GÜVENSİZLİK PROBLEMİOlmak istediğim biri var aslında. Kirli ve yaşanılması zor olarak algıladığım bu dünyada kendimi korumak için olmak istediğim, olmak hayalini kurduğum diyeyim, biri var aslında. O kişi ki, bütünüyle benim varoluşsal kimliğimle çelişen bir karaktere sahip. Kendimle olan sert mücadelemde bir türlü onun tarafına geçmeyi ve kendimi değiştirmeyi başaramadım.Ahlaki yargılarım ve ahlak anlayışım, temel anlamda hayatı yaşama ve ideal olarak gördüğüm hayatı tanımlama biçimimi de etkiliyor, bu bir gerçek. Ancak değerlerin sıfırlanmaya başladığı modern dünyada pek işe yaramayan ahlaki yargılarım, aslında işe yaramamasının nedeni de benim hayatım ile hayata bakış şeklim, onu tanımlayışım arasındaki uçurumdur, beni acı çekmeye eğilimli bir ruh haline bürünmeye zorluyor.Mutlu olmak için kutsal bir aşk, sevgi ya da bunun gibi soyut özelliklere sahip algılarımın bir şekilde izole edilmesi gerektiğini bilmeme rağmen, bu izolasyon sonucu olmaya doğru gideceğim kişi benim öyle hoşlanabileceğim bir kimliğe sahip olmayacağı için bir ikilemde kalıyorum. Bunun sonucunda olan şey ise şu: iki arada bir derede kalmış bir kişilik ve umuda lanet etmesine rağmen inadına umut etmeyi bırakmayan iradesiz ve güçsüz bir karakter.Bencillik denen cevheri yeterli dozda almalı insan. O zaman belki mutlu olabilir. Bir arkadaşımın deyimiyle “ben olmadan biz olamayız” düşüncesi her ne kadar kulağa hoş gelse de “sen olmadan biz olamayız” düşüncesinden de kurtulamıyorum. Sevdiğim insanlardan beklediğim, onlara vermeye çalıştığım şey, ama onlar bunu anlamakta çok güçlük çekiyorlar. Bana, onlara verdiğim şeyi vermekten kaçınıyorlar ve içgüdüsel olarak ilişkiyi siyasi bir düzleme çekmekten kaçınmıyorlar. Bunun sonucu güvensizliktir. Güvensizlik ise bir ilişkinin dibine dökülecek olan kibrit suyu, sevgiyi havaya uçuracak olan TNT kalıbıdır.İlişkiler, doğaları gereği güvensizliği içinde barındırıyor. İnsanlar bu güvensizlikten kurtulmanın yollarını arıyorlar mı, bilmiyorum, ancak bildiğim bir şey var ki: insan, kendisi de dahil birilerine güvenmekte oldukça zorlanıyor. Freudyen bir bakış açısıyla, belki çocukluktan kalma bir sorun, oyuncakları ya da oyun arkadaşları ile ilgili bir problem vardır ki, hala onu çözmekten aciz kalmıştır. Ya da mutluluk denen şeyin karşıdaki insanın kendisine köle olmasından, itaat etmesinden öte bir anlamı olmadığına inanıyordur. Böyle midir bilinmez, ama güvensizlik zehirinden kurtulamadığımız da bir gerçek. Öyle ki, iki kişi arasındaki ilişkilerden tutun da, aile içi ilişkiler, anne-baba ve çocuklar arasındaki ilişkiler, aileler arası ilişkiler, partiler-görüşler arası ilişkiler, devletlerarası ilişkiler, ilişki kurabilecek araya sahip olan herkes ve her şey bu acıdan ve mutsuzluktan nasibini almış durumda.Nasıl kurtulacağız, kurtulmalı mıyız? Öncelikle bu durumu benim gibi bir hastalık semptomu olarak görenler bu durumdan kurtulunması gerektiğini düşünecekler, ancak yine benim gibiler bu durumdan kurtulmak için partnerlerine daha fazla köle olacağı için bu olumsuz duruma herkesten daha fazla maruz kalacaklar, acı çekecekler ve mutsuz olacaklar.Fakat bu durumu mutlu olmak için kullanılması gereken bir ilaç olarak algılayanlar, bu durumdan şikayet etmedikleri sürece mutlu olacaklar. Bu kısırdöngüsel durumda bu sorundan kurtulmak mümkün olmayacak, hatta bu durum bir sorun olarak dahi algılanmayacak.Alışmaya çalışmak lazım…