyen düşman daha güçlü kılar fikri olarak sokaklarda varolduğunu görebiliriz. Atlanılan nokta insanın huzursuz iken düşüneceği inceleyeceği kavrayacağı gerçeğinin “Düşünce” denen nesneye yaklaşmak olduğu ve aslında bunun en kolay yolunun düşünebilme fikir yürütebilme kabiliyeti ile donanmak bunu daim kılmak olması gerekliliğidir.Felsefe ile ilgilenmeyen insanlığın pratik felsefe anlayışı bir şablon, savaşımların varlığı, dogmalar. Çünkü şablonlar yeri gelecek oturmayacak ve başarı yüzdesinin yüksekliği pratik mantık gerekliliğince yeter değer olarak alınıp kullanılacak (zamandan kazanım için yüzdesi en yakın olan genel geçer olur, eğer bu zaman kahve köşelerinde okey oynamak ise veya televizyon seyretmek pratik anlayış çöker). Türk halkına yönelik yerleşik algı pratik zekasının yüksekliği ve kendini pek çok noktada gösterdiğidir. Bu pratik algı belli bir çerçevede iş görür . Sürekliliği yararlılığı daha üst bir anlayış ile organize edilmelidir.İçinde bulunduğumuz temel yanılgı zaman kavramına atfettiğimiz değişken değer yargıları. Hangi mantığın ne içerikte zaman değişkeni olduğu ve fikirlerin bu yöndeki adaptasyonu büyük bir rahatlama getirebilir aslen bu zaman yönetimi gibi gözüksede daha çok bir algı ve kendiliğinden gelişecek bir görüşdür. Örnek olarak genelde zamanımızı tembellik ederek geçiren bir kişi idi isek bile karşılaştığımız zorluklardaki aceleci hemencecikçi tavırlarımız ele alınabilir. Sakinlik ve sukunet bize acı ile öğretilmemeli yerinde hızlı yerinde bi dur komutlu işletim sistemi sahibi olmak yeterli. Gördüklerimizin bizi yönetmesine engel olmak şart çünkü bu topraklardaki format yine “Bu”. Soyutlanmak ne yazık ki sizi koparacağından bir çeşit körlük oluşmalı hassas noktalarda işte şart olan bu. Ruhu yakmak lazım en acıklı paranoyalarla ve bir derin nefes çekmek gerek aklın yolunda olmanın verdiği huzurla, kısaca düşünmek gerek.… Not: bu yazıdaki tek link yazarın kendisidir, görüşleri ve izlenimleridir!
yorumlar
Peki, efendim düşünceyi nasıl sıyaracağız etinden butundan. Nasıl düşüneceğiz. Üzerimize yapışmış zamandan, zorundalılıklardan nasıl sıyrılacağız. Faydacı davranmaktan nasıl vaz geçeceğiz. Paranoyalar elbette güzel diriltici. Lakin hastalığa kapılmamış kaç kişi kaldı. Ben bir bizim köydeki mehmet amca’yı bilirim. O da bu dünya böyle der geçer. Herkes hasta hemde ciddi bir hastalığın içerisinde. Ne yaptığını bilmeyen, nerde olduğunu bilmeyen, yaşamı ye, iç, hacetini defetten ibaret bir nesil. Ya eşşek yüküyle yüklendiğimiz gereksiz bilgiler. Evimizde sığındığımız kitaplar, ya onları yazanlar… Toplumdan soyutlanmak neredeyse imkansızlaşmış durumda. Düşünen insanda aitsiz durumda. Aklı başında adamda üstüne çıkanları atmakla uğraşıyor. 1984 Orwell neler anlatıyor, Salinger nelerden bahsediyor. Bilmiyorum samimiyet olgusuna takmış vaziyetteyim bu aralar. Birde kabullenilmek ihtiyacı, bir korkaklık, bir adam sendecilik… Boğazım kuruyor çok çabuk… Feylosofi güzeldir elbette ama hayat yaşanarak öğrenilmelidir… Her gün inşaatta 10 saat çalışıp, akşam ne yiyeceğini düşünen adam ilgilenmez böyle şeylerle. Ahırdaki ineğine şevkatle okşayıp, güzel sütünü içen analar bilmez bunları. Belkide onlar yaşayanlar… Bizler ise birer köleyiz.. Çok konuştum sürç-ü lisan ettiysem affola.. Ellerine sağlık wassago2000 insanı… Tam toparlayamadım düşüncelerimi ama anlayan anlar.. Eksik aklımı mazur görün…
Faydacı düşün mantık gereğidir oysa…Ancak ne elde ettiğimiz ve neye ihtiyaç duyduğumuz ölçüsünde değişir. Bu başkalarını üzebilir de sevindirebilirde. Kilit nokta mümkün ise genel bir tatmin. Bu zor olan iyi düşünülmesi, incelenmesi gereken bir olgu.Göz doktoru olan arkadaşım tatil günlerinde çimleri biçen etrafa çeki düzen veren site çalışanının bir salkım üzümü dalından koparışını ve afiyetle yemesini anlatmıştı umarsız ve aklından hiç bir şey geçirmeden. İnanamamış ve ben denize bile inerken aklımda türlü nane asla “O” kadının yediği gibi yiyemeyeceğim üzümü demişti. Yazıda bahsetmeye çalıştığım zaman algısı tam bunun izdüşümü diyebilirim. Ahırda ineği ile oynaşan sadece sütünü içmiyor bu ülkede hayvanlarını taciz eden ve bunu önlemek için kanun yaptırımı uygulayan bir ülkeyiz. Demek ki insan düşünüyor cehaletine bakmaksızın, çünkü buna mecbur bir anlamda.Şu şekilde anlatmaya çalışıyım bilinen en açık şekli ile sex veya zenginlik en arzu edilen hangisi ise bu beyinleri alıyor götürüyor… Rasyonel olan veya olmayan pratik çözümler üretiyorlar (tavlama yolları yada üç kağıt yolları). Bu düşüncenin organizasyona ihtiyacı olduğu bir gerçek aksi takdirde zaten yaşanmış olanı yaşıyor aynı yollar tepiliyor ve koca bir hiç kendini tekrar ediyor azizim…
hı ?
çok..
shadowy biliyorum yanıt istediğinden değil içini dökmek için yorum yaptın ve bende aynı nedenden buraya yazıyorum…Önerebileceğim şeyler sende ne ifade eder bunu bilemem yani hayatta bize yapılan önerileri biz ne şekilde alırız artık ne yaşadı isen ne kaldı ise sende iz bırakan o çerçevede şekillenecektir her yol. Bunca bu hafıza oluşan psikolojik bir algı resmen ve bu insanda standart lakin fena kontrolsüz tüm bu etkenin kontrolü elimizde olmadığından dönüştüğümüz form hangi noktada olursa olsun bir özgürlükten hangi platformda bahsedilebileceği tartışılır.Yani herkez bir tercih yapar sadece görebildiklerinden bazen ulaşabileceğini hayal ettiğinden, neticede hep bir hafıza ise tüm benliğimiz, nasıl yaratabiliyoruz? Hiç bilinmeyeni, görünmeyeni bilinmeyeni? Bu farkın standart posizyonda hafızadan bağımsız kalması onun zamandan bağımsız algılanabileceği fikrini akla getirirken aslında başka başka teknolojilerin yaratıcı fikirle bir arada kalması gibi. Zihnin hapis tutulduğu fikri çok doğru değil kanımca çünkü özgürlük bile anlamını bu zaman kavramının içinde diğer duruma göre referans alınarak buluyor…
Bilinen tarih boyunca birçok medeniyetin farklı dönemlerde felsefe ve ilme çok büyük katkıları olmuş. Batıda çoğu zaman batıda birbirini yıkarak gelişmiş; doğuda ise genellikle var olanı geliştirerek.Felsefe ve ilim insanın sosyal sorumluluklarının başladığı yerde biter. Çünkü günlük hayat insanı yavaş yavaş tüketerek zaten ömrünü yiyip bitirir. Eve ekmek parası yetiştirmeye çalışan kişi ancak güncel işsizlik sorunuyla yada zamlarla ilgilenir.Bazen siyasi bir tercihtir bireylerin felsefe ve ilimden uzaklaştırılmaları. İslam tarihinde olduğu gibi: Haçlıların korkusuyla; felsefeye ve ilme yönelip de toplumsal gereklilikleri umursamaz olan insanları – dini yaptırım ve propagandayla- dogmalara gömmüşlerdir.Dolayısıyla bireylerin düşünce yapısını sadece genel gözlemlere bakarak değerlendirmek bence yanlış olur.Ama önce kendimizi kurtaralım derim.. Kendimize haksızlık etmeden.. Her şey olabilseydik burada olmazdık..
Bu enfes yorumun için teşekkürü bir borç bilirim…Help me, help you!Kurtarmak? Kimden, kişinin kendi mantığından mı?Ayrıca kurtulmak için yaşamak bir amaç olmamalı bence yani boktan şartları ve olumsuz yönleri ile yaşamanın insandan çok şey götürdüğünü biliyorum. Ancak düşünmek bağımlılıktır esrik gemi veya öyle olmalıdır. Fakat ne yazık ki acılar çekmeye başlayınca kaldırırız kafamızı, depresyon bambaşka bir açıdan baktırır insana o ana değin farkedemediklerin yoksaydıklarına bakar insan, aslında düşündüğü ender anlardandır fakat o kadar garip gelirki bu durum çevresine kişi de rahatsız olur. Düşünmek demek anlam kayması demektir, ister seviş anında ister en heyecanlı bol adrenalinli durumda düşünmek herşeyin tadını kaçırır. Kurtalmak mı istiyorsun üzgünüm ama buradan ölmeden çıkılmıyor! (seni kızdırmak için değil zenginlik insanı dahada meşgul ediyor, keyfi düşünmeye tercih edip tenekeye dönebilir insan)
Kurtarmaktan kastım “önce kendi başımızın çaresine bakalım” gibisinden bir ifadeydi, öncelikle.” Dünyayı fakirlikten kurtarmak istiyorsan önce sen fakirlikten kurtul.” KonfüçyüsVe dediklerine tamamen katılıyorum.Düşünmek bireysel bir aktivitedir, topluma yansımaları ise her zaman bireyin düşündüğü gibi değildir. Toplum içinde dışlanmamak için insan düşündüğü gibi davranamayabilir – doğru-yanlış tartışmıyorum! Ve zamanla bu kişinin gerçeğine dönüşebilir.Negatif olaylar insanı kendine, kendi içine bakmaya döndürdüğü için acı çekerken piştiğimizi düşünürüz ki aslında sadece içimize kapanıp düşünmeye başladığımızdandır. İnsan kendiyle yalnız kalmayı (iyi-kötü günde) sevmelii..:)
Çok güzel bir ifade…
düşünmeyi bilmiyoruz, çünkü yıllar yılı evrensel bilgininin baz alındığı eğitim sisteminde genel geçer bilgilerin, nesilden nesile taşıyıcısı olduk..şimdi ise elimizde var olan onca bilgiyi nerde nasıl kullanabileceğimizi bilmiyoruz..düşünmek için bilmek mi şart yoksa bildiklerimiz mi engel oluyor asıl düşünebileceklerimize..kendi içinde minik bir paradoks..düşünecenin oluşabilmesi için bilgi şarttır zannımca..ama edindiğin bilgi yönünde, sınırlarından ve çerçevesinde düşündüğün gerçeğini yok sayamazsın..bazen hiç birşeyi kendim düşünmediğimi hissediyorum, tüm okuduğum kitaplar ve onları yazanlar gibi düşündüğümü biliyorum..onlar olmasaydı belki ozaman ‘kendim’ gibi düşünebilirdim.@wassago arkadaşınıza dair verdiğiniz, örnek öyle etkilediki beni..gerçekten üzümü öyle tadıyla yiyemeceğimi bildiğim için belkide..
Absence of sense, önemli olan yola çıkmak/yolda olmaktır der motorcular hedef çokta önemli değildir, o misal düşünmek belki tıpkı senin yaptığın gibi… Bilmem anlatabildim mi? Bi şeyler rahatsız ediyor yıllardır ezbere çalıştığımız şeylere dönüp dudaklarını biraz bükerek bakıyor isen e tamam işte, o dudak ne zaman mükemmele ulaşır orası artık insanın varoluşuna kadar gider, en azından elimizden gelen bu ki budur önemli olan.Bilgiye gelince bir bilgi 1/n-1 kadar gider. Bilgi var bilgi var… Sınırlarında dolaşmak yorucu gelebilir ancak bu bilgi mantık dizgisi ile beraber geleceğinden pek çok şüpheyide götürecektir, en azından karmaşık görünen pek çok şey berrak bir toz bulutuna dönüşür ister istemez. Düşünmek iş bu sürecin travmasız atlatılması edimidir ki, hayatta diğer yaşadığımız acılar ya bunun bir diğeri tarafından yada bizzat bizim tarafımızdan yadırganması yada yok sayılmasından doğar…Başkası kavramı/sosyal değerler/statüler v.b. pek çok şey alıyor bizi bizden. Bu başkalarını seçmek belki en büyük başlangıçtır sanırım absence… Diyorsun ya okuduğum yazarlar gibi düşünüyorum…
bu yazıyı sevdim.
“İçinde bulunduğumuz temel yanılgı zaman kavramına atfettiğimiz değişken değer yargıları. Hangi mantığın ne içerikte zaman değişkeni olduğu ve fikirlerin bu yöndeki adaptasyonu büyük bir rahatlama getirebilir aslen bu zaman yönetimi gibi gözüksede daha çok bir algı ve kendiliğinden gelişecek bir görüşdür.”İşte mahkumiyet burada tanımlı hale geliyor, izafiyet ve bu kavramın tek bir bireyin karekterinde nasıl yer alacağı gibi complex bir psikolojik sorunun tek kelimeye indirgenmiş hali!İşte acı, tatlı, güzel kafaların yada uykunun (büyük oranda) değiştirdiği zaman algımız örüngüsü:)Bu nihai karaktere, günlük kullanıma nasıl hizmet eder de sorusu?Cevap; Sokrates ve günümüz insanı bilinçli şekilde karşılaştırıldı, sonuç komplex çıplak kalınca ve zaman elinden kayınca insanın tüm çaresizliğe;Zaman algısında (var oluşunda), Bilgi düzeyinde (hayatı ve inancı), Tarih bilincinde (yabancı ve yakın ayrımından kurtulan, objektif mesafe binyıllar tüm kültür üstü punch) kayma yaşadı…Program alt metni izafeyet algısında yaşadığı kayma sebep oluyor, bu perfection kavramının algılanmasını belki bir mahkum düzeyinde bilinci zorunlu kılıyor:)Mahkum Wassago2000’e ona anahtar desem de kızıyor, yok diyor, mecburen eziliyor kompleksleri artık onu geri çekiyor hızla atıp üzerinden bilgiyi tadıyor zamanı aşıp gelen, bir anlamda kendi ile karşılaşıyor tıpkı benim gibi, tarih gibi:)Ben buna creatif algoritm’in matematiksel yapısının theatral versiyonu ve en ileri teknoloji ile hazırlanmış bir Virüs diyorum…Hoş geldin wassago, 2000’li yıllarda artık yaşıyorsun:)Bu yaşam değilmidir?Öyle ise bu virüsten biraz daha fazlası, çünkü öyle yerinde oturup beklemiyor, saldırgan kendi bilinç düzeyi düşüklüğü ile wassago arasındaki farktan çok aciyip kıllanıyor!Ne demiştim, insanın çaresiz algısı, baktınız beğendiniz, geçtiniz. Hiç mi fark yok, nerelere geldim…Bu sizin de hakkınız ve malesef Mahkum olduğunuz sürece yalnızım/dım…Çünkü biliyorum, anahtar sizlerin ellerinizde:)Çok yaşa wassago2000!Time perception and your world is crash baby!
kısaca düşünmek gerek.Bu bir dahi ile bir ahmağın ayrıldığı noktadır. İletişim çözümleyici ve bu ayrımı ortaya çıkaran zaman faktörü üzerinde katalizör görevi üstlenicektir ki bu manüple edilebilen bir şeydir. (savaş teknolojileri gibi)Ubermensch için Hypnosis ve Chronos dostluğu oluşur. Freedom, medeniyetin kaynağı gibi (maniplasyonun gerçeği).… Not: bu yazıdaki tek link yazarın kendisidir, görüşleri ve izlenimleridir!
Kaybolduğunuzu bilmeden, kendinizi bulamazsınız…Bu basit gibi duran gerçek, Freud’un ortak algoritminik değerini veya Dali’nin, Thales’in, Pisagor, Sokrates, Amonhatep yada Khufu’nun tek bir potada eritilmesi ile mümkün.Sırt dayanağı, en güçlüsünden-gerçeğin ta kendisi Kök Tengri, “PI”/”!!! ?” /”3,16″
Mu kıtası olayı hakkında elimizdeki en temel veri-oradan bilginin dünyaya yayılması hususu-Ubermensch’e dokunanlar tarihin başında/medeniyet tarihi-içrekleştirme/zihinsel-kültürel, bilgi ile başlayan ve nihayetinde genetik evrim kanıtları;Antik Mısır PI, Göktürkler- Kök TengriMaya Takvim Bitiş TarihiÜreyiş/evrimAn again Human Society touch toUbermensch, in history, in Istanbul
Mu sanırım Olympos’un ta kendisi!Welcome to ZionFree access to Olympos!