ne zamandır bu konu üzerine düşünmekteyim. yani ayfer tunç’un “bir maniniz yoksa annemler size gelecek” kitabından çok önce. zannederim olay 60’ların sonu 70’lerin başında
doğanların “çocukluğumuzda ne acayib şeyler vardı lan?” geyiklerini çoğaltmasından kaynaklanıyor..
işte bu kuşakta doğanların medya,reklam ajansı, üniversiteler, bilumum şirketlerde kritik pozisyonlara gelmesi; aynı dönemde de internet sitelerinde bu tür “iç dökme” mevzularını da önemseme çağının başlamasıyla 70’ler muhabbeti epey yer tuttu. ayrıca son dönemde günlük ve ekonomik hayatın iyice vahşileşmesi de 70’lerin o daha naif atmosferini özletiyor olabilir. (bu nostaljiyi başlatanların o dönemde çocuk ya da ergen olduğunu unutmayalım) velhasıl bu 70’ler hikayasi günaydın’ın dönmesi olarak patlamış durumda. gelip geçici bir heves diyorum. ama 70’ler meselesi hakikaten uzun uzadıya tartışılmalı..
yorumlar
70’ler geyiği yapabilecek olanlar orta yaş krizine yaklaşıyorlar,.. evli iseler, bitti işte hayatım. tek olay çocuktur mevzuu,.. evli değilse hatta bazen evliyse bile, gençlik iksiri olması amacıyla karşı cinsten genç flörtler, yorgunluk,.. erkek ise performans düşüklüğü saç azalması, göbek,.. kadın ise, selülit, meme sarkması, menapoza yaklaşma,… sıkı solcu idiyse ve şimdi reklamcıysa vicdan azabı. sıkı solcu idiyse ve şimdi hala sıkı solcu ise ekstra yorgunluk ve kızgınlık. ne biçim uzar bu liste,.. ben tam 70 doğumluyum. biriki sene sonra başlarım bende…
Bir 70’li olarak, bir zamanlar yazdığım bir hikayeyi aynen koyup o yılları anlatayım istedim. Saç dökülmem yok, göbeem hiç yok, sıkı solcu filan diilim, gençlik iksiri bir flörtüm yok harbi sevgilim var. Ama kendimi daima genç hissettiğimden olsa gerek herkes 70’li olduğumu anlamağını söyler. Neyse uzatmadan hikayeme geçeyim.
Bizim Bakkal
Bir sigara daha taktı, nikotinden sararmış uzun ahşap ağızlığına, “muhtar çakmağı”yla yakıp derin bir fırt çekti. Çırak sıradan bir görevmiş gibi hala yanan çakmağı alıp kapadı ve cebine koydu. Usta biraz sonra sigarasına davrandığında hazır bulunup eline tutuşturacak.
Kolay değildi ustanın işi. Bu minik bakkal dükkanında tam otuz yıl devirmişti. İnatla ve azimle gecekondu bakkalına gelen “arsa karşılığı daire verelim” tekliflerini itip, sabahtan akşama kadar kabarık alacak defterinin sayfalarını bir sağa bir sola çevirmeye devam etti.
Kore savaşında topuğundan yediği mermi yüzünden hala aksıyarak yürüyordu. Yağmurlu havalarda sızlayan ayağını ovalarken, çok az duyulan bir sesle “siktiğimin mermisi karıdan da etti” mızmızını, çok sık duymaktan ancak iki yıl sonra çözebilmişti çırak. Savaş dönüşü kötürüm halini gören karısı, iki kızı ustaya yıkıp, evden kaçtı. Ufaklık daha bir yaşında kendinden bihaber, ama ya büyük? Annesinin kaçışını kurtuluş bilmiş, biraz aklı başına gelince o da evi terk etmişti. Gecekondu mahallesinde bir sürü söylenti aldı yürüdü; yok anası gibi orospu olmuş, yok komünist olmuş, yok ölmüş, yok Alamanya’daymış.. Usta bunları duymazdan gelmek için tükürmeye başladı. Bu onda tik olmuş, ne zaman kötü bir şey duysa ya da sinirlense tükürmesini kesememişti.
25 kuruşluk çekirdek için külah sararken parmak uçlarına tükürürdü bir de. Çekirdek ölçeği ince belli çay bardağının dudak kısmı sanki çay içilmiş gibi ıslanırdı tükürüklü parmaklarından. Tükürüklü çay bardağı çekirdek kabının içine girmiş kimin umurunda! O çekirdek biraz sonra bakkal önü muhabbetinde ki abiler tarafından yağmalanmadan cebe indirilmeli. Hele ki tane hesabı açık gofret aldıysan, bakkaldan çıkmadan tıkmalısın ağzına. Tabi usta “Yere dökme sıpa! Hadi dışarı” diye kovalamazsa. Zor karar; iki gofret 25 kuruş o zaman. Aynı paraya çekirdek yemek daha uzun sürer.
Aslında çocukları severdi usta. Kolanın bir lira olduğu zaman, “bedava” kapağını şişeyi açmadan keşfeden mahalle veletlerinin şişelere bakmasına izin verir, abileriyse süpürgeyle kovalardı. Kampanya bitince Uludağ gazoza geri dönüldü tabi yarı fiyata. O zaman yanında leblebi tozu’ da alabiliyorsun ki deyme keyfine. Komşu televizyonunda reklamını görüp, mahallenin abileri tarafından gaza getirilen çocuklar, “balonlu sakız” için bakkalı basıp, “bu sakızın içinde balon yok” diye ustayı daraltınca, tükürmekten iki gün hasta yatmıştı. Hele yerine bakan çırak alacak defterini altüst edince iş iyice çığırından çıktı. Mahalleli hasta ziyaretine kendi borç defterleriyle gidip, mutabakata varana kadar, başucundaki tükürük leğeniyle bir hafta yattı evinde.
Bakkalını içeriden açardı sabahları. Evinden bakkala açılan, yarı eğilerek içinde anca yürünen bir geçit vardı. İhtilal öncesi kardeşini orada saklamıştı. Ta ki usta bir sabah bakkalını dışarıdan açarken polis komşusu görene kadar. O öğleden sonra dükkan basıldı. O günden sonra bir daha haber alamadı kardeşinden. Ama polis komşusuna da veresiye vermedi ve o güne kadar olan borçları da almadı hiç. Kardeşinin karısı öleli dört yıl olmuş, bir çocukta ondan kalmıştı ustaya. Ama o da fazla sürmedi. Çocuk daha lisede boykot sırasında, bir serseri kurşuna kurban gitti. Usta haberi bakkalın önünde, peynir tenekesinin üstüne oturmuş, sigarasını tüttürürken aldı. Bir kamyonet dolusu genç, bakkalın önünden geçerken havaya ateş edip ustaya bağırdılar; “usta oğlunu vurdular!”. O an yanan sigarasının ucuna tükürüp, içeri girdi usta. “Ben bu kadarını hakketmedim, hadi git” demiş çırağına. Bakkalı içeriden kilitleyip bir süre evine kapandı.Yeğeninin mezarını yaptırdığı gün dükkanı geri açıp kaldığı yerden devam etti.
Usta yaşlandı ama çırakları hep aynı yaştaydı. Sarı ahşap ağızlığına artık birinci değil tekel 2000 takıyor. Ama hala muhtar çakmağını kaybetmemiş. “Çıraklar çabuk öğreniyor” diyor. Onca sıkıntıya, onca sigaraya rağmen tek rahatsızlığı topuğu oldu. Artık bakkalından evine açılan bir geçit yok. Çünkü evinin yerinde bir apartman var şuan. Ama bakkalı kendi gibi hala ayakta. Apartmanda üç dairesi var. Birinde evli ve üç çocuklu kızı, diğerinde ihtilalden üç yıl sonra ortaya çıkan ama aklı pek yerinde olmayan kardeşi oturuyor. Merdiven çıkamadığından giriş kattaki daireyi de kendi aldı. Her sabah ezanla birlikte, karşısında hipermarkete inat aksayarak bakkalını açıyor.
Elini öpüp uzaklaşırken, usta yeni bir sigara taktı ağızlığına. Çırak çakmağı ustaya verir vermez peşimden çıktı bakkaldan. “Abi bir şey sorcam. Sen tanıyorsun ustayı, ayağını ovarken ne diyor allaşkına?” diyor ufaklık. “Zamanla anlarsın, kızdırmadan git yanına hadi” derken içeriden bağırıyor bizimki “nerdesin lan sıpa!”.
Ferhat Şahin
1991