kandil varsa pervaneler de. kandil pervaneleri istese de varlar istemese de; ne kandil kızmalı pervanelere, ne pervaneler başkaları var diye birbirlerine, en çok kandil “pervane!” der, yaklaştırmaz kendisine. yanmak için aleve dalan pervaneler vardır. dizilmişler; yüreklileri alevlere dalacak, ve kandil, yanarken en mutlu sesi çıkarana aşık olacak; yine pervaneler olacak.
kızlar ve oğlanlar
esas oğlan kıza dedi ki: “sen hiç bir kız sevdin mi, kendin gibi… saçlarını taradın mı… ayaklarını ovdun mu… ağda yapıp güne rezil oldun mu… varım işte yanındayım, saklasam seni yılanlardan çıyanlardan dedin mi… uyuduğuna aldırmayıp başladığın masala devam ettin mi güneşi buyur edene kadar geceyle… kucaklayıp götürdün mü, düştüğü yerden kaldırdın mı topraklarla…” …kız oğlana dedi ki: “belki yaptım, ve yapmadım… belki bunu bana layık bulmadım.” ya da “sen hiç bir oğlan sevdin mi, kendin gibi… boynuna sarıldın mı… elinden tutup insan içine karıştın mı… sürme çekip aya karşı bakıştın mı… kavgalarda tüfek kapıp omuz verip oğlanına düşmanını şaşırttın mı… kahve koyup azıcıkta taşırdın mı… sen hiç çocuk doğurdun mu, koynuna alıp doyurdun mu… “… oğlan kıza dedi ki: “senin için ölürüm!”… kız oğlana dedi ki: “kimse için ne öl ne yaşa… ya devlet başa, kuzgun leşe”…
yorumlar
geçmiş olsun.
ilk bakista pek duygusal bir yazi gibi gorunmekte, hele ki bir bayan olarak kendinizi kandil yerine koyarsaniz, egonuzu oldugu yerde tutun tutabilirseniz. Ancak, cok uzgunum silly, anlattiklariniz pek de gercekci gelmedi bana. Hani sanki bayan hayran kitlesi kazanmak cabasi icindeymissiniz gibi. Aman alinmayiniz, bir gonderme soz konusu degil, belki de oyledir kim bilebilir?
Esas oglanimiz nedense pek bi duygusal, e yazarin erkek oldugunu dusunursek, bu da pek bir normal. Kadinlar seytanlastirilmis hemen. E guzel bir yani da var tabii, bayanlar akilli seytanlar. Kadinlar kesinlikle ustun tutulmus gibi gorunmekte ama isin ozunde bir duygu somurusu sezilmekte. Aklanmis butun erkek milleti sillypoet’in sevgi literaturunde.
Alttan alta bir mesaj da soz konusu, “kavgalarda tüfek kapıp omuz verip oğlanına düşmanını şaşırttın mı” demis sayin silly, tabii bu kadinin asli gorevi. Erkek masal okur, sac tarar hatta agda yapar ise, sen de onun adina savasmalisin gik demeden tum gucunle. Al gulum ver gulum, olabildigince egoist bir sevgi ozunde. Oysa sayin silly burada, sozde tapinilasi bir prens yaratmis, hatta killarimiza bile katlanmis, bize agda yapmis. Eh be silly, sanirim gozleriniz kendi killarinizi gormemekte.
Isin ozu sayin silly, beni sevseydiniz anlattiginiz sekilde, sanirim pek bir muskulpesent olur, sevginizi hor gorurdum. Bu nedenlede ahkamimi sizin cumlelerinizle bitirmekte bir sakinca gormemekteyim:
oğlan kıza dedi ki: “senin için ölürüm!”… kız oğlana dedi ki: “kimse için ne öl ne yaşa… ya devlet başa, kuzgun leşe”…
kahve pisirmeli sevgililerine tum kadinlar; ustelik tasirsaniz da, sayin silly gibi beyefendiler hos gorur nasilsa. Siz hele ona bir hizmet edin, yorulan ayaklarinizi ogusturur o nasilsa.
vasatii yüziki tuşlu klavye başına geçmemi çığlık çığlığa bekleyen bir hayran(-1) kitlem olsun istiyorum, evet. anlatılanlar onlara da gerçekçi gelmesin istiyorum. bir gönderme söz konusu olsun istiyorum. doğayı ve insanları haykırtmak istiyorum (0).
iş kendilerine gelince, esas adamlar hep duygusal olurlar; esas oğlanlar hep duygusal olurlar. esas kızlar da öyle (1). duygusal olmayan kızlar (2), esas kız değildirler aslında (3). ve belli ki yazarın mantığı bulanık olduğu için onun sözleriyle “akıllı olan her şey şeytandır” diyebilir utansa da. oğlanlar bir ağraz sonucu sizin bildiğiniz oğlanlardan farklı oluverseler de başta, o esas olmayan kızların adı görklü peygambere kavuşturucu tongucunu, tokmağını yedikten sonra kız devletini menfaat kapısı olarak kullanmaya andiçerler(4). çoğu böyledir bunların. ah o sömürü keşke, sadece sezinlense; o anlamsız sözcükleri ard arda getiren bir kudret de düzense, düzen sömürüyle kirlense (5).
ve ayrıca bir kadının en asli görevi şaşırtmaktır. bir de yaşatmaktır. bu yüzdendir ki, sözün doğrusu “bir ver, beş al gülüm” tarzında faizci mentalite taşımaktadır.(6) bunun hemen yanında, yazan, kendi kıllarını kılçıklıklarını göremese de hissetmektedir. onun omuzlarındaki apoletler (7), sırtındaki sırmalar (7) gece gündüz kaşınmaktadır (8).
işin özünde belirtilen (9) tarzda bir davranış biçimi, birinci paragrafta açıklanmıştır. o yüzden de ahkam (9) görüldüğü şahane şekiliyle bitirilmiştir. belki o “şey” siz “kullanıp da bitiriniz” diye yazılmıştır. ve belki unutmamak gerekir ki yapılsın, edilsin diye edilgen çatı kullanılmıştır.
(1) r -> V
(0) bu cümle alıntıdır. kaynağı anımsanamamaktadır.
(1) aman cinsiyet ayrımı yapılmış gibi olmasın, kemerinizi süslemek istemem ahkamların sonunda
(2) doğrusu siz de cevap yazınızda, “o ne biçim laf, konusu kızlar ve oğlanlar olan bir yazıda cinsiyet ayrımı tabi ki yapılacak, yapmışsınız, kabul edin” diyeceksiniz ama olsun
(3) tekrar: öğrenmenin en birinci ögesi
(4) belki öyle aklanmaz, böyle aklanır
(5) ne denmektedir? anlayan beri gelmektedir…
(6) nutuk tutulur, cümle atlanır.
(7) kıl yumakları
(8) belki esas kızın asli görevi bir kaşağı tedarik edip, bunları islah etmektir
(9) tarafınızdan
Sanırım bu maddeleri sırf beni şaşırtmak, güçten düşürmek, kafamı karıştırmak için kullanmışsınız. Klavyemin ve faremin isyan çıkardığı böyle bir günde uyguladığınız kurnazca saldırıyı esefle kınıyor, konumuza dönüyorum:
-1. İşte yakaladım. Ne demek efendim o r’yi v ile değiştir? Hayran kitleniz düşmana dönüşecek, aman dikkat ediniz. Allahtan bahsi geçen kitleye ait değilim, üzerime alınmamakla yetinmekteyim.
0. En azından dürüstsünüz, kendinize mal etmemişsiniz. Bir nebze de olsa amacınıza eriştiniz, bakınız beni az buçuk sinirlendirdiniz.
1. henüz farkında değilsiniz, hali hazırda kemerimi süslemektesiniz.
2. Bakın, öngörüye de sahipmişsiniz.
3. Haklısınız, şimdi bir daha tekrar ediniz.
4. En kolay aklanma yöntemini seçmeniz beni şaşırtmadı sayın silly; buyrun, düşündüğünüz şeytanlığa şeytanlık ekleyiniz.
5. Ben anladım efendim, size de anlatayım: Esas oğlanımız kendisini övmüş yine. “Böyle sömürüye can kurban!” diyerek bayanların kucağına atlamasını beklemekte.
6. Tutulsun zaten, bu itiraf keyiflendirdi beni birden.
7. Allahtan bayan değilsiniz, sizin kadar esaslı olan bir oğlan bulup da sevilmeniz maalesef pek mümkün değil.
8. Bakınız, ne kadar da isabetli bir tespitte bulunup yazmışsınız. Tebrik ediyorum sadece, duygulandım ıslah edilmek için kıvrandığınızı görünce.
9. Haklısınız, sanırım siz de benden farklı birşey söylememektesiniz işin özünde.
Şeytanınız bol olsun.
insanlık tarihi kadar eski bir inanış vardır. düzeltilmelidir. yukarıda da görülmektedir ki, kızlar oğlanlardan çok daha uzağa “yazabilmektedirler”. zaten günlüğü yazan bülbül beyinli de, bu seferle birlikte, üç sefer de bahsedilen çıkarımı benimsemiş, türlü çeşitli mekanları kanıyla sulamış, ellerini gökte çamura bulamış, dönüp dolaşıp yine bir aynalı kemeri süslemiştir. lakin ağzı durmamaktadır, çünkü zannedildiğibi gibi en kolay çözüm yolunu seçmemiş, seçememiştir(1) seçenler gibi de
demeçler vermemiştir. şimdi yatırılıp ingiliz terbiyesi misalı kaba etine sopa yese de, zerre değişmeyecektir düşüncesi; akıllanıp kesilenedeğin sesi; sanır ki söylemeye devam edecektir (2). o yine ve ille sözlerini yanlış bildiği bütün şarkıları söylediği gibi, saygılar, hürmetler der. eminiz ki gözlerinizden çeker, kulaklarınızdan öper.
(1) vurunuz patlasın, “ya çok çirkin, ya bir kaç uzvu eksiktir o zaman” diye
(2) şimdi bu da “erik falı” literatüründe “atlasınlar diye kucağını iyice açtı” anlamına gelmektedir
hah şöyle, kemerimdeki yerinizi biliniz. Hayran kitlenizi artırmak ve hatta beni de onların arasına katmak için oynadığınız oyuna da gelmeyeceğimi bildirmekte yarar görmekteyim sayın silly. Siz iflah olmaz bir romantik, kötekten anlamaz bir sillycik, laftan anlamaz bir poetciksiniz.
Karamel, bonbon ve çukulata diyorum efendim.
anlamadim, bi’ kere daa okiim.
Ben de pek fazla bir şey anlamadım ama plumprune’in yazdıklarını keyifle okuyorum, sillypoet de onunla iyi bir uyum tutturmuş.
siz bitmemişsiniz efendim, filizlenmektesiniz. Tatlı sözleriniz için teşekkür ederim. Aman dikkat, sayın baby duymasın, sizi de beni de tefe koyar. Maddeler ve ahkamlar arası zigzag yaparsanız kesin anlarsınız. Pek de karmaşık şeyler söylememekteyiz. 🙂
o tatlı şeylere kanmak yaratığın doğasında var. narin bir davet; ateş mi vardı ki kesilecek. bu bir düzen gibi geliyor. yazan herkesle tanışılıyormuş, ortalık şenlensin diye böyle bir hile-hurda çevirilmiş sanki; başta da çocuk! misketlerinin hepsini göçmen kuşlara, beriki çocuklara dağıtmış, topacını “zaten koku almıyor” diye burnuna çakmış, niyeti bile yokken maksadını aşmışmış çocuk. oynanılan oyuna isteseniz de gelemezsiniz bu yüzden ihtimal. misketlerini atmış çocuk, oyun ortadan kalkmış.
nazik davet… şeker hastası çocuk, yerlere kadar eğilip reveransla teşekkür edecek, “teşekkürler, ben yersem ölürüm” diyecek. belki cisminden üryan, herkesin koyduğu, iyi sakladığı, bulamadığı yerdedir o. kolay zaferleri sevenleri sevindirdiğine, kemerleri süslediğine sevinmektedir o…
bir paçavra, kimseleri uğruna savaşmaya sürüklemez, kimseyi incitmez; ama rengi yerindeyse kedi merdiveni bile yapılır ondan. bir gün günü gelecek, kemerdeki o kedinin gözünden mürvetinizi görecek; sizin için de sevinecek…
hayret! ne ince bir davet, siz o tatlı şeyleri afiyetle yerken, sakin sakin tebessümle seyredilecek; “bir ver, beş al gülüm” denilecek.
nasil da yenilgiyi hazmetmemekte o romantik yureginiz, once itiraf, sonra pes etmek derken, acik boyacilik yapmak ne diye? Masuscuktan yenilmissiniz, cocuk oyunumuzun esas oglancigi olarak beni sevindirmissiniz, kemerimi suslemissiniz, sekerlerimi reddetmissiniz, beni kendi dunyanizda sozde memnun etmissiniz… Bu masum oyun ciddiye donecek bu gidisle, sanirim kafatasi avcisi kemerine gercek sus istemekte. Istesem de gelemeyecegim oyunun kurgusu bastan cizilmis, esas oglan birden bas kaldirmis, senaryoyu bertaraf etmis; demis ki “kanmayiniz sozlerime, bu bir tiyatro sahnesi ozunde, seyrettiginiz hersey bir kurmaca, plumprune hanimin rolu de bol keseden uydurmaca.” Bu oyun bozanlik, bu yediremeyis niye? Sanirim ciddi ciddi ruhunuz ezilmekte. Misketleri atan cocuk gercekten niyetini asmis, bu yuzden misketleri atmakla kalmamis, perdeleri kapatmis, yeni bir perde acmis. Kulisi gozler onune sermis ustelik, esas oglan rolu disindakileri hic ciddiye almamis. Bir oyunbozanlik ki sormayin, esas kizi bile saskinliga ugratmis. Ama severmis kafatasi avcilari surpriz sonlari, ozellikle birden olanlari. Tek kusuru boyun egmemekmis olan bitene, alkislari beklemek ve susmak yerine, cocugu o da ele gune anlatmak istemis tum gercekleriyle. Esas oglanin soylediginin tersine, kolay zaferler ozunde pek sevilmemekte. Zorlamis esas oglan, azicik da hileye kacmis. Cunku olusturdugu karakter, oyunda bile asik atmaya cesaret edememekte sozde sevgiliyle. Hemen maskeler atilmis, birden haykirilmis: “Ben bu degilim, aksine karsi cins yenilmekte!”
Sn. silly’de bir babacanlik, bir sevgi yumagi havasi hakim ki sormayin. Murvetim gorunecekmis kedinin gozunden, hatta sevinecekmis gayet icten, buyuk bir olgunlukla izleyecekmis kenardan koseden. Ne buyuk incelik yarabbi, sayin silly yine bol keseden atmis.
Seker yiyemezsiniz sayin silly, bu oldukca aleni. Iste sirf bu yuzden yemeyi goze alamadiginiz sekerleri, reddetmek en iyisi. Seker hastasi olmak aciklamaz halet-i ruhuyenizi; maalesef siz cekingen ve urkek, cesur gorunen bir odlek, oyun bozan koca bir bebeksiniz.
Bu sahneye de uyum saglarim efendim, siz yeni kurgunuzla buyrunuz, biz de bu oyunda kendimize bir rol buluruz.
gerci bizi takip edenler bilmekte, culdesac ve ben kardesiz. Buyuk bir hata ile disari cikip kendi adima hafife girmeden ahkam kesmisim. Imza hatalidir, bir yukaridaki ahkam tamamen bana aittir, hatam buyuk biliyorum, sayin silly affiniza siginiyorum…
anlaşılmaktadır ki, zaten öngörülen maksadını aşmak vakkası bütün gerçekliğiyle yaşanmıştır. bu hazin kazanın incelemesini yapmak, dil döndüğünce boyna kolye, burna küpe olmuştur.
kaza analiz raporu
sefer: misket, gazoz, karamela
– o tatlı şeylere kanmak yaratığın doğasında var.
* kanmak kelimesi seçilmiş; oysa sevmek denseydi, ilk negatif öge ortadan kalkacaktı. bu durumda tatlı şeyleri sunan değerli kişi kendisini, ütücü(ütmek), kandırıkçı gibi hissettiği için, bol katkılı bir deterjan kadar olmasa da, bir miktar köpürmüştür. ayrıca, ilk negatif öğe ortadan kalkmadığı için, o artık ikinci negatif ögedir çünkü, yazının başlığındaki misket, gazoz ve karamela, atfolunan yazının sonundaki karamel, bonbon ve çukulata üçlemesini ti ye almış gibi görünmektedir. aslında çocuğun anneannesinin de dediği gibi bu fikrin “aslı astarı yok”tur.
– narin bir davet; ateş mi vardı ki kesilecek.
* yazar tatlılarla cümlelerine son veren bir diğer yazara, kibar, ölçülü ve fakat ortam ve jargon itibariyle oldukça donuk yaklaşmıştır. bunun bir ateşkes istemi mi olup olmadığını, kendisinin ateş olmadığını sandığı için bu durumu garipsediğini belirtmiştir. evet, şeker verilmiştir, daha ne verilsin. buranın köpük düzeyini artırması kaçınılmazdır.
– bu bir düzen gibi geliyor. yazan herkesle tanışılıyormuş, ortalık şenlensin diye böyle bir hile-hurda çevirilmiş sanki; başta da çocuk!
* bu cümlelerin başında yazan, kendisine bir komplo kurulduğundan şikayet eder gibi başlasa da, son kelime, yani çocuk, yazanın hikaye kahramanını tanımlamak için kullandığı kelimedir. alınacak, gücenecek bir şey yoktur. ve hatta kendine kızmaktadır.
– misketlerinin hepsini göçmen kuşlara, beriki çocuklara dağıtmış, topacını “zaten koku almıyor” diye burnuna çakmış, niyeti bile yokken maksadını aşmışmış çocuk.
* çocuğun”yani yazanın”, oyun, eğlence kaynağını, ümidini hafiften yitirmiş, ya da bir nedenle -kırgınlıktan, yorgunluktan- başkalarına vermiş, beceriksiz ya da eksik olduğunu belirttiği bu cümleciklerde çocuğun muzdarip olduğu bellidir. özellikle topacını da burnuna çakınca, oynayacak hiç bir şeyi kalmamıştır çocuğun -top, çember ve ipi dışında, ancak bunlardan söz edilmediğine göre zaten olmadıkları düşünülebilir-. son cümleden aslında bu kadar ileri gitmeye niyeti olmadığını, pişman olduğunu; önceki cümlelerden ise artık yapabilecek bir şeyi olmadığını anlıyoruz. bu bir iç sorgulamadır, kimselerle ilgisi yoktur. belli ki, bir sonraki cümlenin anlamını pekiştirmek için tasarlanmıştır.
– oynanılan oyuna isteseniz de gelemezsiniz bu yüzden ihtimal. misketlerini atmış çocuk, oyun ortadan kalkmış.
* yazan tekrar üstüne basarak, hayran kitlesi kazanmak için yapıldığı iddia edilen, ince çocuk, kırık kalp, hassasiyet ve “ayyy canıııımm!” oyununun olmadığını savunmaktadır. bunu anlatmak için bir üst paragrafta açıklanan bir araba lafı en az dört ata bağlayıp hafif sokaklarına salmayı denemiş. belli ki olmamış.
– nazik davet… şeker hastası çocuk, yerlere kadar eğilip reveransla teşekkür edecek, “teşekkürler, ben yersem ölürüm” diyecek. belki cisminden üryan, herkesin koyduğu, iyi sakladığı, bulamadığı yerdedir o. kolay zaferleri sevenleri sevindirdiğine, kemerleri süslediğine sevinmektedir o…
* burada önce bir kabullenme sonra da kibir seziliyor. “bu fikre kapılanlar daha dünkü çocuktur” havası yok mu? var.
– bir paçavra, kimseleri uğruna savaşmaya sürüklemez, kimseyi incitmez; ama rengi yerindeyse kedi merdiveni bile yapılır ondan. bir gün günü gelecek, kemerdeki o kedinin gözünden mürvetinizi görecek; sizin için de sevinecek…
* burada da önceki paragrafın ana fikri sürmekte. bu babacanlık, böyle yaklaşımın bu çağda, özellikle tanımadığınız birinden gelmesi katiyen mümkün değil. bunu yapan insan olamaz. ya sapıktır, ya hırlıdır, ama kesin bir şeydir.
– hayret! ne ince bir davet, siz o tatlı şeyleri afiyetle yerken, sakin sakin tebessümle seyredilecek; “bir ver, beş al gülüm” denilecek.
* eğer yukarıdaki paragraflar olmasaydı, burası belki “siz kabullenmenizle takdirimi kazanıp şekerleri hak ettiniz, aferim” şeklinde sergilenmiş mesaja karşı, “ah seni kerata, laf da çevirirmiş” şeklinde anlaşılabilirdi. ancak bir önceki paragrafla birlikte düşünülünce, tansiyonu yükseltmiş, ve hatta köpüğü evyeden taşırma düzeyine getirmiştir.
şimdi yukarıdaki yuvarlak hatlı açıklamalar ışığında, kazanın cereyan ettiği ikinci hareketli cisimi, akıl erdiğince algılamaya çalışalım.
sefer: Ah be silly
– nasil da yenilgiyi hazmetmemekte o romantik yureginiz, once itiraf, sonra pes etmek derken, acik boyacilik yapmak ne diye? Masuscuktan yenilmissiniz, cocuk oyunumuzun esas oglancigi olarak beni sevindirmissiniz, kemerimi suslemissiniz, sekerlerimi reddetmissiniz, beni kendi dunyanizda sozde memnun etmissiniz…
* evet, mazbatanın diğer mesajlarda olduğunu belirterek, olayın yenmek yenilmekle ilgisinin araştırılmasında faide olabilir. bir kere oğlan ve çocuk arasındaki algılanma farkını bil elimizde tutalım. kendimize soralım, baştan beri bu çocuğun bir oyun oynadığı yüzde yüz doğru mudur? karşı yazıt sahibi bu konunun ısrarla üstünde durmuştur. oysa Ayran kitleleri, saf, temiz havaları sadece “olmak zorundadır”. eninde sonunda bu kişi hak yoluna baş koymuş değildir ki, oyunsuz olsun. -ki bunlar illa ki ayak oyunu olmak zorundadır, değilse bu kişinin burada ne işi vardır, neden evinde oturup uslu uslu televizyon seyretmemektedir, vb…-
– Bu masum oyun ciddiye donecek bu gidisle, sanirim kafatasi avcisi kemerine gercek sus istemekte.
* kendilerine latife yapılarak, sonradan hoşlarına gidince de “e olabilir” denilerek sarfedilen bu kemer süsleme metaforunun, bir anafora dönüştüğü görülmektedir. kendileri bir avcıdır ya da değildir. bu konu dışındadır.
– Istesem de gelemeyecegim oyunun kurgusu bastan cizilmis, esas oglan birden bas kaldirmis, senaryoyu bertaraf etmis; demis ki “kanmayiniz sozlerime, bu bir tiyatro sahnesi ozunde, seyrettiginiz hersey bir kurmaca, plumprune hanimin rolu de bol keseden uydurmaca.” Bu oyun bozanlik, bu yediremeyis niye?
* işte muhakkak bir oyun varmış ve olmalıymış söyleminin devamı. “oyun yok, olamıyor hadi evladım gitti bitti!” durumundaki bir yaratık düşlerseniz, ki bu sözün sarfedildiği şahıs ana yazanıN kedisidir, alınma olmasın, -bir ihtimal- ortada bozulacak ya da gelinecek bir oyunun olmadığı ihtimali de çıkabilir.
– Sanirim ciddi ciddi ruhunuz ezilmekte. Misketleri atan cocuk gercekten niyetini asmis, bu yuzden misketleri atmakla kalmamis, perdeleri kapatmis, yeni bir perde acmis. Kulisi gozler onune sermis ustelik, esas oglan rolu disindakileri hic ciddiye almamis. Bir oyunbozanlik ki sormayin, esas kizi bile saskinliga ugratmis.
* esas kız varsa bile, esas oğlan yazaN değil, bir başkasıdır. lakin kız has kızdır -açıklama bölümüne bakınız-. esasen kendini anlatmayı beceremeyen yazaN, yukarıda bir noktada çocuk metaforuna sarılmıştır. bir ihtimal derdi halvet olmak değildir.
– Ama severmis kafatasi avcilari surpriz sonlari, ozellikle birden olanlari. Tek kusuru boyun egmemekmis olan bitene, alkislari beklemek ve susmak yerine, cocugu o da ele gune anlatmak istemis tum gercekleriyle. Esas oglanin soylediginin tersine, kolay zaferler ozunde pek sevilmemekte.
* katiyen katılınması mümkün olmayan kafatası avcısı ibaresi yerine, karşıt yazar dersek; karşıt yazar burada yazaN ı ifşa etmek istiyor. yazaN kendisinin aslında yıllar önce kaybettiği kardeşidir. bu açıdan kürek kemiğindeki benini bile bilmektedir. öte yandan karşıt yazar baştan itibaren sergilediği düzey ve tartışma yöntemiyle, yukarıda da bazı yazarların yorumlarından da anlaşılacağı gibi taktir toplamıştır. dolayısıyla kolayı seven olmadığını önceden de göstermiştir. -tafsilat için açıklama bölümüne bakınız-
– Zorlamis esas oglan, azicik da hileye kacmis. Cunku olusturdugu karakter, oyunda bile asik atmaya cesaret edememekte sozde sevgiliyle. Hemen maskeler atilmis, birden haykirilmis: “Ben bu degilim, aksine karsi cins yenilmekte!” Seker yiyemezsiniz sayin silly, bu oldukca aleni. Iste sirf bu yuzden yemeyi goze alamadiginiz sekerleri, reddetmek en iyisi. Seker hastasi olmak aciklamaz halet-i ruhuyenizi; maalesef siz cekingen ve urkek, cesur gorunen bir odlek, oyun bozan koca bir bebeksiniz.
* başta kendileri zaten bunun bir oyun olacağını, böyle bir şeyin olmayacağını belirmişlerdi. lakin yazaN oğlan çocuğu, ya da kız çocuğu dememektedir gelinecek oyun gafletinden uyanmadan önce. sade çocuk cinsiyetsiz bir şey olabilir mi? bu durumda bu çocuğun cinsi diye bir mefum olmasa tartışmanın bir yerinden sonra, oyun, ve burada adlarını anamadığımız pek çok *sadece cinsiyet* üzerine kurulmuş özel ve tüzel nesneler ve hareketler, o zaman yenemeyen şeker “çamur yapmaktan” daha nadide anlam içerebilir mi? bu durumda cesur görünmek… önemli nokta şudur. ana yazıda cesaretin C si bile yoktur efenim. bir şey yapılmıştır, bir hikaye anlatılmıştır. ana metafor kandil çoklanarak, “her kandile girilsin! yanmak için” denmemiştir. zaten bu cesaretten de sayılmamaktadır değersiz yazaNın ödlek göğnünde. dayak yemiş olabilir. bu yüzden dalağı yırtılmış olabilir. akabinde hipoglisemi geliştirmiş olabilir. tedavisi henüz sona ermemiş de olabilir. ayıp mıdır? bu süreçte dalak nakli yapacağım diye -daha önce belirtilmeye çalışıldığı gibi- sağlam dalaklı bir donör-bir karşı cins- arayışına da girmemiş olabilir. mekruh mudur? hem kocadır, hem de bebektir; KOLAYCA şekeri yese, siz o olsanız bu ne demektir? -açıklama bölümü lütfen-. belki, size ayıp etmiş demektir.
– Bu sahneye de uyum saglarim efendim, siz yeni kurgunuzla buyrunuz, biz de bu oyunda kendimize bir rol buluruz.
* ışıkları kim söndürdü? buralarda bir yerde bir sahne olmalıydı elbet. kesin bir oyun içinde olmalıydık.
açıklama
bir buhran yazıtına-ki becerilemediğinden eminiz-, elini kolunu sallayarak, fakat içten bir şekilde çıkagelmiş, bu gelişi tavır ve ifade düzeyiyle belirtmiş bir çocuk. bilemiyorum aradıkları eğlenceyi bulabildiler mi ancak; oyunbozan koca bebek zırlamaya başlamadan önce; yukarıda görülen yörüngede götürülen kah güneş, kah karla karışık sohbetlerin *yalnız insan*dan başka bir amaca hizmet ettiği kesindir. yazaN, artık izninizi isteyerek özüne, 1. tekil şahsına dönecektir. dönmüştür. döndüm.
tabi ki ifade ve içerik bütünlüğü her zaman örtüşmek zorunda değil. hatta bu en zor zanaatlardan birisi olmalı. bu sebeple, şöyle başlamış böyle süregelmiş belli anlık engellerden etkilenmiş bir oluşumu tutup da en ucundan sündürmek haksızlık olur. yani gidip de iddia makamının kafaderisi kemer nesneleri üzerindeki bir önceki mesajıma karşılık, “yaparsam ben yaparım, başkası yapmaya kalkarsa canını yakarım” yaklaşımı rahatlıkla şu şekilde yorumlanabilir:
* kendileri bir tanrıçadır, bizler ölümlü ve yarıölümlüler boyun eğip gönüllerini hoş tuttuğumuz sürece “şeker de yiyebiliz”. örneğin bir dindeki en büyük günah, tanrıya tanrılık taslamaktır. inkarın bile bunun yanında esamesi okunmaz…vb…
yukarıdaki önermenin detaylı açıklanması gerekmektedir. ancak böyle bir yorumu yapmanın yanlış olduğunu belirtmiştik. bu durum, kendilerinin “süpriz son”, ya da “sahne değişimi” şeklinde adlandırdıkları, belki, grurlarını okşayan, yumuşak bir adamın boyun eğici tavrından, dolayısıyla belki “esas avcı” durumuna düşen bizden kaynaklanmaktadır. etme bulma, ekme biçme ilişkilerinin beklenen yansımasıdır. lafı daha da uzatmak istiyorum. ancak zaten birden değişen hava durumunda her an çarpılabileceğimiz için son bir cümleyle kesip, gerekirse devam etmekte fayda var.
sevgili prune,
hayran toplamaya, size ya da başka birine yazılmaya çalıştığım, bir oyun oynadığım yok. eğer olsaydı, şekerimi alır gün batımına doğru yalayarak giderdim. ikinci nokta ise, eleştriler olgunlaşmaya başlamadan çıkardığınız şekeri almaya elim varmadı. çünkü alsaydım, günlüğü kapatıp gitmek icap edecekti. gerçi bu noktadan sonra da bir şey yazılacağı var mı yok mu bilemiyorum. varsın olmasın. bunu göstermeliydim. tam beceremesem de, en azından “bir şeyler yanlış” diye sızlanan iç sesimi kestim. bir diğer nokta da, kadın, erkek, tanrıça, oğlan, çocuk, kız ve aslen siz üstüne. rica ederim iş aşka geldi mi gaddarlaşan, erkek kadın terazileyen tarzınızı yapılan sohbetin içeriğine göre biraz hafifletiniz. çoluk çocuk da bu kadar abartılınca zaten yampiri yumpiri televizyon imajlarından edindiği fikirlerin organize ederken şaşırabiliyor.-bununla ilgili çok hayati bir kaç anımı da bilahare hafif sınırlarında dilim döndüğünce yazmaya çalışacağım-
not: ey okuyucu! bu yazıda geçenleri
bu linkte incelenen anlamlarla da işlemek mümkün. son bölümde, ağzımdan çıkanı kulağımın olabildiğince duyduğunu, ve lafların altına ikinci anlamlar gizlemediğimi özellikle bilmenizi isterim.
örn:
– sevgili prune demek.
* ahh bi sevgiliiim olsaaaa demek değildir.
ömrü hayatımda, bu kadar hatayı bir araya toplayan, böylesine dağınık, böyle lafebeliği yapılan bir yazıya sadece bir kaç kez rastladım. bu da numunelerden biri oldu. dağınık düzen, çalakalem, binbir türlü düşüklükle ortaya çıkmış bir “şey”. sırtçantasını toplayıp efendi efendi gitsinler. yonsa kendilerinin “hakkını bayram etmek” zorunda kalacağım. kimin mi? benim, o ben için geriye sayım başlasın, tantana ve artistik yapılmasın. en iyisi kimsede nahoş anı bırakmadan çekip gitsin; helalleşip çekip gitsin. gelecek yazıyı dört gözle bekliyorum. sonra da müsadenizi istiyorum. kendi söylediğinden kendi şaşıran en şaşkını, en aptalı yaşıyorum. bu şey günlüğümmüş; kaç günlüğüm müş? yumuşatma sanılmasın, ya da ne sanılırsa sanılsın, gelecek pasaja etkisi olmasın.
hoşçakalın.
Bu da ne demek şimdi, Sahneleri terketmeden önce insan bir sorar değil mi? Oyuna ne diye başladık, siz ne demektesiniz? Siz gerçek bir oyun bozansınız. Yazdığınızı beğenmediniz diye çekip gitmek olur mu? Bu benim size yakıştırdığım ödlekliği onaylayan pek ala bir ahkam olmuş. Beğenmediğiniz yazınıza takacak kulp, yapacak ukalalık bulmakta zorlanmaktayım ben, ha pes ettim edeceğim derken, siz kendi ellerinizle teslim olmuşsunuz. Yok, yok, ben böyle bir zaferi kabullenemem. Üstelik sizi ben davet ettim, ancak ben kovabilirim. Bu ne büyük terbiyesizlik! Size tanrının akıl fikir vermesini dilerim. Bırakın artık bebekliği de lütfen arenaya geri gelin. Kızdırıyorsunuz beni, olmuyor böyle. Yola gelin hemen, ben şöyle oldu, böyle oldu dinlemem, bu küstahlığınızı da sanırım kolay kolay affedemem!
efendim,
gidiyorum diye af dileyen, alttan alan olmadı; size bir şey demedim, kendime dedim, lakin oluşunuzdan bağımsız bir hainlik bir vurdumduymazlık içinde olmam hiç hoş olmaz haklısınız. arenadayım; -bekleyeceğimi de söyledim ama, orasını sansürlemişsiniz sanırım-; sonu her neresiyse oraya kadar… buyrun;
çünkİ ben bir turp adamıyım, çöpe gidilecekse de sıkılmadan bıraktırmam… ondan sonra giderim… beni kimse tutamaz…
Pazar günü yazdıklarına benden yanıt beklemediğini düşünerek bir şey yazmadım ama… İddialı görünmek istemem ve eminim nick’im sana pek fazla güven vermiyordur, fakat ben yanındayken hiç bir şeyden korma demek isterim. Korkma. Ve ben tefe alınmaktan hiç korkmam. Ve hala sillypoet’le yazışmalarınızı okumaktan büyük keyif alıyorum.