harry neden öldü? . yalnızca “hey! bir bira daha” diye kükremişti . danny de ona bir bira vermişti . peki harry ne zaman öldü? . marry bara girdiğinde, harry gülümsemişti . pervaneler tavanda dönerken sinekler oturmuş onları seyrediyordu .. montgomery’nin birası civarında bir sümüklüböcek büyük bir aşkla yol almaktaydı . elindeki floş royale bakıp bakıp sırıtan john’un küçük kızı henrietta’nın çişi gelmiş barın etrafında koşturuyordu . bu küçük kız, gelecekte rahim kanseri olacağından, kanserin metastaz yapacağından ardından da 31 yaşında ölüp, dünyada bıraktığı kanser hücrelerinin, explorer 17 uzay aracıyla uzaya fırlatılacağından bihaber,,, dönüp duruyordu .. john masaya bir yumruk gönderdi, sümüklüböcek kulbu yarıladı, harry marry ‘e bir bira ısmarladı . bütün bunlar olurken, harry, marry’e bir de öpücük gönderdi . marry ise şaşkın ve şişkin bir bakireydi ve virginia’da güneş, o an, yoldan kalkan tozlarla oynuyordu.. ve evet, bu mahut güneş,,, yani ocak ayının bu serin, şakacı virginia güneşi, bir anda tamamen kararıp, yanına venüsün parıltısını alınca, harry de ağzındaki birayı şaşkınlıkla marry’nin kırmızı volanlı bembeyaz eteğine püskürtüverdi,,, ağzında birayla dua edemiyordu . diğerleri de kapıdan içeri süzülen tozlu ve zamansız karanlığa bakarak harry ile aynı şeyi yaptılar . henüz kimse bunun bir güneş tutulması olduğunun farkında değildi ve şimdi dışarı çıkıyorlardı …ve şimdi de içeri girdiler .,,. ” hey john! amma korktun ha, şunun yüzüne bak ha ha ha!’ muhabbetini fazla uzun tutmayıp eski hallerine döndüler çabucak . fakat küçük bir değişiklik vardı sahnede, harry’nin eli marry’nin belindeydi . bu olay, ondan özür dileme esnasında gelişmiş, marry de zaten bu etekten nefret ettiğini söylemişti harry’e .gülüşmüşler ve, işte, yakınlaşmışlardı .. sümüklüböcek, montgomery’nin apansız fiskesiyle müzik kutusuna doğru uçarken, harry de marry’i takmış koluna barın ikinci katındaki odaların birine götürüyordu . işte harry’nin son görüldüğü sahne de tam olarak budur : montgomery harry’e bakıp sırıtırken, askılı iskoç eteği desenli pantolonunu çektiği an.. bu olay sizin orada, tam bu noktada sonlanıp bir bilinmeze dönüşürken, biz buradan olayın esas şahidinden aldığımız bilgilerle hikayeye devam edeceğiz …. harry odaya girmeden önce marry’den izin isteyip aynı katta, parke koridorun sonundaki tuvalete doğru yollandı . ama marry’nin planı başkaydı . o, odanın kapısını açıyormuş gibi yapıp harry’nin peşinden gitti . harry tuvalette karşılaştığı henrietta’nın saçlarını şöyle bir havalandırıp, marry’e doğru koşan kızın ardından tuvalet kapısını itti , pantolonunu indirdi , oturdu , bir büyük bıraktı .. ancak, şimdi gülümseyen harry’nin yüzü, kapının birden açılıp marry’nin zuhura gelmesiyle allak bullak oluverdi . marry eteğini kaldırmış ve öylece harry’e bakmaktaydı . “beni böyle kabul et harry” diyordu marry , gözleri yaşlı,,,. harry gördüğü ‘şeylerin’ etkisiyle ayağa fırlayıp karşıdaki trabzanlara doğru atıldı . “allah kahretsin o ne beeh!” diye haykırdı . “marry marry sen…hay lanet!” . marry yüzünü elleriyle kapayıp başladı zırlamaya . harry, allak bullak olmuş halde merdivenlere doğru gitmeye hazırlanıyordu ki,,, harry,,, aranızdan ayrıldı .. elimizi kalbimize koyup düşündüğümüzde, harry’nin bu hazin ölümünde bizlerin büyük payı vardır . bu hikayeyi de bir bakıma günah çıkartmak maksadıyla kaleme aldık . gezegeninize gönderdiğimiz minik parlak yeşil araştırma elemanımız o gün trabzandan hızla atlayıp harry ile göz göze gelmekten kaçınabilseydi, belki de bu olay yaşanmamış olacaktı . ve emin olun, o elemanı sorguya alıp gerekli cezayı da vermeyi unutmadık . savunmasında bir kedi tarafından kovalandığını ve güneş tutulması yüzünden haraketlerinin yavaşladığını falan söylediyse de, biz onu bir güzel sıkıp içtik . bu olayın bir daha tekrarlanmayacağını, ve yazarın ‘yani benim’ benzeri bir hikaye daha yazmayacağını size temin ediyoruz, ve and içiyoruz . iyi geceler .(not: ha bu arada, unutmadan, benzer bir olay sizin şu şarkıcınız jim morrison’un da başına gelmişti . ancak jim, o anda fena halde high olduğundan bunu halusülasyon sanıp, üstüne bir de şiir yazmıştı . şimdi anımsayamadım tam adını . lions in the street miydi neydi…:)