Türkiye’deki genel amaçlı kanalların yayınladıkları haber bültenlerinin neden izlenilmemesi gerektiği hakkında öznel görüşlerimi anlatmaktan ziyade sizlere bu kanalların yayınladıkları haber bültenleri üzerine gözlemlerimi sunacağım:Bağıra bağıra haber başlıkları sunulur. İzleyici salak ve sağırdır. Duyamazlar. Ondan bağırırlar. Başlıklar sunulurken TRT geleneğinden farklı, daha önce eşi benzeri duyulmamış bir vurgulama yapılır. Cümle akışına göre sırası ile alçak ton – yüksek ton – orta ton vurgusu ile cümleler aktarılır. Cümlelerdeki son kelimenin bütün heceleri, embesile anlatılıyormuş gibi aynı tonda vurgulanır. Ayrıntılara geçilir. Haber içinde haber başlığı paraphrase edilmiş bir şekilde tekrar bağıra bağıra sunulur. Alakalı/alakasız video’nun audio faderı köklenir. Video’da fon müziği vardır. Bu bir sanatsal yapım mıdır? Sanatsal yapım değilse, bir haber videosunda neden fon müziği vardır? Müzikler ya bir film soundtrackinden ya da medyanın her daim topa tutmaktan çekinmediği bilgisayar oyunlarından çarpmadır (Prince of Persia, Silent Hill, Halo …). Haber hakkında bir ayrıntı daha sunulur. Alakalı/alakasız video, tekrar, fon müziğiyle, audio faderı köklenerek gösterilir. Bu döngü, bu kanalın haberini izlemeyi tercih etme aptallığında bulunan seyircinin aptallığına aptallık katarak saniyelerce devam eder.
Aslında haber, 15 saniyede sunulabilecekken, bu bültenler, 75 bilemedin 180 saniyede yayınlamayı tercih ederler. Aptal seyircileri de buna itiraz etmezler. Yer yer videolar alakasız arşivlerden izlettirilir. Sıradaki haberler altyazı ile yazılır. Aptal seyirci ekran başından kalkmamalıdır. Hatta magazin programı yüzsüzlüğü ile başlıklarda anlatılan haberlerden seçilmiş bazıları, “az sonra” anonsu ile haber aralarına tanıtım klibi konur. Hatta bazı aptal haber bültenleri, haber niteliği taşımayan içerikleri bültenlerine taşımaktan hiç bir çekince duymazlar. Emlak piyasasındaki hareketliği bahane eden muhabir, “bakın bu evin şöyle mutfağı var böyle banyosu var” diyerekten ev gezdirir. Başka bir muhabir, ADSL faturalarımızla beslediğimiz komedyenin oynadığı patates cipsi reklam filmindeki repliklerini sokaktaki vatandaşa tekrar söyleterek haber yaptığını zanneder. Ana haber bülteninden sonra yayınlanacak dizide neler olacağı, haber niteliği kazanır. Zayıflama haberleriyle ünlü başka bir ana haber bülteni, plajlardan göt teşhiri yapma fırsatını hiç bir zaman geri tepmez.
yorumlar
çok başarılı bir gözlem Togepi:)hiç katlanamıyorum bu kanalların haberlerine ve tercih etmiyorum. En çok da aynı videoyu kırk kere izlemek ve aynı cümleleri vurgular eşliğinde tekrar tekrar dinlemek asabımı bozuyor. Bu bir taktik sanırım ama bana işlemiyor.Detaylı ve güzel anlatmışsın.
@togepi. güzel yazı. ellerine sağlık…
tespit güzel.bir de; canlandırmalar var. hani siz olayı kafanızda canlandıramazsınız, biz yardımcı olalım diye(!)Tırtırım gitmiş fırfırım kalmış
İnanmayacaksınız ama ben gerçekten tv seyretmem, yani açıpta ne var ne yok diye zap yaptığım falanda yoktur öle. Çünkü topegi nin dediği gibi insana gerizekalı muamelesi yapıyolar ve bu ana haberlerle de sınırlı kalmıyor. Gerek magazin(nefret derim), diziler(çok banal), reklamları(illallah), filmler(ya bilinen ya dandik). Bide bunlara sihirli anne, doktor, sıla, selana sihiri eklenince kafamın şartelleri yanıveriyor. İzlemeye değer bişey yok. Hakkını yemim championlar ligi var ama..
helal sana… @acustic
yaptiği işi sulandirmadan hakkıyla yapan bir tek tv kanali mevcut bence cnbc-e.evimde bu kanal izlenir.tv izlemiyorum diyemem,severimde.seçici olmaya çalişiyorum.ama şu yerli dizilere tahamülsüzüm.
Doğru tespit ben tv’yi çöpe atarım ama dvd film izliyorum. Televizyonlar da ne izleniyor ki sadece saçmalık ve reklamlar. Peki bunlar neden var arz ve talep meselesi, kime sorsan izlemiyor, izliyormusun ? ben mi ben de izlemiyorum. Duruyor ve düşünüyorsun bakıyorum da kimse izlemiyor peki neden var bunlar niçin ? Amacımız koyun olmaksa en güzel koymayı zaten yapıyorlar. Size sadece ya zevk almak yada ızdırap çekmek düşüyor. Bence tv yi çöpe atın derim. Eve gelecek sohbet ve muhabbet ortamı, aile içi iletişim…. boşver de gitsin değil mi ya aç magazini kim kimi ne etmiş izle, olmaz ki ama izlemez isen değil mi yani. Ben izlemiyorum size de yasak koyma yetkim yok devam edin diyeceğim ama bu site de o tip insana fazla rastlamak mümkün olacağını zannetmiyorum. Saygılar
şimdi TV nin yararlı yanları da gözardı edilemez. bir kere insanların en kolay ulaşabileceği bir ağ televizyonlar. herkesin internet ve tv dışında daha tatmin edici ağlara ulaşması mü-mkün olmayabiliyor. bunun için de insanları suçlayamazsınız.talep böyle olunca, arz da böyle oluyor.
çok doğru analiz etmişsin togepi:)bende haber kanallarından takip ederim bültenleri, diğerlerinin o anonslarına ben de tahammül edemiyorum…
doğru söze ne denir? hem alkış hem de yazıyı tutuyorum…:)
teşekkürler le sorcier:)bende senin cnbce fikrine katılıyorum…2000-2005 arası fanatiktim;ally mc beal, 24, love and marriage, chicago hope ve dediğin gibi dünya sinemaları yüzünden…ama hala dünya sineması devam ediyor Allah’ tan:)
Abartılı bir ihale fazla mesaisi sonrası sabaha karşı eve geldiğimde, kaçan uykuma eşlik eden Flash TV, yine bana ilham verdi: “İnsan Dekoderi İnci Ertuğrul” pek yakında…
evet yaa daral getirdiler artık insana…sümer ezgü, inci ertuğrul….kaldırılsın tez zamanda
aaa serap ezgüyü niye unutmaktasiniz? tamam haber bögürteni sunmayabilir ama husu icinde bir program sunmaktadir kendisi.
serap ezgü yazcaktım kocasını yazmışım…o da bir işe yaramıyor zaten:)
ya o bu degil de ben asil dizi isimlerine bitiyorum. “yersiz yurtsuz”, “kara duvak”, “yeseren düsler” ,” hepicigi bir” sanki felaketin habercileri gibiler.yok zatne diziler iyice sapitti. türk sinemasinda da is yok. ne yapsak ki?
Dünyada bir takım “gizli güçler”in varlığı reddedilmez bir gerçek. Farklı farklı isimlendiriliyorlar, ama reddedilmiyorlar da. Hepimiz az-çok bilgi birikimine sahibiz bu konuda. İşte bu gizli güçlerin ülkemizde de bazı uzantıları var. En önemlisi de elbette “kartel medyası”!..Kartel medyasının halk üzerinde öyle bir etkisi var ki; -istemeden de olsa- hepimiz etkileniyoruz bazı zamanlar. İzlediğimiz diziler, programlar; dinlediğimiz müzikler… Neredeyse evimize gelip koltuğumuza oturduğumuz anda, dinlenmek için aklımıza gelen herşey kartel medyasının birer ürünü.Karı-koca kavgasının tartışıldığı yegane mekan, kartel medyası tarafından tesis edilmiş halde ve bu mekanda olup bitenler bütün ülkenin gözleri önünde sergileniyor. Bu başlı başına sosyal bir sorun olmakla birlikte, iş burada da bitmiyor; ev hanımları, akşama kadar yemek yapmadan ve ev işleriyle ilgilenmeden bu tarz programlara dalıp gidiyorlar… Akşam eve gelen koca bu duruma -doğal olarak- sinirleniyor; evde de televizyondakine benzer bir kavga ortamı oluşuyor. Daha sonra, günün yorgunluğunu üzerinden atmak isteyen koca geçiyor televizyonun başına… Ve saatlerce, elinde kumanda, gözü pürdikkat karşısındaki “makina”da öylece duruyor. Bunun sonucunda ilgisiz kalan kadın tekrar bazı şeyleri sorun yapmaya başlıyor ve sorunların çözülmesi veya (çoğu zaman olduğu gibi) daha da büyümesi için televizyon programları yetişiyor “imdat”larına…İşte bu tarz programların sürekliliğini sağlayan böyle bir mekanizma var. Kendi “döner sermaye”siyle kavrulup gidiyor “bilmemkim abla”ların programları. Bu sadece küçük bir örnek; gelelim televizyon dizilerine…Televizyon dizilerinde gördüklerimizin kaçta kaçı kendi kültürümüzden bize birşeyler sunuyor, hiç düşündünüz mü? Düşününce, iç karartan bir tabloyla karşılaşıyor insan. Bu kadar mı yabancı olabilir, bizim üzerimizden para kazananlar, bizim öz kültürümüze? Örneklendirecek olursak; bir takım dizilerin Doğu Anadolu’da geçtiğini görürüz. Başrollerde de (nedense?) hep zengin “ağa”lar olur ve (nasıl oluyorsa?) bu ağalar Amerika’da yetişmişlerdir. Ağanın annesi, “hanım ağa” baş düşmanları olan başka bir ailenin en büyüğüne aşıktır genelde. Buluşurlar da o yaşta, değişik mekanlara gidenler. Bu mekanlarda şaraptan konyağa kadar (ismini Anadolu insanının televizyonlardan öğrendiği) envai çeşit alkollü içecek vardır. Hem de kadehte… Bu insanların konuşmaları Doğu Anadolu’daki insanlarımızın aksanıyla alakasız olmakla birlikte, televizyonda gösterilen yaşayışlarının da alakası yoktur.Doğu Anadolu’da geçen dizileri kültürümüze, aslında pek yakın olmasa da, en yakın gibi göründüğü için örnek verdim. Ankara’nın bu yanında çekilenlere hiç girmeye dahi gerek yok. Herşey ortada!..Gelelim kartel medyasının “gündem”le ilgili olan yanına; gazetelerine, dergilerine, tartışma programlarına… İlk olarak şunu söyleyeyim; bu ülkede bugün askeri darbe yapılmasını, hükümetin düşürülmesini, erken seçime gidilmesini sağlayacak en büyük güç kartel medyasıdır. Çünkü; onların yayın organları bize en sevimli ve “en yakın” gelenlerdir. En yakın diyorum, çünkü; günümüzdeki “biz”, yani gençliğimiz, onların büyüttüğü gençliktir ve onların olan, doğal olarak bize en yakın olandır.Kartel medyasının basın organları konusunda pek söz söylemeye gerek yok zaten. Günümüzdeki gazeteler ticaret alanlarına göre isimlendirilmekteler. Hürriyet, milliyet, cumhuriyet simsarları! İlk sayfalarında yarı çıplak kadınları gördüğümüz gazeteler zaten ortada… Ayrıca önümüze “usta gazeteci” diye sunulanların da başrol oynadıkları 18+ filmler internet üzerinde mevcut. Bu tip gazetecilerin, namı diğer “anchorman”lerin yıllardır “halkın nabzını tutuyoruz” diyerek yaptıkları programlarda(ABC Takımı vs.) konuk olarak mini-cik eteklileri aldıklarını da unutmadık…Kartel medyası hakkında zaten pek çok komplo teorisi mevcut, artık onun doğurduğu veled-i zinalardan bahis açmak gerek. En başta “popüler kültür” denilen değirmen gelir…Popüler KültürPopüler kültüre “değirmen” dedim, çünkü; binlerce yıldır pek çok kültürle harmanlanıp bugüne gelmiş olan Türk Kültürü’nü öğütmeye başlamış ve çok da başarılı olmuştur. Bugün gençliğin ufukları Edirne’nin öte tarafındaysa; bilinçsizlikten, bilgisizlikten, büyük ve yüksekte gibi gösterilenlerinlerin aslında seviyesinin ne düşük olduğunu ve ne kadar küçük şeyler olduğunu göremeyişlerindendir. Çünkü, gözlerinde “Türk Kültürü” tabiri bile, un-ufak olmuştur.Örnekleri gerçek hayattan… Sınıfta gitar çalan bir arkadaşımıza öğretmenimizin “şu türkünün de melodisini bir dene bakalım” demesi üzerine, o arkadaşımın bağlamayı küçümseyerek “saz da değil artık bu hocam” deyişi hala kulaklarımdadır ve popüler kültüre tavır almam o günlerde bu olay üzerine başlamıştır. Bir gencin, günümüzde sevgilisine “gülüm” diye hitap etmesi “kroluk” olarak adlandırılmaya başlanmıştır, gözlerimle şahit olduğum başka bir olaydır bu da.Neyse, gençliğin ne hallerde olduğunu hepimiz kendi çevremizden zaten biliyoruz. Daha derinlere inip “bu nasıl böyle oluyor” kısmına değinelim…Kültür yozlaşmasında, “popüler kültür”ün yanında bir de “kroluk” vardır gerçekten. Ama üstte verdiğim örnekteki gibi değil. Açalım biraz daha… “Türkü” adı altında bugün soytarıların çıkıp söyledikleri karşısında, bilgisiz ve bilinçsiz gençlik ne yapabilirki? Bu işin de derinine indiğimizde göreceğiz ki; bu tip insanları da var eden kartel medyasıdır, onların reklamını yapan, magazin programlarında onlara da yer veren kartel medyası!Kültürün oluşumunda en önemli olan etken şüphesiz dindir; Türk Milleti’ni ayakta ve diri tutan, üzerinde bulunduğu coğrafyada kardeşçe yaşamasını sağlayan, bayramlarda ve Cuma günlerinde aynı safta namaz kılmasını sağlayan dinidir… Dine yönelik saldırılar da doğal olarak çok fazla. Bu yapılırken de ne yazık ki; gençlerin ismini öğrenebildikleri tek Türk büyüğü Atatürk kullanılıyor…Onu geçelim, geçenlerde yine medyamız(!!!)ın en saygın kanallarından birinde (ne demekse) astroloji uzmanı bir kadının, insanın (yine ne demekse) negatif enerjiyle yüklendiği durumları sayarken “namaz kılarken” ibaresini de eklemesi dikkatimi çekti. Tabii ki bunu söyler… Çünkü, O’nun felsefesi İslam’la ve Türk Milleti’nin geniş kültürüyle alakasızdır. O, Uzakdoğu’da refah düzeyine hiçbir zaman erişememiş insanların ve Batı’da refah düzeyine erişmiş olmalarına rağmen hiçbir zaman sorunsuz olamamışların felsefelerini benimsemiştir.Popüler kültürün en tehlikeli olduğu bir diğer kulvar da “gençlik adına” yapıldığı söylenen programların kulvarıdır… Bu programlarda işlenen tema genellikle “gençlik şunları istiyor, bunları istiyor”dur. Bundan önceki nesiller istemiyor muydu peki? Bu tarz programlarda sokaklarda duyduğumuz küfürleri de bolca duyabiliriz. Konukları da genellikle gençlere sevimli görünen insanlardan seçilir. Espri üzerine kurulu ve sadece komedi amaçlı görünen programların tehlikeleri geniş çaplı incelendiklerinde ortaya çıkar. Gençlik, aileye, okula ve düzene karşı isyankar hale getirilmeye başlıyor; özellikle bu programları izleyenleri takip edin, şimdiden bu konuda kıpırdanmaların başladığını görürsünüz.Bu programlarla paralel bir de müzik tarzları var. Müzisyen demek ne kadar doğru olur bilemiyorum, ama günümüz müzisyenlerinin etki alanları oldukça geniş. Öyle ki; “fan siteleri”nin üye sayıları yüzbinlerle ölçülür oldu neredeyse. Popüler kültürün, popüler müzikleri nelerdir peki? Zamanla müzikten çok mesaj vermeye yönelik hal alan rock ve rap müzikleri… Tümüyle bu müzikleri eleştirmek ya da karalamak istemiyorum, ama isimlerini birkaç kez zikredeceğim.Rock müziğine hiç girmeden, daha önceden benim de içinde bulunduğum rap müziği inceleyelim. Rapçilerin verdikleri mesajlar;“gençlerin her biri dertli”“savaşa hayır”“nükleer silahlar ülkemde”“bergama’nın köylüsü yürümeye devam”vs. vs.Aslında verilen mesajlar ne kadar da insancıl görünüyor değil mi? Ama Bergama’nın köylüsünün yürümesi ne demek, bir bakalım. Bergama’da yapılan devlet tesisine tepki olarak söyleniyor bu söz. Savaşa hayır derken de ABD’den çok Türk Devleti bu söze muhattap tutuluyor. Nükleer silahların ülkede bulunmasıysa meziyetken, zararlıymış gibi gösterilmeye çalışıyor.İşte bu müzik tarzının ayakta tutulma şekli de ilginçtir. “Rap’e destek” adı altında orijinal kaset ve cd’lere yöneltilen gençlik, rap’e değil, rapçilere destek verdiğini düşünemiyor bile. Orijinal albüm almaya karşı değilim, ancak gençlerin böyle morfinlenmesinin altında gizlenenleri görünce, sessiz durmak da olmuyor! Bu tip destek kampanyaları arasında bu müzik türü de ülkemizde, kendi başına kabul görmeye başlıyor yavaş yavaş…**Medyanin insanligin elindeki en büyük silah olduguna inanan ben kendiside televizyoncu olan ben…..Yavuz Usakinin bu bloga uyar diye düsündügüm bir makalesini sizlerle paylasmak istedim.
iyi ki paylaşmışsın zezim…düşündürücü…