Aşağıdaki yazıyı 2000 yılında o zamanlar yayında olan araf.net için yazmıştım. Ligeti’nin 12 Haziran 2006 tarihinde aramızdan ayrılması nedeniyle güncelleyerek hafif.org’a ekliyorum. Bazı bağlantıları yeni ekledim.

György Ligeti
György Ligeti

Kısa Özgeçmiş
Yirminci yüzyılın, tanımına tam anlamıyla uyan “avant garde” bağdarlardan (bestecilerden) biridir György Ligeti. Birinci Dünya savaşından sonra Romanya topraklarına katılmış olan “Dicsöszentmarton” adlı bir Macar kasabasında 1923’te doğan Ligeti, Özellikle altmışlı yıllardan itibaren çağdaş çoksesli müziğin gelişiminde büyük söz sahibi oldu. Küğ (müzik) aktivitelerinin şiddetle sınırlandırıldığı ya da baskı altında tutulduğu 1950’li yılların Macaristan topraklarından Macar halkının sonradan Sovyet yönetimi tarafından bastırılan ayaklanması sırasında (1956) istemeye istemeye ayrılan ve Viyana’ya geçen Ligeti, daha sonraları belli bir süre eğitim faaliyetlerine katılacağı Darmstadt’a gitti. Darmstadt’da yeni gelişmekte olan avant garde akımına katkıda bulundu. Bu grup içinde tanıştığı Alman bağdar Karlheinz Stockhausen, vatandaşı György Kurtag ve Arjantin’li bağdar Mauricio Kagel’le müziğin geleceğine yön veren grupta yer aldı. Bu devirlerde Darmstadt avant garde hareketinin aldığı tepkileri aynen o da aldı. Zaman içinde, Viyana ve Berlin’e de giden Ligeti uzun yıllar boyunca vatansız yaşadı. Avrupa’nın dizisel okulunun kabul ettiği yöntemler dışında yöntemleri denemek konusunda hayli ısrarcı davranan Ligeti, 1970’lerin sonundan itibaren Avrupa’daki resmi müzik otoritelerince şiddetle reddedilen minimalist anlayışa ilgi duymaya başlamıştır. Yapıtlarının kayıtlarında ve seslendirilişlerinde bulunabilmek amacıyla göçebe hayatı yaşayan Ligeti 12 Haziran 2006 tarihinde aramızdan geride büyük bir boşluk bırakarak ayrıldı. Ligeti, ileride çağımız müziği incelendiğinde kesinlikle adı geçecek bağdarlardan olacaktır.Çocukluk ve Yansımaları
Ligeti’yi incelerken akılda tutmayı gerektiren konular (veya şöyle demek daha doğru: Ligeti’yi Ligeti yapan etmenler) daha çocukluğunda ortaya çıkmıştır. Çocukluğunda yarattığı, siyasi haritasına kadar detaylı olarak tasarlanmış düşsel ülke için geliştirdiği yapay dil, “Aventures”, “Nouvelles Aventures”, ve “Artikulation” adlı yapıtlarında; görmüş olduğu örümceklerle dolu bir rüyanın etkisiyle kendini gösteren araknofobi, örümcek ağlarıyla ilgili mikropolifoni fikrini geliştirmesinde, “Requiem”inde, “Lontano” ve “Atmosphéres” adlı yapıtlarında; Charlie Chaplin’in “Modern Zamanlar” filmi, saatli sahneleriyle 100 Metronom için yazdığı “Poéme Symphonique”, klavsen için yazdığı “Continuum”, “Oda Konçertosu”nun ikinci muvmanında ve mekanik unsurları sıklıkla kullandığı diğer pek çok yapıtında görülebilir. Bu yapıtların son ikinci ve üçüncüsünde (belki amacına uygun olduğunu düşündüğü için) Darmstadt hareketinde sıklıkla kullanılan grafik notalama sistemleri yerine klasik notalama sistemlerini yeğlemiştir. Bazı eserlerinde görülen eklektik yapıyı ise devamlı değişik yerlerde geçirmek zorunda kaldığı hayatıyla bağlantılandırmak zor değil.Mekanik Obsesyon
Ligeti’nin pek çok yapıtında çocukluktan ileriye taşınmış olan mekanik obsesyonun etkileri görülebilir. Bu etki, 1960’lardaki yapıtlarında ne kadar belirginse, son zamanlarında kendini yakın hissettiği minimalizm ile de bir o kadar ilgilidir. Neredeyse Ligeti’nin tüm yapıtlarında vurmalı çalgıların kullanımından, ritmik yapılandırmadaki çoğu buluşa kadar mekanik obsesyonla bağlantı kurulabilir. Kulak yanılgılarını da aklındaki mekanik düşünce ile karma hale getirerek, değişik duyuşlar yaratmakta da ustadır Ligeti.Kişisel görüşüm Avrupa’daki “resmi” küğ kültürünün de uzun süre anlamakta zorlandığı, Poéme Symphonique’in Ligeti’nin mekanik obsesyonu konusunda en iyi örneği oluşturduğu şeklinde. Yapıtın oluşumunda yatan düşünce ritmik değerlerin faz farklarıyla oluşan yapının dinleyiciye sunulması ile ilgili. On icracı, her biri 10 tane metronomun kurulup belli tempolara ayarlanması işini yapmakla yükümlüdürler. Bu işlem yapıldıktan ve metronomlar salınıma bırakıldıktan sonra ortaya çıkan yapı kimi zaman aynı anda ses veren kimi zaman da metronomların seslerinin tek tek ayırt edilebileceği duruma gelir. Yapıt bütününe bakıldığında bir çeşit ritmik araştırma kokusu almak da mümkün. “Poemé Symphonique”, 1962 yılında “Gaudeamus Müzik Haftası”nın kapanış konseri için Hirversum Şehir Salonu’nda verilecek olan resmi bir davette seslendirilmek üzere bağdanmıştır (bestelenmiştir). Ligeti’nin, davetin resmi konukları olacağından haberi yoktur ve yine de yenilikçi fikrin tepkilerle karşılaşabileceğini bile bile haftayı düzenleyen organizasyondan 100 tane metronomu ısmarlamıştır. Yapıtın, metronomların yorumcular tarafından kurulmasıyla başlaması gerekmektedir. Oysa ki konserin başlamasına kısa bir süre kala farkedilir ki metronomlar kutularının içinde fabrikadan zaten kurulu gelmişlerdir. Birkaç saat içinde başlayacak olan konsere yetişmeleri için yaylarının boşaltılması gerekmektedir. Bu iş ise yaklaşık bir saat alacaktır. Bütün bu karışıklık içinde ısmarladığı frak da küçük gelince yapıtın toplayacağı tepkiden iyice emin olmuştur. Eserin ilk çalınışı, Hollanda televizyonu tarafından da kaydedilecektir. Facia dakikaları, yorumcuların sahneye çıkmalarıyla başlar. Eserin bitiminden sonra büyük bir şaşkınlık yaşayan, yeni müzik konusunda bilgisiz davetliler, bir dakika süren bir sessizlikten sonra yapıtı ve bağdarı yuhalayarak salonu terkederler. Ligeti ise, Hollanda televizyonu tarafından ertesi gün yayınlanması tasarlanan (ve bu skandal üzerine yayından kaldırılan) kayda ilk seslendirilişinden yıllar sonra bile engellemeler nedeniyle ulaşamaz. Aslında, günün küğ (müzik) anlayışını eleştirmek için yazılmış olan yapıt eleştirilen şeyin ne olduğu hakkında en ufak bir bilgisi bile olmayan bir davetli topluluğunca anlaşılamamıştır hepsi bu…Oda Konçertosu’nun ana fikri, her çalgının solistik karakterde işlenmesidir. Klasik konçerto tanımında, yalkın (solo) çalgı için yazılan parti öne çıkmaktayken, bu yapıtta çalgılar arasında tercih yapılması söz konusu değildir. Özellikle “mecanico” karakterdeki üçüncü muvmanda etkili olan fikir, birbirleri ile hiçbir zaman senkronize olamayan ritmik yapıların muvmanın sonunda ulaştıkları, saat sesini andıran uzlaşma ritmine varmalarıdır. Bu zamana kadar hiçbir çalgının birbiri ile örtüşen ritmlerde çalmaması ve yapıtın sonunda varılan saat ritmine benzeyen yapı bir anlamda “Poeme Symponique”ten Oda Konçertosuna taşınan bir özelliktir. Yapıt, Darmstadt grubunca, eski formlara (konçerto) dönüş yapıldığı suçlamasıyla karşılaşmış olsa da, getirdiği yeniliklerle deyim yerindeyse “kulak kamaştırmaktadır”.Klavsen için yazılmış olan “Continuum”, adının gerektirdiği ölçüde dinamik ve şaşırtıcı derecede elektrikle yüklü gibidir. Parti üzerinde çalınması adeta olanaksız görünen ritmik değerlerde yazılmış olan yapıt aynı zamanda klavsenin teknik özelliklerini de araştırmaktadır. Mekanik anlayışla olan bağlantısı ise yine eserin başından sonuna kadar değişmeyen, arı vızıltısını andıran dinamizm ve dinleyicilerin kulağında elektronsal ortamdan çıkmışcasına sentetik bir etki bırakan ritmik yapıda belirgindir. Klavsen için yirminci yüzyılda yazılmış olan eserlerin teknik açıdan en zorlu olanlarından biri olan “Continuum”da kullanılan notalama sistemi (belki de yorumcuların ilgisini daha çok çekmesi amacıyla) klasik notalama sistemidir.