bildirgec.org

brian de palma hakkında tüm yazılar

The Black Dahlia (2006)

queennothing | 26 March 2011 12:41

Elizabeth Short, 29 Temmuz 1924 tarihinde Amerika’da dünyaya geldi ve 23 yaşındayken akıl almaz bir şekilde işkence görerek hayatını kaybetti. Siyah makyaj yapıp, genellikle siyah kıyafetler giyen Short, Amerikan medyası tarafından ‘Black Dahlia’ (Siyah Dalya) olarak anılmaktaydı ve haatı, yazar James Ellroy tarafından kaleme alındı. Ellroy’un biyografi kitabından uyarlanan sinema filmi “The Black Dahlia“, 2006 senesinde vizyona girdi.
1940, Amerika doğumlu yönetmen Brian de Palma tarafından çekilen filmde Amerikan aktör Aaron Eckhart, aktris Scarlett Johansson, Josh Hartnett, Hilary Swank, Mike Starr, Mia Kirshner ve Fiona Shaw rol alıyor.
50 Milyon Dolar gibi devasa bir bütçeyle çekilen film, seyirci ve eleştirmenlerden düşük not aldı. Orjinal süresi 2 saat olan yapım, Amerika’da ve Bulgaristan’da çekildi.

Sinema Tarihinin En İyi Oyuncularından Biri: Robert De Niro

24black mamba24 | 18 May 2010 11:38

Robert De Niro
Robert De Niro

Oyunculuk yaşamı süresince unutulmaz karakterleri taşıdı beyazperdeye, hatta zaman zaman kendi kişiliğini bile bu karakterlerde eritircesine. Düşsel kahramanlar, romanların sayfalarında, satır aralarında yaşamaktan kurtuldu, onunla ve onun bedeniyle can buldu yaşamın bir parçasıymışcasına. Artık onlar da bizlerden biriydi, Robert De Niro sayesinde.
Canlandırdığı tüm karakterlerde onun eşsiz oyunculuk gücünü, onu ötekilerinden ayıran farklı oyunculuk tekniğini görmek olanaklı. O kendisine adeta bir armağan olarak sunulan bu yeteneğiyle, kuşağının en iyisi olarak biliniyor ve bunu da fazlasıyla hak ediyor.

“Benimle mi konuşuyorsun? Evet benimle konuşuyorsun” diyor De Niro aynanın karşısında, bedenini sunacağı karakterlerden birine doğum sancısı çekerken. O şimdi “Taxi Driver”daki Travis Bickle. Ve Travis sert bir adam olmaya çalışıyor. De Niro da biri olmaya çalışıyor, çılgın biri, yani Travis Bickle. Ve bu çabaları da boşa gitmiyor. De Niro aynanın karşısında çok uzun zaman harcıyor daha başka karakterleri de yaratabilmek için.

Carrie (1976)

queennothing | 03 August 2009 13:12

Dünyaca ünlü gerilim / korku yazarı Stephen King‘in, 1974’te çıkan ilk romanı “Carrie“, New Jerseyli yönetmen / senarist Brian De Palma‘nın yönetmenliği ve Lawrence D. Cohen‘in düzenlemeleriyle, 1976 yılında “Carrie” adıyla sinemaya uyarlandı. ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ve ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’ dalında Oscar adayı olan filmde, Oscar Ödüllü aktris Sissy Spacek, “The Hustler“dan tanıdığımız aktris Piper Laurie, Amy Irving, William Katt, Betty Buckley, Nancy Allen, P.J. Soles ve ünlü aktör John Travolta yer alıyor.
Margaret White, aşırı tutucu, ‘ahlak’ ve ‘din’ anlayışı katı ve insanların yaşadığı ‘normal’ hayatı ‘günah’ sayan, paranoyak bir kadındır. Kızı Carrie, annesinin takıntılarının farkında, diğerleri gibi ‘normal’ bir hayat yaşamak isteyen bir gençtir. Annesinin yasaklarına uymak zorunda kaldığı için asosyal bir kız olan Carrie, herkes tarafından küçük görülüp, yalnızlığa terkedilmiştir. Her şeyi olduğu gibi, ‘kadın olmanın’ anlamını da tek başına kavramak zorunda kalan Carrie, sinirlenince ortaya çıkan ‘psişik güçleri’ olduğunu farkeder.

Scarface (Yaralı Yüz)

geppetto | 27 November 2008 14:51

Scarface
Scarface

Kübalı bir suçlu olan Tony Montana zor da olsa Amerika’ya yerleşir. Küçük bir suçlu olan Montana hiç de küçük düşünmemektedir. Bir suç imparotorluğu kurmak ve onun başına geçmek en büyük hayalidir. Hırslı ve cesur bir kişiliğe sahip olan Montana, tez zamanda dikkatleri üstüne toplamıştır. Fırsatları çok iyi değerlendiren Montana, sonunda “Büyük Patron” olmayı başarmış ve her türlü pis işe bulaşmıştır. Ama şiarı “Dünya Benim!” olan biri için büyümenin sınırı olmayacaktır. Filmde Al Pacino mükemmel bir oyunculuk sergilemiş, o karakter için en uygun kişi olduğunu kanıtlamıştır.
Al Pacino – Tony Montana
Steven Bauer – Manny Ray
Michelle Pfeiffer – Elvira
Brian DePalma – Yönetmen

Yönetmen, yani yöneten insan

Razielz | 16 May 2008 14:43

Film izlemeyi aklımızdan geçirdiğimiz zaman yapabileceklerimiz arasında : sinemaya gitmek, cd-dvd’den izlemek, internetten indirmek veya tv’den izlemek gibi seçenekler bulunmaktadır.
Evde otururken canımızın sıkıldığını hissettiğimizde televizyonu açıp, kanallar arasında zapping yaparken denk gelen herhangi bir filmi izleyebiliriz veya önceden tv dergilerinden gördüğümüz bir filmi bekleyip izleyebiliriz.
Evde tv’den film izlemek açıkçası benim yıllardır yapmadığım bir şey, çok severek izlediğim tv-dizilerini bile artık tv’den izlemiyorum. Reklam arası, tv’nin ses kalitesi, çevre şartları (çoluk çocuk, anne, baba, misafir) gibi engelleyici faktörlerden dolayı evimde film veya dizi izleyeceğim zaman bilgisayarıma yöneliyorum. Güzel bir ses sistemi, büyükçe bir monitor, kaliteli görüntü(DVD, HD) ve yüksek hızlı internet(veya cd-dvd’ler) yeterli oluyor.
Ama sanıyorum çoğunuzun bana katılacağı gibi film izlemenin en zevkli yeri sinemadır. Atmosfer, ses sistemi, dev ekran, patlamış mısır (içimde her ne kadar yiyenleri öldürme hissi doğursa da), bileti ikiye bölen eleman, fenerle yer gösteren eleman sinemada film izleme keyfini artırır. Aslında şimdiye kadar kısaca anlattıklarım çok farklı bir konu olarak yazılabilir, işlenebilir ama benim değinmek istediğim konu biraz daha öncesine dayanıyor.
Film izlemeye karar verdikten sonra ilk aşamayı geçmiş bulunmaktayız, ikinci aşamada ise (ki en önemli aşamadır kendileri) izleyeceğimiz filme karar vermek.
Karar verdikten sonrası malum ama filmi seçerken neye göre seçiyoruz?
Bazılarımız oyunculara göre, bazılarımız son çıkan filmleri, başkaları filmlerin ratinglerine bakarak seçerler. Peki siz hangisine göre izleyeceğiniz filmi seçiyorsunuz? Bu faktörlerin biri veya hepsi etkili olabilir tabi ama çok önemli başka bir faktörü daha eklemek istiyorum: Yönetmen.
Bazılarımız için en önemli etkenlerden biri olan yönetmen kriteri bazıları için hiçbir şey ifade etmeyebilir.

Örtülü Gerçek / Redacted (2007)

hdmirbs | 12 April 2008 15:28

Örtülü Gerçek / Redacted (2007
Örtülü Gerçek / Redacted (2007

ABD’nin askeri politikası hakkında eleştirel bir Hollywood filmi çekilirse ve Amerikalı eleştirmenler filmi cesur tavrı için yere göğe sığdıramıyorsa, yine de filmle ilgili heveslenmeden önce temkinli olmak gerekir, zira biliriz, abartırlar. Aksi halde, yani Amerikan sinema basını filmin tavrını yavan bulduğunda ise, o filme karşı pek bir umut beslememek yerinde olacaktır. Redacted’ın kokusu da burnumuza bu olumsuz şekilde ulaştı. Tamam De Palma büyük yönetmen, sinemanın en büyük ‘yaratıcı arakçı’larından biri, ayrıca kenarda Casulties of War (1989) gibi bir savaş filmi var, ama De Palma‘nın politik ufkumuzu genişletebileceğine dair hiçbir delil yok elimizde zaten. Film, halka yansıtılan gerçekliğin kaygan zeminiyle ilgili bir şeyler söylemek üzere yola çıkmış, ancak ahlaki ve etik yaklaşımı biraz zayıf bulunmuş durumda. Türkçe’ye ‘Tashih Edilmiş’ olarak çevrilebilecek Redacted, gerçeklik meselesini gündeme getirebilmek üzere birçok kaynağı birden kullanıyor. Amerikan ve İslamik kaynaklı web siteleri, amatörlerin çekimleri veya televizyondan alınma görüntüler de filme dahil. Redacted‘ın ana kişileri, 2006’da Irak’ta içinden bir grup askerin 15 yaşında Iraklı bir kıza tecavüz edip ailesiyle birlikte öldürdüğü müfreze (Hatırlayınız: Casulties of War). Amerikan savaş filmlerindeki klasik tiplemelerin es geçilmediği bir karakterler galerisi var filmin. Oyuncuların çoğunun ilk uzun metrajlısı.

İlgili Bağlantılar :

Redacted

Siradanbiri | 03 September 2007 11:58

Dokunulmazlar ve Scarface gibi filmlerin Amerikalı yönetmeni
Brian De Palma’dan Irak’ta ABD tarafından yaşatılan vahşetin fotoğrafı niteliğinde bir film.

Gerçek bir olayı anlatan senaryoda, ailesi öldürülen 14 yaşındaki genç kızın abd li askerler tarafından tecavüz edilip yakılması sözkonusu.

kalabalıkta yalnızım

WeaponX-hafif | 23 September 2002 11:12

Geçen hafta çok bunlaımlı geçti benim için. İç muhasebeler bitmiyor ki bir türlü. Evden pek çıkmadım. Bir şey yapmadım. sonra denk geldi faaliyetlerim tavana vurdu ama mutluluk yok. Sinema, arkadaşlar hiç biri yaramadı ki…

Haftaiçi boyunca yavuklum işim var diye ekti durdu. Sinirlendim biraz.

Tesadüfen “Femme Fatale” filmine davetiye geldi. Gitmem gerekiyordu. Senelerdir MaxiM olsun, Victoria’s secret katalogları olsun ağzımın sularını akıtan aşık olunacak kadın Rebecca Romijn’in filmiydi bu.

Aslında gitmeyecektim Antonio Banderas’ın oynadığı filme para kazandırmamalıydım. Ama davetiye olunca reddedemedim.

Tek başıma gitmek istemediğimden eski dalgamotorlardan birini aradım. Garip oldu biraz. Çehresi değişmiş. Saçlar gitmiş falan. Neyse 2 büklü şekilde balkona oturdum. Zaten takım elbiseyle rahatsızım işten gelmişim bir de üstüne daracık koltuklar. Mihmandar hanım çıktı sahneye, “Bildiğiniz gibi bu bir Antonio Banderas filmi” dedi. Köpürdüm. Ne alâkası var? “Bilmemkimin filmi” tabiri yönetmen için kullanılır. Bir de sinema işinde olacak, hıh!

Neyse işte Amerikan usûlü bir film-noir yapmış Brian de Palma. De Palma filmi olarak haliyle ağır aksak gelişiyor. Sıkıcı derdim ama, Romijn’in vücudunu sergilemesi bir yana, sadece gözlerine bakmak bile yetiyor. O ne göz yahu, içinde okyanus derinliklerinde kaybolmuş gibi oluyorum. Derin, derin, daha derin. O kadar güzel ki; yani iç çamaşırlarıyla ekranda cirit atarken bile aklıma seks gelmiyor. Böyel bir estetik güzellik herhalde Ingrid Bergman’lı, Sophia Loren’li dönemlerde kaldı. İçim eriyor bakınca. Evlene evlene de gidip Jon Stamos’la evlendi yahu. Hani vardı ya, “Full House” dizisindeki Jessie Dayı. Romijn bir dönem “Just Shoot Me”de Finch’in karısı rolündeydi, ki bu dönemde Finch’e karşı geçici bir kine sahiptim.

Değişik bir film diyemem. Aslında film zayıf. Ama biraz beyin cimnastiği yaptırıyor insana.