Kadın neden aşık olur? Neden bir başkasına değil de o adama aşık olur. Bu aşk nasıl yıllar ve yıllar boyu sürer. VE EN ÖNEMLİSİ; NEDEN KADININ AŞKI BİR ANDA BİTER??Siz de eğer bunları merak ediyorsanız bu yazının devamını okuyun. Ve söylediklerimi lütfen düşünün…KADIN-ERKEK İLİŞKİLERİNDE GÜÇ DENGESİKadın ve erkek ilişkilerinde “güç” çok önemli bir dinamiktir. Güç kavramı, fiziksel güç, maddi güç, psikolojik güç, statü, yaşam gücü vb. birçok şekilde ifade edilebilir. İstinasız her kadın karşısındaki erkekte, gücün kendi kafasındaki tanımını görmek ister… Kimi kadın sevdiği erkeğin toplumsal statüsünün yarattığı güç halesinin etkisi altındadır. Kimisi fiziksel çekiciliğin yarattığı güce doğru çekilir. Kimi kadın ise erkeğin çevresini ve kendisini korurken yaydığı güç dalgalarıyla aşkını besler ve canlı tutar. Yaşam gücü, para kazanma gücü, cinsel güç, zor koşullara dayanma gücü, koruyucu güç, karizmatik güç, zihinsel güç, manevi güç…Tüm bunlar gücün farklı şekillerdeki tezahürleridir. Ve her kadın babasıyla olan ilişkileri doğrultusunda, bu tezahürlerden en az birini karşısındaki erkekte görmek ister…Babasının toplum içinde çok saygı gördüğünü gören ve babasının bu gücünün etkisiyle büyüyen bir kız çocuğu büyüyüp kadın olduğunda karşısında toplumsal olarak saygı gören ve sözünü dinleten bir erkek görmek isteyecektir. Ve en önemlisi, erkeğin bu gücü sürdükçe sobayı harlayan kömür gibi, kadının aşkını besleyecek ve canlı tutacaktır.İster bu fikre katılın, ister katılmayın, istinasız hiçbir kadın zayıf bir erkekle birlikte olmak istemez. Kadın erkekte en azından hayata tutunabilme gücünü görmek ister… Hayata tutunabilme gücü kadının o erkekle birlikte kendini güvende hissetmesine neden olur. Bu gücü karşısındaki erkekte gören kadın, hayatta her ne olursa olsun o erkekle birlikte üstesinden geleceğini içsel olarak bilir…Beyler, lütfen gücünüzü eşinize teslim etmeyin. Gücünüzü hiç kimseye teslim etmeyin. İlişkinizde mutlu olmanın en iyi yollarından biri gücünüzü mümkün olan en iyi şekilde taşımak ve bunu karşınızdaki kadına hissettirmektir.Eğer bu yazıyı buraya kadar okuduysanız, lütfen ilişkinizdeki güç dengesini bir gözden geçirin. Bunu yapmak, ilişkinizdeki sorunları görmenize ve çözmenize yardımcı olabilir.PEKİ KADIN ERKEKTEN DAHA GÜÇLÜYSE NE OLUR? PPEKİ ERKEK GÜCÜNÜ BİR ŞEKİLDE KAYBEDERSE NE OLUR?Bunların cevabı sonraki yazılarda…Sevgiyle kalın…
yorumlar
Kadınları ya da erkekleri kategorize etme masallarından bıkmadık mı ?…Biraz da ” insana” bakalım ne dersiniz?…Kapitalist senaryolar bizleri gerçeklerden uzak tutuyor ve de aldatıyor…
Sevgili koza68..Ben bu yazıda kadınları ya da erkekleri kategorize edici hiçbir “masal” anlatmıyorum..Bu yazı yalnızca kadın-erkek ilişkileri ile ilgili kendi gözlemlemlerimdir. Katılabilirsiniz, katılmayabilirsiniz, gülüp geçebilirsiniz ya da düşünmeye değer bulabilirsiniz ama bu yazının “kapitalist bir senaryo” olduğunu iddia etme fikrine, ben gülüp geçme hakkımı kullanıyorum. Bu yazı yalnızca psikolojik açılımlarla yorumlanabilir…Kapitalizm bu konunun çok uzağındadır. Umarım siz de her konuyu dönüp dolaşıp kapitalizme getirmeyi huy edinenlerden, herşeyden kapitalizmi sorumlu tutanlardan değilsinizdir..:) Tekrar görüşmek üzere…Sevgiler
yazınızın girişiyle, gelişmesini bütün olarak ele alırsak diyorsunuz ki, kadın genel olarak güce aşık olur; ya da aşkında en önemli faktör güçtür. bu, maalesef toplumumuzun genelini kapsayan bir tanımdır ve en altta, “ben bilmem, beyim bilir” ve en üstte, “o çalgıcı parçasıyla evlenmene müsaade etmiyorum” gibi sözlerle kendini gösterir. ancak olan, olması gereken değildir her zamanki gibi. kadın eğitimi ve mantık düzeyi ne olursa olsun, güce yapışan sinek olmaktan öteye gitmeli, kendi bireyselliğiyle, varlığıyla aşkı yaşamalıdır. bu olmazsa erkek kendi düzenini rahatça kuracaktır tabiki. yani kendi öyle yetişirse kızını da aynı şekilde yetiştirecek ve sonuçta ataerkil sistem kendini sürekli besliyecektir. işte bu nedenle siyaset, kadına gene genel anlamda muhafazakar olarak bakar. yanı kadın bu sistemde tutucudur. “beyim bilir”den öteye geçemez. ilerleyemez. toplum, kendini siyasetle anlatabiliyorsa ki öyledir, tutuculuk, o toplumun siyaseti olur. işte kadın toplumda bu nedenle de önemlidir. kendine yetemeyen ve başka bir güce muhtaç olan kadınların çoğunlukta olduğu bir toplum, aynı o kadınlar gibi, kendi öz gücü dışındaki güçlere bağımlı yaşamaya mecbur bırakılır.peki çözüm nedir. o işte çok zor. çünkü Türkiye gibi bir ülke, bu ahval içinde, hem kültürel hem sosyal hem de siyasi bir gelişimi kaldırabilecek durumda değil. zamanla olacak. bizim derdimizse şimdilik o zaman içinde Türkiye’nin Türkiye olarak kalabilmesi.bu kadar çok düşman içte dışta harala gürele çalışırken bunu(kadın hakları) başarmamız zor. amma uzun yazdım yahu. hem de kısalttığım halde.
Sevgili elisia…Öncelikle yazımı okuyup, üzerinde kafa yorduğunuz ve düşüncelerinizi paylaştığınız için teşekkürler. Durum şu ki ben olması gerekeni değil, “olanı” yazdım. Benim tezim kesinlikle kadının erkeğin gücü altında, kendi gücünden ve varlığından vazgeçerek yaşamasını gerektiğini söylemiyor. Aksine söylediğim şey şu ki, biz kadınlar olarak yüzyıllardır getirdiğimiz kültürel mirasın hala fazlasıyla etkisi altındayız ve bir erkeğe aşık kalmamızın en temellerindeki psikolojik süreçleri incelersek, “güç” ve tezahürleri hala çok önemli…Başka bir deyişle erkeğin gücü ilişki içerisinde bir tutkal işlevi görerek aşkın devamı sağlayan temel unsurlardan biri…Konunun kadın hakları, kadınların ezilmesi, kadının bağımlılığı vb. gibi yanları gücün kötü kullanımının örnekleridir ki bunlar bir başka yazının konusudur. Yazımı tekrar gözden geçirirseniz, kadın-erkek ilişkilerindeki güç unsurunun yalnızca aşkla bağlantılı anlatıldığını göreceksiniz…Sevgiler
hayvanlar arası ilişkilerde de, şu tez dillendiriliyor: Dişi, türün devamı için en güçlü erkeği seçer.
evet biz de bazı noktalarda hayvansal içgüdülerden yola çıkarak tercih yapıyoruz veya yaptırılıyoruz. wisdom, kadınların aynı zamanda hayata aldığı sorumluluklardan olan yükünü hafifletecek olan ve içinde biraz da babadan gördüğü erkek profilinden özellikler barındıran erkekleri tercih ettiğini söylemiş. bir kadının babadan gördüğü erkek profili göreceli olabilir ama güç konusunda zamanımıza baktığımızda koza 68 e katılmamak elde değil. yaşadım biliyorum. yaşadığım bir ilişki yüzünden tüm kızları aynı itham altında bırakmak değil niyetim ama üstten bakınca da aynı yargıya ulaşabiliyor insan. wisdom senin anladığın kapitalist kavramını merak ediyorum. kapitalizm sadece siyasi-politik bir kelime değil. matrix ve terminatör de bu makinelerdi, yüzüklerin efendisinde mordor’du… matrix te geçen revolution lafının alt anlamları buydu. terminatör de durum daha vahimdi. çünkü “rise of the machine” ile makineler tahtı ele geçirmişti. 4. filmi hala bekliyoruz ne olacak? Yüzüklerin Efendisi nde ise, Tolkien bir açıklamasında, bir gün kasabalarına birkaç fabrikanın kurulduğunu ve çiftliklerinin eski doğasını kaybettiğini işlerin kesatlaştığını söylüyor. Uzaktan fabrikaların tüten bacalarına baktığında ise, şuan filmini görmese bile Mordor un kızıl ve siyah dumanlı görüntüsü görüyordu. Çok dışarı çıktım nasıl toparlarım bilmiyorum ama, günümüzde kız alıp verirken, adayın cebinde anahtar ve kredi kartı sayısına bakılması hadi daha küçük masum ilişkilere baksak bile, ayrılma sebeplerinde şu lafların geçtiği açık. “Kusura bakma x, biraz daha gerçekçi olmalıyım. Sen gelecek vaad etmiyorsun. Daha işin bile yok. Seni seviyorum ama durum böyle…”Senin dediğin gibi kadınlar güçlüyü tercih ediyor. Ama bu, hayata egemen olan anlayışın, dişlilerinde ezilmiş dişilerin genel istatistiği. istisnalar vardır elbet, olması da sevindirici. Senin anlatmak istediğin güç, aşkı besleyen güç onu anladım eyvallah sağol bu iyi niyetine ama güçlü bir aşk idealindeki kadınların bile en son pes edip “çocuklarım sorunsuz, dertsiz büyüsün de, ben önemli değilim!” anlayışını kabul ettiği bir ülkede yaşıyoruz. Daha açıkçası ben anladım kadınları, hem de çok iyi anladım!
Sevgili buddhala…Güçten kastedilenin kredi kartı ya da cepteki anahtar sayısı olmadığını yazımda da belirtmiştim. Zira her kadının aradığı şey illa ki parasal güçte değildir hayatta…Ekonomik durumu çok da iyi olmayan bir adamın karısının adama olan aşkı da pekala güçlü bir aşktır ki bu ekonomik güçten değil, erkeğin kadını koruma gücünde, hayata tutunma gücünden vs. de kaynaklanabilir, ya da o ilişkinin doğasında olan gücün bir başka tezahüründen…Ya da aynı şekilde küçüklüğünden beri çok iyi ekonomik koşullarda büyümüş bir kadının, kendisinden daha kötü ekonomik durumdaki bir erkek için birçok şeyden vazgeçmesi gibi bir senaryolar yalnızca Türk filmlerindeki klişeler değildir. Hayatta karşılığı vardır çünkü kadının gözünü döndüren o erkeğin ona sağladığı çok farklı bir güç göstergesi olabilir.Bakın, benim anlatamadığım, güç denilen kavramın tek bir yüzü, tek bir biçimi, tek yansıması yoktur…Bu durum “Çocuklarım dertsiz büyüsün, ben önemli değilim” gibi bir anlayışla açıklanamaz…Aksine, senin o güçlü aşk dediğin şeyin en temelinde erkekten yayılan güç vardır…Üzgünüm, doğa böyle işler…Kızabilirsiniz, yanlış olduğunu düşünebilirsiniz…Ama bu söylediğim şey, doğanın en temel işleyişinin modern zamanlardaki en yalın açıklamasıdır…Kapitalizm, Matrix, Rambo, Terminatör, filmler, arabalar, statüler hatta kartvizitler bile bu işleyişin aktörleri ya da dinamikleridir…Bu yazıların devamı gelecek….O zaman tekrar tartışabiliriz…Sevgiler
kesinlikle katılıyorum yazdıklarınıza gücün farklı tezahürlerinin etkilemesi konusu kadınları bunu deneyimlemiş olduğumdan biliyorum ama ilginç bir şey var birde modern kadın bu durumun farkındalığı içerisine girdiğinde bir güç savaşına girebiliyor erkeğiyle bunun sonucuda korkunç egosal tartışmalarla bitiyor baba konusuna bir şey daha eklemek istiyorum izninizle bilmiyorum katılırmısınız babasıyla ilişkisi kötü olan kadınlar kendilerine kötü davranan erkeklere karşı bir bağlılık duyuyorlar bilmiyorum bu konuda ne düşünüyorsunuz…
Sevgili untouchable zen…Söylediğiniz modern kadının güç savaşı konusuna bir sonraki yazımda değinmeyi planlamıştım. Çünkü bence gerçekten orada saklı ilginç bir ironi var. Bu bir tür kadının yüzyıllardır getirdiği kültürel mirası ile modern zamandaki bireyselliğinin ve kendi gücünü keşfinin çatışması halinde görülebiliyor. Bir başka deyişle, kadın kendi içinde eski ve yeninin oldukça ironik bir çatışmasını yaşıyor…Hem korunmak, kollanmak, sarıp sarmalanmak, güvende hissetmek istiyor, hem de tüm bunlar için aslında hiç kimseye ihtiyacı olmadığını kendine ve diğer herkese kanıtlamak istiyor…Ve inanın bu ciddi ve yönetilmesi gereken bir ikilem…Önümüzdeki günlerde konuyla ilgili daha ayrıntılı değinmek istiyorum. Ayrıca bu yazılara katkılarınıza da bekliyorum. Bu arada babası ile ilişkilerinin kötü olan kadınların ise kendilerine kötü davranan erkeklerden çok, sevgi gücü yüksek, şefkatli erkeklere yöneldiklerini düşünüyorum. Fakat bunlar yine de oldukça kişisel ve başka birçok dinamikten etkilenmesi muhtemel durumlar…Sevgiler
bi esther vilar vardı, n’oldu ona? 🙂
Siz kapitalizmi ya da başka ekonomik oluşumları falan bırakında kendi yolunuzdan çekilin…Böylesi en hayırlısı olur…Kadın ya da erkek kendi dünyalarında tamamlamaları gereken “insanlaşma sürecini” hallettikleri zaman her şey hallolur zaten…İnsan psikolojisi ile açıklanabilecek şeyler değildir bunlar…İcab ederse işin o boyutunu da ele alırız kardeşim kafanı yorma böyle şeylere!!!…
Aşkın içinde bu anlatılanlar yoktur. Aşk basit ve yalındır. Ne erkek kadının durumunu düşünür, ne kadın erkeğin durumunu. Sadece kavuşmak için yapılanların bütünüdür aşk. Ve kavuşunca biter. Erkeğin yada kadının sosyal durumundan ve gücünden dolayı devam eden ilişki aşk deyil, yaşamı menfaatler doğrultusunda paylaşmaktır. Aşk kavuşana kadar çekilen acıların bütünüdür. Birisine şu yada bu sebeple aşık olmaz insan, sadece ilk bakışta bütününden yada bir parçasından hoşlandığı için aşık olurl. O’na sahip olup doymak ister. Midenin açlığını yemek yiyerek doyururuz, ruhumuzun açlığını da aşık olarak, bu nedenle aşkın içinde maddiyat, güç, statü gibi kavramlar yoktur. Bu nedenle de karşılığı yoktur. Yani iki insan aynı anda birbirlerine aşık olamazlar. Aşk yemek yemek gibi tek taraflıdır. Aşık olursun, elde edersin, istediğini alırsın, aşk biter, hayat devam eder, birlikte yaşamaya çalışırsın, olamıyorsa başkasına aşık olursun.
koza68…Üzgünüm ama gelen tüm yorumlar arasında en gereksiz, amaçsız ve bulanık bulduklarım sizinkilerdi…Kapitalizmden gem vuran da sizsiniz, bırak bu kapitalizmi diyen de sizsiniz…”İnsanlaşmaktan” ne kastettiğiniz belirsiz…Ayrıca neye muhalefet olduğunuz da muğlak…Ayrıca “kafanı yorma böyle şeylere kardeşim…vb.” tarzındaki üslubunuzu da lütfen gözden geçirin…Söyleyecek iyi birşeyiniz varsa burdayım. Söyleyecek iyi birşeyiniz yoksa, sizden benim yazılarıma bir daha yorum yazmamanızı rica ediyorum.
güç eşittir iktidar. İktidar size neyi çağrıştırıyor? Kapitalizmi. Şimdi hep birlikte tekrar ediyoruz. Kapitalizm, kapitalizm…..İlkel kominal toplumlarda böyle sorunlar yoktu. Ayrıca yazdıklarınıza katılıyorum. Ama neden böylenin cevabının baba figürü olduğuna inanmıyorum. Bu yazdıklarınızın şehirli, tırnak içinde modern denilen kadınla erkek arasında yaşanması için ayrı bir sorunsaldır. Köy kültüründe böyle bir iktidar ilişkisi yoktur. Çünkü sınıf yoktur, herkes köylüdür zaten. Falan filan…Yazdıklarınızda haklı mısınız? Sonuna kadarrr
Güç kavramını gerçekten çok iyi anlatmışsınız.Güç deyince düşüncelerimiz hep aynı darsınırlar arasında kalıyor ne yazık ki!”Erkekegemen” kavramı da, bu güç kavramınınyanlış anlaşılmasının bir sonucu.Aslında erkekegemen diye bir olay yok!Bu sadece, “feminist-kadın hakları savunucusu”kılığındaki sosyal oluşumlarınürettiği bir kavram.Kökü dışarıda olan bazı kuruluşlar ve kişiler,bu tür kavramlarla insanları meşgul edipyapay gündem oluşturuyorlar.Bu tür oluşumlara uyan vatandaşlarımız da,”kadın hakları savunuculuğu” yaptımzannederek kendi kendilerini avutuyorlar.Yaptıkları tek iş, insanları, tüm suçlununerkekler olduğuna inandırmak.Feministlerin çoğunlukla erkek düşmanı birzihniyete sahip olmalarının nedeni bu.Kadınlar, aile kavramından koparılıp,”bireyselleşme” tuzağının içine itiliyorlar.Bahsettiğim kuruluşlarınsamimiyetsizliklerinin en belirgin özelliği,”sağlıklı aile”, -onu bırakın- “aile”kavramını bile telaffuz etmeyişi.Bu samimiyetsizliğin ikinci belirgin özelliği ise,”erkeklerin eğitimi” kavramını telaffuz etmeyişleri.Öğle değil mi?Bugün erkekler, daha okul çağlarında”kadın cinselliğini-kadını” aşağılayanbir düşünce şekliyle yetişiyor.İlköğretim öğrencisi çocuklar,kendi (henüz olmayan) kayınvalidelerihakkında iğrenç espri yapmayımarifet zannediyorlar.Tıpkı holivud filmlerinde gördüğümüz espiriler gibi!Herşeyin bir başlangıcı olduğu gibi,kendi annesi hakkında espri yapmak tasonradan gelen sıradan bir davranış halini alıyor.Askerlikte ise,sabah koşularında okunan marşlardan tutun,küfürleşmenin standart konuşma diliolmasına kadarkadının ve kadın cinselliğininne derecede aşağılandığını görüyoruz.Bu tür çevrelerde, karşıdakine yapılabileceken büyük hakaret,kadın benzetmesi, veya bunu çağrıştıransöz ve davranışlardır.Ki küfrün temelinde dekadın cinselliğinin aşağılanmasından başkabirşey yok.Peki bu davranışın yayıldığı ve güçlendiğiokulları ve askerlik kurumunu suçlamalı mıyız?Nasıl ki, töre cinayetlerinde,namus cinayetlerinde,toplumun dini inancını suçlamak haksızlıksa;yukarıdaki nedenlerden dolayıokulları ve askerliği suçlamak ta haksızlıktır.Küfür ve kadın cinselliğinin aşağılanması,nasıl toplumumuzun tüm fertlerinebir hastalık gibi bulaşmışsa,okullarımızda ve askerlikte de aynıderecede yayılmıştır.Peki bu hastalığı nasıl tedavi edeceğiz?Öncelikle doğru teşhis yapıp,mikrobu tespit etmeliyiz.Toplumun dini inancını, okulları, askerliğisuçlayarak, ya da erkekleri suçlayıperkekegemen kavramına saplanıp kalarakhastalığı teşhis edemeyiz.Şunu en başından kabul etmeliyiz.Dünyaya gelirken kadın veya erkek olmakbizim elimizde değildi.İnsan olmamız, kadın veya erkek olmamızdandaha önceliklidir.Kadınla erkek arasındaki farklılıklar,ilginç bir şekilde”birbirini bütünleyen” bir yapı sergiliyor.Yani kadın ile erkek birbirine muhtaç.Buna ister doğanın dengesi diyelim,ister Tanrı’nın bir hediyesi.Kadının güçlü olduğu alanda erkek zayıf kalıyor.Erkeğin güçlü olduğu tarafta ise kadın zayıf kalıyor.Erkeğin fiziksel veya başka bir yöndekadından güçlü olmasıçok fazla bir önem ifade etmiyor.Bir kadının, hem fiziksel hem de ekonomikve hatta eğitim ve kültür düzeyi yüksekbir erkeği parmağında oynatmasısıradan ve çokça rastlanan bir olaydır.Ya da bir erkeğin,bir kadın karşısında eriyip bitmesiya da gücünü ve mal varlığınıbir kadına mantıksızca-hesapsızca teslim etmesi.Kadın veya erkek olmamız önemli değil.Bir insan olarak nasıl bir karakteresahip olduğumuz önemlidir.Aynı duyguya, aynı düşünceye sahipkadın ile erkek, bu hislerinikendi yapısına uygun olarak gösterir.Zannediyoruz ki,erkek yerine kadın yönetici oluncamucizevi bir ilerleme olacak.Siyasette, kadın siyasetçi sayısınınfazla olması gerektiğini,bunun ülke için yararlı olacağını zannederiz.Oysa ki, bunun yararının olmadığı,hiçbir değişmenin gözlenmediği tespit edilmiştir.Siyasette aktif rol almış kadınları gördük.Kadınlar da yolsuzluk yapıyor,kadınlar da sorunları görmezden geliyor,kadınlar da bahane uyduruyor.Fakat şunu da inkar etmeyelim.Herhangibir ortamda kadın bulunduğu zamandaha düzgün, daha düzenli, daha saygılıbir hava esiyor orada.Fakat bunun sebebi, erkeklerin bu konulardabeceriksiz-gayretsiz-umursamaz olması.Yoksa, o ortamda “zihniyetin değişmesi”ile ilgili bir alamet görülmez.Kadın gittiği zaman, aynı tas aynı hamammisali eski düzen geri döner.Bizim derdimiz neydi?Zihinlerde, kalıcı bir devrim yapmak!kadın veya erkek olmadan önceinsan olduğunu bilmek,ve insanlığın paylaştığıolumlu kavramları benimsemek.___________________________________________Bu kadar zırvalamamınve konuyu dağıtmamın sebebi
yaklaşımını sağlam bir temele oturtmaktı.___________________________________________İşte,kadınla erkeğin birbirini bütünleyendenge yapısının bir boyutunun da
şeklinde olduğuna inanıyorum.Bunun aksini iddia etmek için,kadının güç arayışı içine girmesi,güç ve statü kazanma çabasına girmesiörnek verilir ki, bunu sen yazacağınagöre benim karıştırmamam daha iyi olur._________________________________________Aklıma bir de şu geldi.Reha Muhtar’la Nilüfer’in birlikteliğiile ilgili haberler çıkınca şaşırmıştım.Böyle bir kadın, böyle bir adamda ne buluyordiye düşünmüştüm.Daha sonra Nilüfer’in bir sözü isebeni daha fazla şaşırttı.”Reha güçlü bir erkek!” demişti.Orada geçen güçlü sözcüğünübu yazı çok iyi anlatıyordiye düşünüyorum.Yoksa o cümle kendi başınanereden baksan anlamsız ve saçma geliyor._________________________________________Yanlış anlamalara meydan vermemek içinson bir cümle yazayım.Buradaki güç, kadının veya erkeğintoplumdaki yeri, etkinliği vb değil,bilakis kadının,kendisi için ideal olaraktanımlayabileceği erkekte ayrıcalıklıolarak bulunması gereken niteliktir.Benim anladığım bu._________________________________________
Nerede okuduğumu hatırlamıyorum.Atatürk’ün de bulunduğu bir ortamda(sanırım yabancı) bir kadın Atatürk’edans teklif ediyor.Dansa başladıklarında kadın,dansın ahengini kontrol altında tutmaya çalışıyor.Bunu birkaç kez yaptıktan sonra Atatürk:”Hanfendi, isterseniz dansta yönetimerkekte olsun!” gibi bir söz söylüyor.
“tutan” bu formülü iyi bilmekteyim. burada datekrarlıyorum, kusuruma bakılmaya:eveeet, deney süresi sona erdi baylar ve bayanlar ve de homoseksüeller!üçüncü cinse de saygı duymamızı öğütlüyor yaab efendimiz! 8 günde 7 ahkam… sonuç hem şaşırtıcı, hem değil!penis hikayesi, elbette bir “hikaye” idi. john holmes üstadın tahtını ele geçirmem hiç de zor olmazdı o ölçülerle, di mi ama?sadede gelelim. “hafif” üyesi bir “kız” olarak “anal seks, bakirelik, ilk gece, aldatma, oral seks” üzerine birbaşlık açsaydım, çiçeğe üşüşen bal arıları gibi ortalık kıyamete dönecekken, bir erkeğin penis “sorunsalı” “hafif” ölçütünde benzer seks konulu başlıklara göre çok cılız kaldı.”dişi”lerin bu toplumda iş, aş, eş, prestij, kariyer vb konularda erkeklerden birkaç adım önde olduklarını, küçümen tecrübelerime ek olarak “hafif” tecrübelerimi de ekleyerek gönül rahatlığıyla söyleyebilirim artık.bir “dişi”nin iç gıcıklayan seksolojik “sorunsalları”na onlarca “ahkam” yazılırken benzer “çile”den muzdarip “erkek” es geçiliyor nedense!belki de hata bendedir. yeteri kadar “gerçekçi” bulunmamıştır belki tasvir ettiğim boyutlar, öyle mi,olabilir mi?köfteyi çakan buddhala’ya selamlar… “cuk otursun” diye böyle hikaye yazmıştım zaten.sonucunu da gördük. nazire, taş, “gördüm” ya da adına her ne denirse densin…zengin konuyu gördüm, trük deşifre edildi, oyun kuralına göre hikayelendirildi…hadise budur!yahu sevgilime çılgınlar gibi aşığım ama abisinin o yeşil gözlerini gözlerime dikip, n’aber deyişindeki “cool”luk içimi bi tuhaf ediyo be!sonra bunu da yazarım, iyi mi?!
bişi diycem linnux neden bu kadar uzun yazıyorsun. senin metinleri ben okumuyorum şahsen. okuyamıyorum. butün yazdığın sayfalar 20 metreye uzuyor. kapladığın alan bir nitelik getirmez ki beraberinde.