Dün gece izledim ikinci defa. İlkini 6 yıl önce filan sinemada izlemiştim. Yanımda sırnaştığım bi hatun vardı. Film o beklediğim sıcaklık ve yakınlaşmayı doğurmamıştı aramızda. Hatta hanımımız filmden çıktıktan sonra “Ne iğrenç bi film öyle yea” demişti bolca küfür ve argoyu gözönünde bulundurarak, oysa ben bayılmıştım filme.
Filmin en hoş kısımlarından biri(hatta en hoş kısmı, film bunun üzerine kurulmuş gibi geldi bana ama bi sürü de yan öge var tabi), adamın kaskında “Born to kill” yazarken gömleğinde barış/peace çıkartması taşıması. Sebebini şöyle açıklıyordu adamımız: “İnsan ruhundaki ikiliği göstermek istiyorum”. Ne süper yaw, harbiden de öyle; aynı insan ortamına göre iyi, vicdanlı filan olurken, esas itibariyle duruma göre (ya da fırsatını bulursa) sivilleri sırf zevkine helikopterden makineli tüfekle öldürebilir, kadınlara tecavüz edebilir, yaralıları farelere terkedebilir.
Buna günlük hayatımızdan da iki örnek verirsek; bi kanka kadın nick’iyle icq’ya girdiydi, anında milyon tane sapık işi mesaj geldi, kimin attığı belirlenemez ya. Bi de şey var, bi gastede okuduydum, köyün birinde aklı zayıf olan bi adama tüm köy tecavüz eder dururmuş devamlı. Adam anlatamaz ya.
Yazı çok hardcore oldu, film de öyleydi. Savaş iğrenç bişey, insanlar da iğrenç olabilir, ama bilemem kesin olarak, herkes için konuşmak istemem. Bildiğim bişey var, dünyada savaş çığırtkanlığı yapanların hepsini öldürmek istiyorum.
yorumlar
blog olmamış tabi, ben niye söyledim bunu, o ayrı. film güzel, stanley bey hakkında yazılanlar var hafifte, zamanım yok -link yok anlamında. savaşın getirdiği özgürlükte apayrı bir lezzet olsa gerek.
bir de ikiliklerden bahsederken, ikilik yaparak örnelendirme girişimi, hoş.
…dünyada savaş çığırtkanlığı…
full metal jacket
savaşın gerçek yüzü ustadan…
film şimdiye kadar çekilmiş en iyi savaş filmi bence.zaten stanley(kankamdır o benim)neye elini atsa mükemmel ötesi bi sonuç çıkartmış.ama filmin ikinci cd sinde ilk cd deki atmosfer yakalanamamış gibime geldi.fakat olsun film tamamıyla perfect…
konuyla çok alakası yok belki ama eyes wide shut’ı izlemiştik okuldaki sinemada.. iki hatun konuşuyodu aralarında, dillerini pek anlayamadık tabi, aynen şöyle bi cümle kurdu hatunlardan bitanesi, bence hiç message (mesıc) yoktu filmde, diğeri; evet hiç messaging değildi.. kubrick babanın filmine de denmez ki böyle canım, nereleriyle izlediler acaba? 🙂
lolitadan çıktıktan sonra ise, yine okuldaki sinemamızda, yükselen nidalar, ulan bu herifin hiç adam gibi bi filmi yok mu? şeklindeydi..
tabii kişiden kişiye değişir zevkler falan ama bari bilmeden ileri geri konuşma dimi? 😛 :)))
Bu adamın “adam gibi” filmi yok.
Dedin mi onlara levitas. 😛
Eve gidince Otomatik Portakal’ı izlim bariii, canım çekti.
yolu bir makarna gibi yutuyordu…
Clockwork Orange
ben de izliyim bir daha
sk ya saygısızlık olmasın acaip severim fmj yi. dvd si var hatta ayda bir izliorum cwo ile birlikte..lakin john irvin amcanın yaşanmış olayların anlatıldıgı hamburger hill die bi filmi vardır ben onu da çok severim.savaş filmleri üçlememde platoon ve fmj dierleri am hh nin yeri çok ayrı.şiddetle tavsiye edilir
aslında bilumum şeyler vardı o an söylemek istediğim ama güruhu kendi haline bırakmanın daha iyi olucanı düşündüm 🙂 tamam sevmemiş olabilirsin filmi de ne diye eleştirmen kesiliyosun anında, birazcık sinema kültürü istiyo bence bu konularda konuşabilmek, ama biz biliriz ya herşeyi 😛 :)))
alakasız olucak biraz ama otomatik portakal’ı dvd’en izlemiştik bizim okuldaki sinemada. türkçe altyazının çevirisi evlere şenlikti, amcalar duyduklarını yazmış alta.. mesela seni uzun zamandır vidi vidileyemiyodum gibi ifadeler kullanmışlardı ki, bi süre sonra gülmeden durmak imkansızlaşıyodu. olmaaaazzzz, insan hiç olmazsa senaryoyu falan okuyup orda çevirir ya, yuh.. 🙂