Hafta sonu girerken hep böyle olurum. İçi sıkılan biri olup çıkarım. Aslında hep öyleyim ya, neyse. Yaş olmuş otuz küsur. Şairin dediği gibi yarısına yaklaşmışım işte. Gerçi o satırları yazarken kendisi inanıyor muydu acaba? Yaşı kadar daha yaşayacağına. Benim böyle bir ümidimde, umudumda yok aslında.Neyse.Dedim ya neyse işte…Acemi ustanın elinden çıkmış, sert ağaçtan, bir ayağı kısa masada, sigara dumanından sararmış, delinmiş masa örtüsünün üstünde, derme çatma bir sandalyeye tünemiş bir biçimde, etrafı seyrediyorum yine… Aklımda her zamanki gibi sen… Vefasız gitmelere, alışkınım nasıl olsa ya. Kararsızım aslında. Bu sefer ben gitmeliyim belki de. Doğrusu bu mu? Yorgun gibiyim. Kararsız olduğum gibi. Belki de beni yoran kararsızlığım gibi.Neyse.Dedim ya neyse işte…Dikmişim gözlerimi farkında olmadan yola, gelip geçeni izliyorum. Kimler geçti? Bilmem ama gidenlerin izleri hala yolda. Tütüyor buram buram. Son kez derin bir nefesle içime çekmeliyim o tüm anıları. Sonra gitmeliyim. Yorgun değilmişim aslında anlıyorum. Gücüm yokmuş. Bir de kararsızlığım çokmuş.Neyse.Dedim ya neyse işte.İçime çeksem mi acaba, tüm o anıları, anılarımızı. Ama sen onları bana bıraktın gittin öyle değil mi? Benim onlar, senin değil. Senin olsaydı eğer, ben şimdi, sessizce, sadece, dilimdekileri dökmezdim rüzgâra. Biliyorum az sonra o da karışacak yolun tozuna. Bu sefer ben gitmeliyim. Eğer gücümü toplarsam, belki gelirim. Bilmiyorum.Neyse.Dedim ya neyse.Boş ver işte…