Arundhati Roy’un 11 eylül vesilesiyle ABD’de yaptığı bir konuşmanın metnini okuyordum,
winston churchill’den yaptığı şu alıntıya takıldım:
”
1937 yılında Winston Churchill Filistinlilerle ilgili olarak şöyle demişti: “kapı önünde yatan itin, çok uzun süreden beri orada yatıyor olsa bile, orayı kapılanmış sayılmasını ya da orası üzerinde hak sahibi olarak görülmesini kabul etmiyorum. Böyle bir hakkın varlığını kabul etmiyorum. Mesela sırf daha güçlü bir ırk, daha üst düzey bir ırk, daha bilgili bir ırk gelip yerlerini aldı diye, Amerika’daki Kızılderililere, ya da Avusturalya’daki siyahlara büyük bir kötülük yapılmış olduğuna da katılmıyorum.” ”
bu bana hitler nasıl öyle bir destek buldu tartışmalarını hatırlattı. Hitler’den önce, Mussolini ve Franco vardı, onlardan önce de Churchill varmış anlaşılan… Yani demek istediğim bu sözü sokaktaki ingiliz değil, başbaşkanları söylemiş. faşizm ve ırkçılık Hitler’den önce de geçer akçeymiş, yöneten insanların değer yargıları faşizanmış, hitler’in yükselişini hazırlayanlar bunlar… bugün de değişen bişey yok gibi… Hitler’in kurbanlarının çocukları, torunları, Hitler’den bile daha zalim. bizler de allah allah nasıl olmuş dediğimiz dönemdeki insanlar kadar sessiz ve kör olabiliyoruz…
öyle düşündüm işte, paylaşayım dedim
yorumlar
sıfat, eskimiş (ulvi:) Arapça ¤ulv³
1. Yüce
2. Gökle ilgili olan, semavî.
neyse gelelim churchill’e. churchill’i pek sevmem. gerçi büyük bir politikacıdır. doğru. ama yüce bir adam değildir. ne bilim hagi gibi. süper teknikli ama çirkef, çalçene.
churchill de hitabet sanatının bir ustasıdır. politikacıdır.
ingiliz olması zaten direk onu faşizan yapar. ingiliz politikasını ABDyi savunarak aslında demek ister ki; ingiltere sömürgeci bir devlettir ama haklıdır.
kral arthur’a sahip çıkan bir devlet bu yahu. karal arthur senelerce “might does not make right, right makes might” demiş. yani haklılık gücü getirir. nerde monarşik barbar dönemler nerde İngiliz İmparatorluğu. Camelot daha uygarmış meğer.
Gene de realpolitik’in bir ustasıdır Churchill, unutmamak lâzım.
konu başlıkları için seçenekler sınırlı olduğundan seçilmiş olabilir mi acaba?
ama roy’un da ulvi bir yanı var yani(en azından linkteki yazı için) belki de ondandır.
ingiliz olması zaten direk onu faşizan yapar
bu biraz… garip? faşist bir söylem gibi olmuş, şöyle olsaydı, “ingiliz olması zaten direk onu aşağılık yapar” daha faşizan olurdu. ama böylede olmuş sanki.
usta olmak unutulma-ması gereken bir meziyet midir? Hatta bir meziyet midir?
Hadi weaponx meziyettir dememiş ama “gene de”si öyle bir hava yaratmış üstelik süperteknik ama çirkef benzetmesi de reelpolitik ustası olmaktan olumlu özellik olarak sözedildiğini doğruluyor. Neyse, şöyle düşünüverdim: önce)idi amin bir diktatördü dedikten sonra ama iyi bir babaydı unutmamak lazım gelir mi? gelmez valla..
sonra) reelpolitikte usta olmak zaten “yönetenlerin, güçlülerin” zeitgeist’ını yakalayıp en popülist söylemle birleştirerek, bunu bir güç elde aracı olarak kullanmak değil midir? dönemin zeitgeist’ı faşizm ise churchill’in reelpolitikte ustalığı faşit ideolojinin güçlenmesine ve tabii kendisine de güç kazandırmay yaramıştır….
neyse işte….
1.Dönemin zeitgeist’ı İngiltere’de faşizm falan diildi ya, nereden çıkardınız bunu?
2.Yapmak ile söylemek arasında bir fark vardır ya da olmalıdır. “6 milyon Yahudi’nin soyunu kırdı” ile “Churchill denilen o dallamanın ırkçı bir kaç söylevi de vardır” cümleleri arasındaki fark gibi.
3.Daha önemlisi, geçenlerde şunu okudum: Hitler ve ekibi aynı dönemde 6 milyon Yahudi, 400 bin Çingene vs. vs.’nin yanısıra 80 bin de, çoğu zeka engelli Alman’ı yoketmiş.
Ve aynı dönemde (1932), komünistlerin oyu yüzde 15’miş.
Nası ya? (Almanlar’ın yüzde 15’i nası komünistlere oy verdi anlamında ‘nası ya’ diil, bu yüzde 15’ten en azından biri nası beceremedi anlamında, ‘nası ya’.)
Yani acikcasi OggDePe’nin veya İggPe’nin veya bunlar gibi siyasilerin bildirisini okuyo gibi oldum. Hep ayni hastalik. Anlamaya calismak yerine pozisyon almaya calismak. WC’i sevmeyebilirsiniz. Bunun bi onemi yok. Ben sahsen takdir ederim; gecen yuzyilin en muhim askeri stratejlerindendir. Asagilik bi herif olmasi bu durumu degistirmez. Gelelim ettigi laflara. Irk meselesindeki catismalar insanoglu varoldugundan beri devam ediyor. Simdi yasadigimiz gec kapitalist donemin “demokrat” ve “insani” söylemlerini mi (bu lafa da hastayim: soylem. Hic bi sekilde ‘discours’u karsilamaz. Uyduruk-kaydirik bi hiyarlik) kriter kabul ederek durumlari anlamaya calisicaz? Ayrica bunun fasizmle ne alakasi var? ‘Irkcilik varsa fasizm vardir’ gibi bi kolaylama halleri. Irkcilik, fasizm, nazizm… Bunlarin hepsi ayri kavramlar; ayri sistemleri ve ayri oluslari var. Hala Dimitrof ve Stalinist ekolun ideolojik propagandaya dayali terminolojisiyle idare etmeye calisiyoruz. “Hepsi ayni b..un soyu kardesim” yaklasimlari… Yazinin sonu da bambaska olmus. “Hitler’in torunlari bile ondan daha zalim. Degisen bisey yok. Koruz hepimiz, vs.” Zalim olmak, eger olaylari analiz etmekte kullanacagimiz muhim bi kriter haline geldiyse, Muttefikler’in 43-45 arasi yaptiklari acimasiz Almanya bombardimanlarindan baslayalim isterseniz. Ikinci Dunya Savasi 1.5 sene uzamistir; kara harekatinin ertelenmesi yuzunden.
“Yasamak deriz -oh dear- ne kadar tekduze,
Katliamlar ne kotu be birader”
gibi olmus bu yazi.
1937’de ingiltere’de kabinenin başına chamberlain gelir. yani churchill bahsedilen konuşmayı yaptığı sırada aktif politika yapmamaktadır. chamberlain’in izlediği appeasement policy/yatıştırma politikasına ve hindistan’da izlenen esnek politika yüzünden Muhafazakar Parti içinde hizipçi bir kimliktedir ve 29-39 arası out-of-office konumundadır.
üzerinde güneş batmayan imparatorluk ingiltere, kurduğu büyük ve uzak sömürge zincirini idare etmekte zorlanmaya başlar. avustralya’dan amerikaya kadar dünyanın dört bir yanına kaynak ve otorite aktarmak zorunluluğu dönemin iletişim koşulları da dikkate alındığında oldukça zorlaşmakta, en yakın pazar olan avrupa’nın da ekonomik ve politik olarak sancılı olması ingiltereyi güç dürüme düşürmekteydi. ayrıca amerika’dan dalga dalga yayılan Büyük Buhran’ın da bunda rolü büyüktür. daha önce yapılan sykes-picot anlaşması ve hem yahudilerle hem de araplarla yapılan filistin paylaşım anlaşmaları, ekonomik etkinliği iyice zayıflayan ingiltereyi bu tip yumuşak tavırlı “bırakınız yapsınlar”(laissez-faire) gibi hastalıklı bir liberal söyleme sürüklemekteydi. churchill özünde hitler’e ve tavrına karşı idi ancak ingiltere’nin sömürgelerindeki (bilhassa hindistan’daki) çıkarları da gözönüne alındığında aslında kendince tutarlılığı vardı. yani weaponx’in söylediği reelpolitik kavramına iyi bir örnek vermekteydi kendisi. ancak şunu da söylemeden edemiyeceğim, roma senatolarındaki düzenbaz politikacı kavramının yüzyılımızdaki en büyük örneğidir kendisi bence. suratsız herifinde tekidir ayrıca.
mimledigim su yazidan Churchill’le ilgili bir alinti:
Hani, geçenlerde yapılan bir ankette “En büyük 100 Britanyalı sıralamasında birinci gelen Churchill. 1919 yılında şu ünlü sözü sarfeden Winston Churchill:
“Gaz silahı kullanılmasına karşı çıkanları anlayamıyorum. Ben, medeni olmayan (uncivilised) kabilelere karşı zehirli gaz kullanılmasına güçlü biçimde taraftarım…”
Yanlış okumadınız, zehirli gazın “medeni olmayan toplumlara karşı kullanılmasını” utanmadan savunan ve tabii birkaç yıl sonra Kürtleri gözünü bile kırpmadan “gazlayan” bir tarihi liderden sözediyoruz. Hani şu 1988’de Saddam Hüseyin adlı bir diktatörün (belki o da Sir ünvanı almak için yapmıştır) , yine Churchill’in torunlarından aldığı “gaz” ile gazladığı “uncivilised” kabileler var ya… Hani şimdilerde, Londra’da ve Washington’da kollarında Rolex’ler, altlarında Jaguarlar, üstlerinde Armani ipek giysiler, banka hesaplarında kirli yeşil dolarlar ile “sürgüncülük” oynayan kabile reislerinin halkları var ya. Onları ‘gazlamışlardı.’
….
o kesin, baby700, hatta bir sıralama probleminin varlığından bile sözedilebilir. diyorsun ki: hep aynı hastalık. anlamaya çalışmak yerine pozisyon almaya çalışmak. Ne yazık ki bu yaklaşım anlamaya çalışmadan pozisyon almış bi kişinin yaklaşımı.. hele ödp ve ip’yi işin içine sokmak anlamak konusunda en ufak bir çaba göstermediğinin göstergesi. Biz yine sizi anlamaya kendimizi de anlatmaya çalışalım:
a) churchill’in sözlerini düşünürken, yapılmaya çalışılan, o dönemin egemen zihniyetini anlamaya çalışmaktı ama tabii özellikle almanlarınkini hatta hitlerinkini.
b)churchill’i sevip sevmemizin önemi olmadığını söyledikten sonra sizin şahsen takdir ettiğinizi söylemenizin de kanımızca bir önemi yok. takdir konusunu takdim edişinize gelince: bir insanın bir konuda kötü olması bir başka konuda iyi olmasına engel teşkil etmez tabii ama biz “bir” konudan bahsediyorduk, askeri stratejisini de siz meraklılarıyla ayrıca tartışabilirsiniz. ayrıca sırf birini belli bir konuda eleştiriyorsunuz diye, o insanı her konuda eleştirmiş de olmazsınız. stratejisine saygısızlık etmedik yani
c)bugünün “demokrat ve insani diskurunun kullanıldığını “zalim” kelimesinin varlığından çıkarmış olmalısınız yoksa biz başka nereden çıkardığınızı anlayamadık… iyi de dünün diskurlarıyla bakılınca hitler zalim değil miydi, yoksa torunlar mı zalim olmayan ya da nedir demek istediğiniz?
d) ırkçılık, faşizm ve nazizm… haklısınız ayrı kavramlar, ayrı sistemler. üzerinde çalışmaya başladım. nihayetinde bu yazıyı yazıp düşüncelerimi paylaşırken umud ettiğim de bu düşünceye bir adım daha attıracak, değiştirecek, etkileyecek bir feedback almaktı. nitekim öyle de oldu. ama bu arada sistemler geçişlidir, siz sizin ideolojik olmadığını sandığınız “analitik” yaklaşımınızla buna da anlamaya çalışmayıp pozisyonunuzu almışsınız.onu da söyliyeyim yani..
not:üzerinde çalışmaya başladığım metin troçki’nin Faşizm: nedir ve nasıl mücadele adilr adli 1930-32 tearihli bildirisi. 1969’da George Lavan Weissman bir önsöz yazmış. tavsiye ederim tüm kafası karışıklara
a şıkkına ilişkin olarak;
dönemin egemen zihniyetini anlamak için churchill’e ve ingilizlere bakmak yanlış. dönemin iki büyük egemen zihniyeti vardır. birisi savaşa bulaşmamak, diğeri de askeri güç ile büyümek. bu açıdan bakıldığında ingiltereyi birinci grupta görmek gerek. ayrıca churchill’in hitler konusunda bir çok devlet adamında daha öngörülü olduğu gerçeğini de kabul etmek gerekli. tam savaşın eşiğine gelindiği dönemde yahu bu churchill doğru söylüyormuş deyip başbakanlığa getirmelerinin sebebi de bu zaten.