2000 yılının başlarıydı. Kitapçıların raflarında gördüğüm üzerinde kırmızı kağıt bir bant bulunan o kitabın, fikir dünyama ciddi bir müdahale yapacağını pek düşünmemiştim doğrusunu isterseniz. Kırmızı bantın üzerindeki yazı da bir hayli iddialıydı ve benim hafif bir küçümseyişle dudak bükmeme neden olmuştu:“21. Yüzyılın Kapital’i.”Michael Hardt ve Antonio Negri’nin ortak yazdıkları İmparatorluk isimli bu kitap (eminim ki birçoğunuz adını duymuş ve hatta okumuşsunuzdur) emperyalizmin yeni dönemini ve son irizinden sonra evrildiği yeni aşamayı tanımlamaya çalışıyordu. Hardt ve Negri’nin İmparatorluk tezi herkes tarafından kabul edilmese de yeni yüzyılın muhalif sol düşüncesine yeni bir soluk getirmiş oldu. Çünkü artık günümüzde dünyayı, sistemi ve toplumu tanımlamaya, eleştirmeye, çözümlemeye ve hatta değişirmeye çalışan herkes için bu yeni tanımlama, taraftarı olsun ya da olmasın, önemli bir referans noktası haline geldi. İşin ilginç yanı Sağ’dan olduğu kadar Sol’dan da eleştiri kadar takdirle karşılandı bu yeni tanımlama. Sadece sol tandanslı, küreselleşme karşıtı ya da en hafifinden muhalif çevreler değil, ABD’de iktidardaki yeni muhafazakarlardan (neo-con) İngiltere’nin züppe Oxford’lu muhafazakar beyefendilerine kadar bir çok insan bu tanımlamaya dikkat kesilmekten kendilerini alamadı. Gerçi onlar başka bir isim koymayı tercih ettiler dünyanın yeni düzenine: Pax Americana yani Amerikan barışı.Negri ve Hardt’ın İmparatorluğu’nun Roma İmparatorluğu’ndan esinlendiği gibi muhafazakarlar da Roma Barışı’ndan, Pax Romana’dan esinlendi.Dünyanın yeni döneminde ideolojilerin de büyük bir hızla devindiğini söylemek en basit ifadeyle ukalalık olacak. İmparatorluk kavramı da geride bıraktığımız üç yıl içinde bir hayli değişti, gelişti. İmparatorluk kavramı üzerine son ciddi çalışmayı yapan isim ise Prof. Leo Panitch oldu.Dünyanın en saygın araştırma ve teori yapıtlarından Socialist Register’ın Editörü ve Toronto Üniversitesi Siyasi Bilimler Profesörü Leo Panitch bir kaç hafta önce İstanbul’da bir siyasi partinin düzenlediği bir Panale konuşmacı olarak katıldı. Konuşmasında bahsettiği meseleler pek içaçıcı olmadı benim için. Ama arkasından Panitch ile tek başıma konuşma fırsatı buldum.Panitch’e ilk sorduğum soru “İmparatorluk’u onun nasıl tanımladığıydı. Şöyle yanıtladı Panitch:“Dünyanın bugüne kadar gördüğü en büyük imparatorluk ABD imparatorluğudur. Bu imparatorluğun kalbi de Pentagon ve Wall Street’te atar. İmparatorluk bağımsız devletler üzerinden işliyor. Daha önceki imparatorluklar gibi koloniler oluşturmuyor. Bu devletler, örneğin Irak gibi yerlerde, yani Irak devletini yeniden kurmak gibi işlerde, ABD’ye dünyayı yönetmede yardımcı oluyor. Türkiye de bu rolü oynuyor. Tıpkı Kanada’nın ve bir çok anlaşmazlığa rağmen AB üyesi ülkelerin yaptığı gibi. Türkiye AB üyesi olabilirse daha otonom bir yapıya sahip olabilecek tabii ki. AB, Türkiye için ABD ile kimi alanlarda çatışan çıkarları gereği bir tampon oluşturacak Ama imparatorluğun dışına çıkmak; işte AB’nin bunu sağlaması çok zor.”İmparatorluğun asıl tanımlayıcı özelliğinin ekonomik yönü olduğunu da belirtiyor Panitch, bu nedenle siyasi ya da askeri anlaşmazlıkların imparatorluk üyesi ya da üye namzedi ülkeler arasında pek derine gitmediğini belirtiyor. Türkiye’nin emperyal yapı içindeki rolünün şimdilik ekonomik entegrasyodan çok güvenlik meseleleri çerçevesinde tanımlandığını belirten Panitch’e göre bu durum değişmek üzere:“Yani Türkiye’nin artık ekonomik yapı anlamında da imparatorluğa daha fazla angaje olacağını mı söylüyorsunuz?”Panitch bu sorumu gülümseyerek yanıtlıyor:”Gördüğüm kadarıyla Türk ekonomisi gittikçe daha fazla dışarıya yönelimli hale geliyor. Stratejilerini artık dışarıya göre oluşturuyor. AB, hatta şimdilerde Rusya gibi ülkelere yöneliyor. Ama bu durum imparatorluğun rolü ile catışan değil uyumlu bir gelişme. İmparatorluk tamamen küresel bir kapitalizm oluşturmak istiyor. Bunun da ille de ABD kökenli çok uluslu şirketler aracılığıyla oluşturulması gerekmiyor. Ama Türkiye gibi bir devlete ihtiyaç var, ekonomisini bu prensipler çerçevesinde oluşturan ve sermayenin, ticaretin tamamen serbest olduğu, IMF gibi uluslararası kuruluşların etkisini gösterebileceği bir ülkeye ihtiyaç var. Neo liberal politikaları uygulayan, krizlere girdiğinde bile ekonomisini dışarıya, yabancı sermayeye açık tutan, IMF ile ilişkisini sürdüren, borçlanma piyasası açık bir ülke…”Panitch’in IMF’nin ismini anarken kullandığı tonlama dikkatimi çekiyor. Nedense bizim buralarda muhalifler IMF’nin ismini iğrenerek tükürür gibi söylerken, Panitch’in dudaklarından daha çok küçümseyen bir tonlama ile dökülüyor bu üç harflik kısaltma.IMF’nin de Türkiye’de görüldüğü gibi bir baskı aracı olmadığını emperyal yapı içinde büyük öneme sahip olan, başta Türkiye olamak üzere G-20 üyesi ülkelerde, ekonominin küresel yapıya entegrasyonu misyonunu yüklendiğini söyleyen Panitch, ABD’nin istediğinin küresel bir ekonomik anayasa oluşturmak olduğunu belirtiyor. Ve şöyle devam ediyor sözlerine:”IMF bir çok ülkenin temsilcilerinin yer aldığı bir kurum ama bu kurum içinde ABD Hazine’sinin etkisi çok büyük. ABD sermayenin ve ticaretin serbestleşmesini istiyor. Yerli ve yabancı sermayenin devletler içinde yerli sermaye ile aynı haklara sahip olmasını istiyor. Bu sermayenin ABD sermayesi olması da şart değil. Önemli olan sistemin işlemesi”AB’den bu aralar çokça bahsedildiğini ve Türkiye’nin 2004 yılı sonunda Kıbrıs sorununu da “çözerek” Birlik’ten müzakere takvimi alma rüyası gördüğünü hatırlatıyorum Panitch’e ve üyelik şansının ne kadar olduğunu soruyorum.Türkiye’nin AB üyeliğini isteyen çok güçlü bir kesim olduğu kadar bunun karısında yer alan kesimler olduğunu da belirten Panitch, özelikle yabancı iş gücü gibi sorunların sosyal demokrat geleneğe sahip Hollanda gibi ülkelerde bile islam ülkelerine karşı bir uzak duruş, hatta korku oluşturduğunu bunun da Türkiye’nin üyeliği önünde engel oluşturacağını düşünüyor:”Buna rağmen Türkiye’yi AB içinde bir akümülasyon merkezi gibi görenler de var. Bunlar islamın liberalleşmesini istiyor. Güçlü bir islami tabana sahip ama neo-liberal politikalar uygulayan AKP hükümeti de bu çevrelerin istediği gibi bir yapı elbette ki!”İmparatorluk çevremizi sarmaya devam ediyor. Gerçi burada bir tartışma açmanın da zamanı geldi belki. Dünyanın ilk büyük imparatorluğu, Roma İmparatorluğu, dünya üzerinde 2000 yıl hüküm sürdü. Osmanlı İmparatorluğu. İkinci büyük imparatorluk, 700 yıl dünyanın efendisi oldu. Şimdi sırada ABD var.Başka bir şey yapmaya niyetiniz yoksa, teba olmayı öğrenme zamanınız geldi demektir.