çook eskiler; hani artık yavaş yavaş öpüşmeyle hamile kalınmayacağının farkına vardığımız, sağdan soldan aldığımız çeşitli duyumlarla o ilk şokları geçirdiğimiz, anne ile babanın öyle bir şeyi nasıl yapabildiklerine kızdığımız, hatta onlara karşı çok ciddi kırgınlıklar yaşadığımız, yine de bu işin başka bir açıklaması olması gerektiğine canı gönülden inandığımız ilkokul yıllarından kalma bir hadise..
belki de hayat bilgisi henüz kalkmış müfredatımızdan. artık sosyal bilimler diye bir ders var okulda. ünite başları aniden ciddileşti sanki. artık eskisi kadar kolay değil matematik, ali ile ayşe durmadan kalem ve silgi alıyor. artan parayla eve dönerken domates ile elma bile alıyorlar. tenefüslerde daha ciddi olunmaya başlandı. yakalamaç oyunu genişletildi belki de, daha havalı kızlar melek seçildi mesela, yakalanan erkekleri kurtarabiliyorlar ufacık bir temasla. sizi kurtaran melek ile, öğretmen sınıfın öğrenci oturuş düzenini yeni baştan düzenlemeye kalkışınca yanyana gelebilmek için can atıyorsunuz hatta.
günler daha yorucu geçiyor. büyüyorsunuz yavaş yavaş. televizyonu daha fazla seyrediyorsunuz. filmleri daha kolay anlıyorsunuz. anneniz sizi erken yatırmak istiyor, çok fena siniriniz bozuluyor. istemeye istemeye yatağa gidiyorsunuz. tıpkı sabah istemeye istemeye oradan çıkacağınız gibi. dişlerinizi fırçaladınız, pijamalarınızı giydiniz, anne ile baba öpüldü, belki babaanneye dua da eşlik ettiniz, yarınki yakalamaç stratejinizi planlayarak gözlerinizi yumdunuz, tatlı rüyalar………
kesif bir çığlığa irkiliyor anne ile baba. ses, çocuğun odasından geliyor. hemen koşturuyorlar içeri. sessizlik.. ışığı alelacele açıyor baba. yatağa baktığında çocuğu görüyor. anne hemen bitmiş evladının yanıbaşında. çocuk hala sessiz. pijamaları nemli. gözbebekleri kocaman olmuş. çocuğa soruyorlar noldu diye. hiç tepki yok. karşı duvardaki bir noktaya kilitlenmiş bakışları. sonra zar zor mırıldanıyor bir şeyler. konuşmalarında hiçbir mantık belirtisi yok. hayır, kabus görmüyor. tamamen uyanık gibi duruyor. anne ile baba pervane olmuş bebeklerinin etrafında. çocuk yeniden hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyor. ama hiç anne ile babaya bakmıyor. sanki onlar yanında değil. çocuk bambaşka bir dünyada. çevrede uçuşan bir şeylere bakıyor sanki. sanki birileriyle konuşuyor bu yüzden anne ile baba anlamıyor hiçbir şey.
on dakikalık bir hengamenin ardından, sakinleşiyor çocuk. hiçbir şey olmamış gibi kıvrılıyor yine yatağa. bu on dakika boyunca anne ile babayı hiç görmedi ama. anne ile babanın panikli sorularına hiç cevap vermedi. telkinlerine kulak asmadı. onlar çocuğu sararken kolları hissizdi adeta. şimdi yeniden uykuya daldı. hayat normale döndü.
bu anlattığım hadise, ilkokul yıllarımda defalarca başıma geldi. geçen senelerin birinde öğrendim ne olduğunu. gece terörü (uyku terörü) olarak adlandırılıyor bu rahatsızlık. genellikle 4-12 yaş arası çocukların %1 ila %6’sında rastlanıyor. kriz nefes zorluğu ve aşırı terlemeyi de beraberinde getiriyor. bunun hiçbir sebebi olmadığını söylüyor psikiyatrlar. eğer ailenizde bu hastalığı zamanında geçirmiş bir büyük varsa, bu hastalığa denk gelme ihtimaliniz yükseliyor. ergenlikle birlikte daha etkili ruhsal savunma mekanizmasına erişince ise kendiliğinden yok oluyor. genelde gece uykusunun hemen başında görüldüğü için “gece terörü” yakıştırması yapılmış. eğer her gece devam eder ve ileri yaşlarda da sürerse, ciddi bir nevroz ve hatta psikoz sözkonusu olabilir söylenenlere göre.
google ile aratınca karşımıza çıkan sonuçlardan en geniş bilgi vereni şu. bir de olaya çok bilimsel yaklaşan aktüel dergisi var.
her ne kadar gece gerçekleştiği söylense ve sabah kalkınca hiçbir şey hatırlanmadığı vurgulansa da, benimki biraz farklıydı. bu hastalıktan çok çekmiş biri olarak size kendi yaşadığım duygulardan bahsedeyim. efendim, öncelikle sebepsiz yere çığlık atma gereği duyarsınız. evet, gerçekten bu sanki hapşırmanız gibi, hiç anlam veremediğiniz bir zamanda gerçekleşir. vücudunuzu bir hissizlik kaplar. hani denizin dibinde de olduğu gibi bir halsizlik baş gösterir. tam bir kabustur, aynı zamanda kabusla ilgisi yoktur. bunu bilim adamları üzerine basa basa belirtiyor. kabusla hiçbir ilgisi olmayan bu rahatsızlıkla adeta boyut değiştirirsiniz. çevrenizdekileri ya görmez, ya da görür ama tepki veremezsiniz. hayaller görürsünüz ama şekilleri çok belirsizdir. sesler işitirsiniz ama boğuktur. ve ton şaşkınlığı vardır. çünkü işittiğiniz sesler daha çok çevrenizdekilerin sesidir ama sizi sakinleştirmeye çalışırlarken, size bağırıyorlarmış gibi gelir. inanılmaz bir korku egemendir. bir yandan da bilinciniz açıktır. rüyada olduğunuzu fark ettiğinizi ancak olayların gelişimini kontrol edemediğinizi düşünün. ve burada kilitli kaldığınızı.
ben daha çok uçan karpuzlar görürdüm. karpuz derdim. babam beni sakinleştirmek için şaka yapardı. diyarbakır karpuzları mı derdi. evet, tüm bunları algılardım. babamın şaka yaptığını anlardım. ama normale dönemezdim. toplu iğne başını parmak uçlarınızda yuvarladığınızı düşünün. bütün vücudumda öyle bir his olurdu. ki bu benim çıkış noktam olmuştu (o zamanlar bu toplu iğne örneğini bulamamıştım, bir türlü duygumu açıklayamıyordum). öyle hissedince tamam derdim geliyor işte. yani ben söylenenin aksine uykudan kalkmazdım, gündüz okuldayken bile olurdu. hatta bunu bir oyun haline getirmiştim. toplu iğne hissi gelir gelmez, sevinirdim içten içe. derken her şey kontrolümden çıkardı ve ben kendimi yine kısmen kaybederdim. kurtadam olmak gibi galiba. çevremdekilere baştan derdim hiç kendinizi yorup beni sakinleştirmeye çalışmayın diye.
sonra kendi hayal dünyamda karpuzlara ağlardım. bağırırdım sık sık. çevremdekiler tıpkı dizilerdeki gibi çember oluşturup beni arasına alırdı. en sevdiklerim bile erol taş gibi kahkahalar atardı, ağır çekimde çullanırlardı tepeme. bilim adamlarının söylediğine göre, bu kriz sürecinde kesinlikle çocuğu sakinleştirmek mümkün değilmiş.
işte böyle. ben bir gece teröristiydim. belki de sizler de vaktinde öyleydiniz. zira pek bilinmeyen ve ipin ucu kaçarsa deliliğe varacak bir rahatsızlıktır bu. tedavi gerektiğinin altı çiziliyor. karabasanla karıştırılmaması gerektiği söyleniyor. her ne kadar ikisi de uyku bozukluğu başlığı altında toplanabilse de, birinde uyanamıyorsunuz, diğerinde uyuyamıyorsunuz.
ÖNEMLİ :: ayrıca, meraklılarına, rüyadayken rüyada olduğunu anlama (lucid dream) metodları..
yorumlar
fotoğrafları çıkarttırtamadım. bir de paragraf başı yapamadım. bütün hevesim kaçtı şimdi.
teker teker baktım fotolara(ayrı pencerede açarak), iyi seçilmişler. paragraf konusunda birşey diyemiycem… kriz anında ellerinden hiçbir şey gelemeyen anne-babanın durumları herhalde anlatılamaz ıstıraplı olmalı.rüyalarda uyanmak için seçtiğin müzik acaba rüyanı etkiler mi? mesela bjork’u dinlemek, jaws ya da impossible mission film müziklerini seçmek falan? pek uygun zamanım olmuyor yoksa kesin denerdim.yazıdan; karpuz kesip yemeden gitmediğimi belirteyim dedim. geçmiş olsun.
seçtiğin müzik senin dikkatini çeken bir şey olsun yeter. hani sadece bir fon görevi üstlenmesin, mesela normalde duyduğunda hemen ‘aha işte o şarkı’ diyebilesin. bu arada sağol.
bu benim de çok yaşadığım bir durum hatta hatta acaip abartılı senaryolarla geçirdiğim geceler olmuştur.bir keresinde daha önceden gördüğüm bir rüya sahnesini yine rüyada görürken rüyamda yanımdakilere bakın ben bunu daha önce rüyamda görmüştüm diye anlattığımı bilirim.blok konusuyla direk ilgili olmasa da bu acaip rüya örneklerine bir tane daha eklemek istediğimde aklıma gelen şey; bir grup insan ile beraber tam olarak cümlelere dökemeyeceğim ortak bir çalışma yapıyoruz. sahne ile ilgisi olan bir iş. ışıklar, ses sistemleri falan var ama dediğim gibi tam olarak ne yaptığımızı şimdi bilemiyorum (buraya kadar normal çünkü bir zamanlar gerçekten benzer işler yapmışlığım vardır)tek bildiğim iş iyi gidiyor herşey olması gereken gibi oluyor fakat etrafımda beraber çalıştığım insanların bir çoğu bana tanıdık geliyor ama bir türlü kim olduklarını çıkartamıyorum bu anlattığım his rüya sırasında oluyor. işe devam ederken bu nereden çıkaracağımı bulamadığım insanların kim olduklarını hep bulmaya çalışıyorum fakat nafile en sonunda iş bitiyor rahatlıyoruz ve o an aklıma geliyor ben o insanlarla daha önceden yine benzeri ama başka bir iş için bir iş görüşmesi yapmışım. ve bunu onlara söylüyorum tabi yine rüyamda işte diyorum hani bilmemkaç sene önce şöyle şöyle bir iş için görüşmüştük o gün ordaki herif bendim hatırlıyor musunuz? dediğimde gruptaki insanlar evet yaa ne kadar değişmişsin baya zaman olmuş ve sen söylemeseydin eskiden tanıştığımızın farkına varamayacaktık diyorlar. bu sohbet geçerken bütün o gruptaki insanların (bay, bayan 5-10 kişilik bir grup) seneler önceki hallerini hatırlamaya başlıyorum. bu bahsi geçen 5-10 kişinin seneler önceki halleri ile o günkü görünümleri arasındaki farkları görüyorum (saç sakal değişiklikleri, örnek vermek gerekirse kimileri yıllar önce sakallıymış ama o gün traşlılar kimilerinin saçları uzunmuş kestirmiş kimileri kısaymış uzatmış vb gibi)işin ilginç ve içinden çıkamadığım tarafı bu şahıslar gerçek hayatta tanıdığım gördüğüm bildiğim birileri değiller. onları sadece rüya aleminde tanıyorum ve yine rüyamda bunun bilincindeyim yani uyandığım zaman gerçek hayatta onlarla hiç karşılaşmayacağımı bilsem de yine de görüşmek üzere deyip ayrılıyoruz. hadi bu işin içinden çık çıkabilirsen …
STRANGE DAYS adlı bu filmi Katherine Bigolow (imla hatası yoktur umarım) yönetmiş ve Ralph Fiennes ile birlikte oynamıştır.
Ruya gormekteyken, ruyada olduunu anlayip, ruyayi kontrol edebilme var, o enteresan iste. Ben birkac kere “bu benim ruyam kardesim, şöyle olacak!” deyip oyle olduunu bilirim.Strange Days – film ile ilgili link
aman dikkat et herşey olabilir…