Geçen hafta çok bunlaımlı geçti benim için. İç muhasebeler bitmiyor ki bir türlü. Evden pek çıkmadım. Bir şey yapmadım. sonra denk geldi faaliyetlerim tavana vurdu ama mutluluk yok. Sinema, arkadaşlar hiç biri yaramadı ki…

Haftaiçi boyunca yavuklum işim var diye ekti durdu. Sinirlendim biraz.

Tesadüfen “Femme Fatale” filmine davetiye geldi. Gitmem gerekiyordu. Senelerdir MaxiM olsun, Victoria’s secret katalogları olsun ağzımın sularını akıtan aşık olunacak kadın Rebecca Romijn’in filmiydi bu.

Aslında gitmeyecektim Antonio Banderas’ın oynadığı filme para kazandırmamalıydım. Ama davetiye olunca reddedemedim.

Tek başıma gitmek istemediğimden eski dalgamotorlardan birini aradım. Garip oldu biraz. Çehresi değişmiş. Saçlar gitmiş falan. Neyse 2 büklü şekilde balkona oturdum. Zaten takım elbiseyle rahatsızım işten gelmişim bir de üstüne daracık koltuklar. Mihmandar hanım çıktı sahneye, “Bildiğiniz gibi bu bir Antonio Banderas filmi” dedi. Köpürdüm. Ne alâkası var? “Bilmemkimin filmi” tabiri yönetmen için kullanılır. Bir de sinema işinde olacak, hıh!

Neyse işte Amerikan usûlü bir film-noir yapmış Brian de Palma. De Palma filmi olarak haliyle ağır aksak gelişiyor. Sıkıcı derdim ama, Romijn’in vücudunu sergilemesi bir yana, sadece gözlerine bakmak bile yetiyor. O ne göz yahu, içinde okyanus derinliklerinde kaybolmuş gibi oluyorum. Derin, derin, daha derin. O kadar güzel ki; yani iç çamaşırlarıyla ekranda cirit atarken bile aklıma seks gelmiyor. Böyel bir estetik güzellik herhalde Ingrid Bergman’lı, Sophia Loren’li dönemlerde kaldı. İçim eriyor bakınca. Evlene evlene de gidip Jon Stamos’la evlendi yahu. Hani vardı ya, “Full House” dizisindeki Jessie Dayı. Romijn bir dönem “Just Shoot Me”de Finch’in karısı rolündeydi, ki bu dönemde Finch’e karşı geçici bir kine sahiptim.

Değişik bir film diyemem. Aslında film zayıf. Ama biraz beyin cimnastiği yaptırıyor insana.

cumartesi sabah 7 yaşındaki öğrencime ders verdikten sonra amacım, geçen hafta rallicilik oynarken dağıttım klima gaz haznemi yaptırmaktı. Ancak kader beni izinli asker arkadaşımı görmek için karşıya geçirdi. Karşıya geçerken arabasal ekibimden bir arkadaşa denk geldim. Madem öyle beraber geçelim dedik. Önce Şaşkınbakkal’da Schlotzky’s’e uğradık. İyi ki gitmişim aylardır görmediğim kuzenimi görüverdim. İyi oldu. Yemek de yedim. Hakkaten bu adamlar güzel sandviç yapıyor. Doyurucu. daha sonra sıkılıp Moda’ya gittik. Yat yarışı vardı. Biri söylemişti. Kalamış-Sivriada 2 kere git-gel. Sosis rota dedi, ne demekse. Çay içip onu seyrettik. Askerlik geyiği yaptık. Ama hala bunalımdayım.

Akşam Profilo’da xXx seyredildi. Heyecanlı film. Ve film gene Prag’da çekilmiş. Son zamanlarda bir sürü Amerikan filmi Prag’da çekiliyor. acaip ucuza geliyormuş. Bütçe 10da 1ine iniyormuş. İyi en azından artık değişik ortamlar var filmlerde. Yalnız Prag filmlerinde gece çekimleri çok seviliyor. Gotik ortam ya. Neyse xXx’i anlatmayayım. Ama Corvette sahnesinde üstü açık Ford’u kullanan ve xXx’in evinde rampada kaykay yapan adamadikkat. Ha, bir de evdeki sarışın zenci hatuna dikkat.