“ Zeka ve duyguları eyleme geçirip, durdurarak, ruhun iç dengesini yaratan ihtiyaçlardır. ” (A.Guillt)Şu anda, şimdi, karşılanmamış ihtiyaçlarımızı bir düşünsek, acıktığımız, susadığımız, giysiye olan ihtiyaçlarımız, kullanmaya olan ihtiyaçlarımız vb. maddi ihtiyaçlarımız hemen aklımıza gelir. Duygusal ihtiyaçlarımız göz ardı edilir hep. Söz konusu olduğunda da öcü gibi gelir bize… Çoğu zaman görmezlikten geliriz. Ortaya çıkarsa da ilgilenmemek için elimizden geleni yaparız. Bahaneler buluruz, engeller koyarız araya. Sonunda harekete geçtiğimizde, bambaşka bir şeyle karşılaşırız… Gerçek ihtiyaçlarımız duyduğumuz şey değildir artık…Bizi korkutan gerçek ihtiyaçlarımız: Kabul edilme ihtiyacı, kontrol etme ihtiyacı, sevilme ihtiyacı, onay ihtiyacı, ilgi ihtiyacı, bağımsızlık ihtiyacı, netlik ihtiyacı, belirlilik ihtiyacı, güven ihtiyacı, başarı ihtiyacı, tanınma ihtiyacı, doğru olma ihtiyacı, şefkat ihtiyacı, iletişim ihtiyacı, güçlü olma ihtiyacı, takdir edilme ihtiyacı vb. daha eklenebilecek ihtiyaçlardır… Gerçekten bunları kendi kendimize itiraf etmemiz risklidir. Muhtacız, karşılanmayan ihtiyaçlarımız var, her ne kadar onlar yokmuş gibi davransak da onlar yönetir bizi. Çatışmadan çatışmaya, bir işten diğerine onlar sürükler bizi… Onları görmezden geldikçe daha da şiddetli ortaya çıkmaya çalışırlar…Daha önemlisi, ihtiyaçlarım var deyip onları sahiplendikçe, onların karşılanması sorumluluğunu da üstümüze almak zorunda kalıyoruz. Yani, kendimizden de sakladığımız “onay” ihtiyacımızı kabul eder, girdiğimiz bütün ilişkilerde, seçilen yaşam yolunda, kariyerimizi belirlememizde, bizi güdüleyen ana unsurlardan biri olduğunu görmeyi seçersek, o zaman bir başka şeyi de itiraf etmemiz gerekecektir: Görmeye çalıştığımız ihtiyaçlarımızı bildiğimiz yollarla, şimdiye kadar tatmin edememişiz demektir…Kendi kendimize, bir arkadaşımızla ya da bir terapistle ve çaktırmadan bizi idare eden ihtiyaçları ortaya çıkardık diyelim… Bu bize bambaşka bir yaşam tarzı getirir. Yaşamımızın üzerinden sis perdesi kalkacaktır. Kendimizi oradan oraya sürüklenen yaprak gibi olmadığımızı, kolaylıkla tahmin edilebilir şekliyle davranan, tercih yapan bir insan olduğumuzu görürüz… Duyguları yargılamak, iyi/kötü diye etiketlemek hiçbir yarar sağlamaz, hatta zarar verir. Bu yüzden, perde arkasından bizi idare ettiler, karşılanmadıkları sürece de bunu yapmaya devam edeceklerdir…İşin rengi onları belirleyip göz önüne serersek değişir. Yaşamımızı bu ihtiyaçları karşılamak için çabalamakla geçirmekteysek, kontrol elimizde değil demektir. İhtiyacımızı belirlersek, bunu sahiplenir, yaşamın kontrolünü elimize alır, karşılanması için sistemler kurabiliriz. O zaman bu ihtiyacın, acı kaynağı olmaktan çıkıp, kullanabileceğimiz kuvvet olduğunu görürüz…“ En çok söylenen yalan, kişinin kendi kendine söylediği yalandır.” ( Nietszche )KAYNAK: Cesur SorularDost Can Denizİlgilenenlere:1 2 3 4 5