Ve artık konuşulacak hiçbir şey kalmadı, söylenecek tek bir söz yok her iki taraftan da, sevgiler tüketildi, nefretler bile… Umut yok (bir şeyleri kurtarmak mümkün değil), intikam yok (çünkü artık o kadar değerli değil – o kadar mı dedim? HİÇ değerli değil-), karşılaşma yok (çünkü artık görülse bile tanınmaz), ağlamak yok (çünkü sildiğiniz bir şeyin nesine gözyaşı dökebilirsiniz ki?), ortak hiçbir şey yok (kalan her şey lime lime edilip yakıldı), hatıra yok (çünkü artık yaşanmış olduğu varsayılan bir şey yok).Bir kadından arta kalan hiçbir şey yok. Ne ister daha bir insan, daha ne verilebilir bir insana? Yüreğine aşk, cebine para, üstüne giysi, yatağına kadın, ortamına sevgili koyduktan sonra?İntikam için planlar yapılmış meğer. Tuzaklar kurulmuş, adım adım gidilmiş acıtmak için. Acıtır belki o planlar ama geçer gider. Doğru yerden bakalım; ne kadar koymuş kim bilir ki, acıtmak için plan yapılmış oturulup. İlk anda acır, zonklar ama gerçeği görecek kadar sakinleşince insan, planı görünce gülmeye başlar, kahkahalar atar.Ayrılıktan arta kalan birkaç damla gözyaşı bile değildir artık. Yıllar verilmiş, çabalar harcanmış, hayaller kurulmuş, hüsran yaşanmış, yeni hayaller kurulmuş, yeni hüsranlar yaşanmış, birkaç ayrılık denemesi yapılmış, ağlayarak kavuşulmuş, birkaç gün mutlu yaşanmış ve yeniden güneşle doğan gerçekler gözleri kamaştırmış, başka zamanlarda aynı kavgalar tekrarlanmıştır. Doğaldır. Olur, olmuştur.Kahkahalarla güldüren plana kadar her şey, hastalıklı bir aşkın doğal seyridir. Yapılan ve dahası uygulanan planla her şey, hastalıklı aşktan, mazoşist romantizmden çıkar, aşağılamaya, ezme çabasına dönüşür. Acı bu noktadan sonra çeken taraf için aptallaşma yaratır ve hayatı kilitler. Bu nokta acı çeken taraf için iki ihtimal vardır, aşağılanmayı kabul eder ve yalvarmaya başlar veya bir süre ciddi ve manasız bir acıyla başa çıktıktan sonra hayatına öğrendikleri ile devam eder.Biten bir aşkı, ya da o aşkı yaşadığın aşığı aşağılamanın, kendini aşağılamakla eş değer olduğunu öğrenen kadar, hayat bu dersi önüne çıkarmaya devam eder. Tıpkı, aşağılayandan sıyrılmayı ve çektiğin acıdan çıkarıp alman gerekenleri alıp dik durmayı öğrenene kadar karşına çıkaracağı gibi.Derslerini ver öyle gel, sömestr tatilinde beraber bir yerlere gidelim…
yorumlar
Var tabii ki..
iki taraftan biri mutlaka bir araz çıkarıyor bence…
kişisel olmayan yazı mı var? bilimsel bir şey yazarken bile, kendi seçtiğimiz şeyi yazmıyor muyuz? ama cevap beklentisi yok, evet belki iç dökme ama bir şiir kadar paylaşılabilir… arızasız ayrılıklar da var ayrıca 🙂
evet bence de arızasız ayrılıklar var.birisi ” ayrılık da sevdaya dahil; çünkü ayrılanlar hala sevgili” diye bir şey vardı galiba…güzel bir yazı ve içten.
bence sadece eleştirmiş olayım isteği hissediliyor yazdıklarında, söylediklerini hakaret olarak algılamadım sadece cevap beklemediğimi söyledim. ayrıca “ret etmek” değil “reddetmek” ve herkes istediği şeyi reddetme özgürlüğüne sahip. yeni yetme yazarların imgecilik oynadığı yazıları da okumazsın olur biter. ha seni rahtsız ediyorsa ve bunu söylemeye çalışıyorsan, ifadelerini güçlendirmek adına imgeleri çözümlemeye çalışmanın kendini ifadende sana bir çok kolaylık sağlayacağını söylemek istiyorum. internetin tek kötü yanı benim gülümseyerek yazdıklarımı bazı dünyaya hırsı olan kimselerin agresif ifadeler olarak algılaması sanırım. ya da imgelemden anlamayanların mı demeliyim?… 🙂
geceyedir küsmelerim!
sağol, senden bile(!), takdir alıyor olmak demek ki gerçekten okunabilen ve hatta üzerine bu kadar söz söylemeye değecek şeyler yazdığım anlamına geliyor. okumak ve izlemek ufkunu genişletir, kopyaladığımı iddia etmek iftiradan başka hiçbir şey değildir. asıl yanılgı hepimizin benzer yaşamlar içersinde yuvarlandığımızı farkedememek ve kendimizi sürekli farklı ve üstün sanmaktır, olsun o da geçer… 🙂
a bir de tabii yanlış anlamazsan senden bir ricam olacak, yazarken harf atlamamaya ve yazım kurallarına uymaya çalışırsan daha düzgün ve anlaşılır bir ifaden olacak.