Lise bitince alacele biryerlere girelim kaygısıyla 2 yıllık işletme bölümüne girmiştim. Tembel yanım hep ağır basmıştır. 3 yıl okudum. 4. yıla uzattığımda bırakmaya karar vermiştim. Arkadaşlarım geçen 3 yıla yazık edeceğimi söylemişlerdi. Bense orada geçecek her güne yazık diyerek sildirdim kaydımı. Hocalarla genelde anlaşamazdım. Çoğu ya faşizan eğilimliydi ya da gerici.
Bir yıl sonra İzmir’e yerleştim. Hem yeni bir iş sahibi olmuştum. Hem de güzel sanatlar için hazırlanma şansını yakalamıştım. İlk yıl puanım yetmedi. İkinci yıl ikinci aşamada elendim. Üçüncü yılda Eğitim Fak. Resim bölümüne girebildim. Hazırlık döneminde ayda bir eskiz defteri bitirirdim. Günde bir tane de 50*70 desen çalışırdım en azından.
Okulda ilk günler fena değildi. Ama her geçen gün hem çizimden uzaklaşıyordum, hem de okuldan. Söylemiştim, tembel yanım da ağır basınca gitmemeye başladım. İş daha zevkliydi. Bilgisayar kullanmayı bilmeyen hocalar grafik dersine giriyordu. Bu tip sanatsal faaliyeler için moda girmek gerekiyordu. Bir dönem boyunca fayans ve klozet çizmekse beni iyice moddan çıkarıyordu. Belki yapmam lazımdı ama sevemedim işte. Şişeler, kavanozlar felan.
Sonra yazı diye bir ders vardı. İlk dersten sonra girmedim bir daha. İlkokul 1. sınıfta yaptığımız; yatay çizgilerden, harflerin yazımına, sonra kelimelere ve cümlelere geçiş yapılan bir dersti ve ben kırmızı kurdela ile vermiştim bu dersi. Tekrardan aynı işkenceye ne gerek vardı. Zaten kimse yapmaz, parayla üst sınıflara yaptırırdı bu işi. Hocalar da bilirdi ama benim gibi sivrilmeyince ses çıkarmıyolardı.
Yazılı anlatım dersinde mutlu aile, terör nedir gibi salakça kompozisyonlar da isteyince o dersten de soğudum. Hocayla atıştık baya ama
İnkılap tarihi dersleri zevkliydi. Şovenist bir hoca olunca ve bu kişi çabuk sinirlenince gayet hoş vakitler geçiyordu ama bir süre sonra derse almayınca bu zevkim de sonra ermiş oldu.
Sanat Tarihi dersinde hocanın ses tonu ninni gibi geliyordu. Hoca da farkındaydı bunun ve ses çıkarmıyordu uyumamıza.
Ne zaman ki staj yapacaksınız diye bizi ilkokul veletlerinin içine yolladılar. Haftada 2 saatlik staj uğruna bir de saç sakal traşı zorunluluğu ve kılık kıyafet olayını öne sürdüler, hiç gitmemeye başladım okula.
Güzel zamanlar geçmedi değil. Derste sigara hatta alkol almamıza karışılmaması okulun en zevkli yönüydü.
Ancak kafamda küçük bir soru işareti dursa da okulu bırakmaya kararlıyım. Zeten 2 yıldır sadece kayıt için ya da öğrenci belgesi lazım olunca gidiyorum. Pişman olacağımı sanmıyorum. Bitiren arkadaşlar bir yıl boyunca piyasada sağa sola bakınıp bir iş yapamayınca (büyük çoğunlukla) öğretmen oluyorlar. E ben zaten öğretmen olayım da demiyorum.
Bir başka konu. Akademik kariyer yapmak istiyorsanız; her yerde olduğu gibi burada da köşe başında duran isimler var. Sanat zaten piyasa olmuş durumda. Sanat galerilerinin çoğu yeteneğe değil isime açıyor kapılarını çoğunlukla.
20 yıl önceki tablolarıyla bugün yaptıkları arasında hiç fark göremediğim ya da sergisine gidip te; ne işlenene temadan, ne de renk kullanımından, formundan, hangi akıma giriyorsa artık o akımından bir bok çıkaramadığım insanlar görmek istemiyorum.
İşin bence tek kötü yanı, eskiden büyük zevk aldığım çizimlerden iyice soğumuştum. Aşağı yukarı 2 yıl oldu elime doğru dürüst kalem almayalı. Nankördür kalemler. Biraz uzak durunca unutuveriyorsunuz. 2 yıldan sonra cem’in toxik cemal’i yeniden gaz verdi bana. Eskiz defterlerini kalemleri tekrar derleyip toparladım. Uzun zamandır hoşuma giden anime – manga tarzı çizimler yapmak istiyorum. Hatta şuraya birşeyler karalayıp attım da. Özlemişim eski günleri.
Sorun bende mi okulda mı bilmiyorum ama okulun üzerimde motivasyon bozucu bir etki bıraktığı kesin.
yorumlar
Okul insanın üzerinde çok önemli etki bırakıyor. Yeditepe’de okurken ben de çok sıkıntı çektim. Ortam konusunda insanların zevkleri ve okul dışında farklı bir ortamda olmaları biraz işi zorlaştırıyor. Daha doğrusu fikirler uymuyor. Özellikle sanat konusunda çok farklılıklar oluyor. Benim bölümüm tarih olmasına rağmen güzel sanatlar’a ilgim olmasından ve tasarım dünyasında çalışmamdan dolayı oradaki arkadaşların bazı sıkıntıları görebiliyorum. Bu konuda sıkıntılar devam edecek galiba. Toxik cemal’ı çok begeniyorum ve ne zaman ingilice bölümünü hazırlayacaksın merak ediyorum. tavsiye etmeyi severim. Ayrıca seni yeditepe’ye beklerim.
bir yanlış anlama oldu sanırım. toxik cemal benim değil cem’in çalışması.
cem’den bekliyoruz. 🙂
lise 3 yıllarında fen matematik seçmiş olmanın gafleti içerisindeyken 120 kişilik okulda en düşük diploma ortalaması ve aobp‘na sahip olarak geleceğimle ilgili bazı endişelere düştüm. benden adam olmazdı. mühendis?!? blimadamı 🙁 doktor (aman)… ne becerebilirdim ne de zevk alabilirdim. gerçekten korkmuştum! bi düşündüm. sakin kafayla. ne yapsam hiç sıkılmam diye. aklıma tek alanda fikirler geldi hep. görsellik. görsel ne üretiyo olsam mutlu olurdum. zaten farkında olmadan da uzun zamandır hayatım bunlarla geçiodu. bu işi ciddi ciddi yapabileceğimi hiç düşünmemiştim, aslında bu açıdan hiç bakmadım sanırım. gerçi hiçbi zaman bu işi yapabilio olamiicam ancak ekmeği bundan kazanma doğrultusu hiç düşünülmemiş bişeydi ve farkettiim zamanlar yaşamak için bi sebep bulmuş oldum desem allah çarpmaz. tutunacak dal misali kendimi bildim bileli zevk içinn yaptıım şeyi ciddi bi hale getirme süreci başladı. harala gürele derken üniversiteye girdim. girdim de nooldu? bişii olmadı… girmeseydim tek şey değişirdi, anne dırdırı.güzel sanatlar öğrencisi olmanın artıları da var yanlış bilinen artıları da. sanat adını koydukları bu şeyi bir okulda ders alarak öğrenemez kimse bunun bir kalıbı, yolu yordamı yoktur. sadece içinden geleni yapmak isteyen insanları bir kalıba sokmaya çalışır veya gereksiz insanlara “sanatçı” ünvanını verirler. iki faydasını gördüm bu yapının, onlar da sanat tarihini ve şu anki zamanda işin nerelerde olduğunu gösterio olmaları. ki kişisel çabayla daha kalitelisi edinlen bu bilgileri onlardan hazır ve pişmiş bir şekilde temin edebilirsiniz.üç-beş gün öncesine kadar benim bu ülkedeki işlerden çok çok umudum ve ümidim yoktu. (bilmiorum nie bu konuya daldım) ama gördüüm bir iki iş, şahıs, site heyecanlandırdı beni ve kağıt kalem aldırmasa da (en son üniversiteye girerken çizdim) yaptıım işlerde herhangi bir kaygı taşımayabilme özgürlüünü hisstettirdi bana. gerçekten rahatladım 🙂 lisedeyken evde kafamagöre t akıldıım gibi takılarak bişeyler yapmam gerekiomuş meğersem yıllarca… teşekkür etmem gerek sanırım bu insanlara, bana gaz ve heyecan verdikleri için…yaşadıım yere kötü laf etmekten vaz geçtim sanırım.o ya da bu sebepten içinde (üzgünüm ama tanımliicak başka ad bilmiorum) sanat (ya da alakalı herşeyi) barındıran şeyleri yapan insanları üzecek/yıldıracak çok sebep olsa da mümkün mertebe dikkati dağıtmamak geretiine inanıyorum.ne kadar alakalı oldu bilmem ama bööle işte.