reklamı hazırlayan siz olmalısınız. gayet güzel olmuş. darren afonsky çekmiş zannettim bir an reklamı. ancak sonundaki o çıkan yazı ve dann efekti bunun amatör bir çalışma olduğunu hissettirdi. ama kötü demiyorum. yine de güzel. tebrik ederim.
GDO karşıtlığını anlayamıyorum. Genetik, Genetik Mühendisliği gibi dersler okudum okulda. “GDO’ya hayır” diyenlerin öne sürdükleri argümanların hemen hemen hepsi gereksiz evhamlar olduğunu söyleyebilirim. GDO karşıtlarının halkı yanıltmasına engel olmak gerek. Bunun adı dezenformasyondur.
@belesh; karşıma çıkan her absürd iddianın yanlış olduğunu ispatlamak gibi bir görevim olamaz. İddiayı iddia sahibi savunur, kanıt yükümlülüğü ona aittir.Bu arada doğa bilimlerinde “ispat” diye birşey yoktur. “İspat” matematikte olur. Fizik, Kimya, Biyoloji, Jeoloji, Astronomi’de “ispat” olmaz. Kanıtlara dayayı kanaatler olur.GDO’ların zararlı olduğunu mu iddia ediyorsun? O zaman sen bahsettiğin zararlara dair bilimsel bulgu sunacaksın. Emprik veri ile geleceksin, uluslararası hakemli dergide yayınlanmış bilimsel makale ile geleceksin. Biz de inceleyeceğiz, zararına kanaat edeceğiz.Örneğin bazıları radyo, televizyon vs. EM dalgaların sağlığa zararlı olduğunu söylüyorlar… Bunların sağlığa zararlı olmadığını ispatlamak benim görevim değildir. İddia sahibi kimse iddiasının arkasında durmalıdır.Daha iyi anlatabilmek içi şu örneği vereyim; diyelim ki ben Güneş etrafında, Dünya ile Mars arasında bir yörüngede dönen bir “çaydanlık” olduğunu ve en güçlü teleskopların bile göremeyeceği kadar küçük olduğunu iddia ediyorum. Şimdi senin bu çaydanlığın olmadığını “ispatlama” yükümlülüğün var mı?Elbette yok! İddiayı ortaya atan kimse kanıt ondan beklenir.GDO zararlı diyenler de adam akıllı bilimsel kaynaklardan kanıt getirmelidir. Tabi bilimsel kaynak ne demektir bilenleri muhattap alıyorum. Kaynağı belirsiz, deneye dayanmayan, evhamdan başka birşey olmayan söylentileri kabul etmiyorum. Yanlız ben değil hiçbir aklı başında adam kabul etmez.
Uçtuğum felan yok… GDO zararlı diyenler iddialarını destekleyen kanıtlar getirsinler diyorum.Kinder Surprise kutusundan yumurta yapmakla, canavar domates karikatürleri ile bu iş bitmiyor. Bunlar yanlış yönlendirmeler. Bunlarla mücadele edip işin aslını öğreneceğine bana “uçtun” diyorsun.
neden1 genetiği değiştirmiş gıdalardaki rekombinat dna nın uzun süreli kullanımlarda insan metabolizmasında nasıl bir değişime sebep olacağı bilinmiyor1.2 gd li ürünlerin özellikle eşey hücrelerinde nasıl bir değişim yaratacağı belirsiz2 allerjik ve toksit(bknz teratojen mad.) etki yaratabilir bu durum özellikle gebelikte çok riskli çocukta anomaliler yada genetik rahatsızlıklar ortaya çıkarabilir3 antibiyotiklerin etkisini ortadan kaldırabilir dolayısıyla insan sağlığında önemli bir sorun yaratabilir4 ileride gen patenti(tekelleşme) kavramı ortaya çıktığında bağımsız araştırmalar ve deneyler yapılması olanaksız olacak5 çevre ile etkileşim halindeyiz dolayısıyla içinde bulunduğumuz ekosisteme bu değişim nasıl yansıyacakdaha bunun gibi bi sürü soru işareti var çekimser olmakta sonuna kadar haklıyız benceama acı bir gerçek var ki bu ürünlere ileride muhtaç olacağız dolayısıyla sırtımızı dönmek çözüm olmayacak
USA’de yıllardır GDO kullanılıyor, bu yılki mısırın %80’inden fazlası GDO… Avrupa’da da GDO tarımı yaygın. GDO’ları yıllardır kullanan medeni ülkelerde halkın kırılıp gittiği yok… GDO’lara bağlı bir vaka varsa getirin öğrenelim, ona göre tavır alalım.Yediğiniz içtiğini şeylerden size DNA geçmez. Canlılar evrimsel süreç boyunca birbirlerini yediler, yediğimizi hemen herşeyin DNA’sı var, ve bize geçmiyor. Pişirip yediğimiz hayvanların da, pişirmeden yediğimizi bitkilerin de DNA’ları sindirim sistemimiz içinde parçalanıyorlar.Eğer yediğimiz şeylerden DNA alsaydık inek, koyun, patates, marul, domates, tavuk vs. karışımı birşey olurduk… Ama olmuyoruz.GDO’larda kullanılan gen aktarıcı DNA parçaları içeren DNA’lar bile yiyoruz, milyarlarca yıldır yiyoruz ama birşey olmuyor. Niye? Çünkü mekanizma sizin sandığınız gibi çalışmıyor.Nasıl çalışıyor peki? Onu da gibi biyoloji okuyun öğrenin. Ben bizzat okulunda okudum, dersini aldım oradan biliyorum.Ayrıca bu GDO olayında sadece gıda yok…Pek çok aşı ve ilaç da GDO’lar ile üretiliyor ve yıllardır milyonlarca can kurtarıyor. Tabi işin endüstriyel boyutu da var; endüstrimizi için gerekli pekçok kimyasal maddeyi GDO’lara sentezlettiriyoruz. Tarım işin önemli bir kolu tabi… Eskiden tarım zararlılarına; böceklere, mantarlara, parazit bitkilere vs. karşı tonlarca tarım ilacı kullanılırdı. Bu tarım ilaçları doğaya çok büyük zarar verirdi aslında, ama onları kullanmasak ürüne çok büyük zarar geleceği ve bu zararın boyutuna göre kıtlığa bile neden olabileceği için zararını bile bile doğaya zehir atardık.Biyoteknoloji bitkilerin doğal ya da yapay seçilimle kazanmaları oldukça uzun süre alacak doğal savunma mekanizmalarını bitkilere kazandırabiliyor. Her GDO uzun süre laboratuvarlarda, özel seralarda test ediliyor. Sonra deneme ekimleri yapılıyor. Sonra elde edilen ürün analiz ediliyor ve halka sunuluyor. Yani “dün gece yaptık, bu sabah sofranızda” diye bir durum yok…GDO karşıtlığı en hafif tabiri ile “teknofobi”dir.
@ashg; GDO’nun faydaları saymakla bitseydi, sayar kurtulurdum…Al sana tek maddesini söyleyeyim;10.000 yıldır tarım ve hayvancılık yapıyoruz. Ondan önce avcı/toplayıcıydık. Hunter/gatherer yani… Bizzat bitki yetiştirmezdik ama doğada kendi kendine yetişenleri toplardık. 10-12 bin yıl önce inek, koyun, tavuk vs. hiçbir çiftlik hayvanımız da yoktu. Vahşi bitki ve hayvan türlerini nesiller içinde seçe seçe (yani yapay seçimle) ıslah ettik.Bundan 10.000 yıl önce insan nüfusu 5 milyon kadardı… Yani tüm Dünya’da 5 milyon insan vardı.1900 yılında yani geçen yüzyılın başında Dünya nüfusu 1.65 milyar kadardı… Ancak geçtiğimiz yüzyılda modern bilimin sayesinde insan için ortalama ömür beklentisi (life expectancy at birth) 35 yıldan 75 yıla çıktı… 10.000 yıl önce ortalama ömür beklentisi 20-25 yıl kadardı. Yani 10000 yılda 25’den 35 yıla yükselebilmiş olan insa ömrü son 100 yıl içinde 75 yıla çıktı… Çok büyük ve çok ani bir artış… Yaşam şartlarınını iyileşmesi, gelişen aşılama teknikleri, antibiyotikler, tedavi teknikleri, koruyucu teknikler, ulaşım, iletişim, beslenme vs. hepsi birden insan ömrünü öyle bir arttırdı ki son yüzyılda 1.65 milyardan 6.7 milyara fırladık. Yani 4 kat çoğaldık. http://en.wikipedia.org/wiki/World_population… Read MorePeki 10.000 yıldır ıslah ettiğimizi bitki ve hayvanların verimi son yüzyıl içinde 4 kat arttı mı? Tabi ki artmadı… Bu yüzden tarıma daha geniş arazi ayırmamız gerekti ve orman alanlarını vs. yakıp yıkıp tarla yaptık. Bazı bölgelerdeki ormanların %97’e varan kısmı yok edilmiş…. http://en.wikipedia.org/wiki/DeforestationNüfusumuz delicesine arttarken tarımdan aldığımız verim çok az arttı. Tarım alanlarımızı genişledikçe tarım bitkileri hastalıkları, parazitler, böcekler vs. arttı. Sonra böcek ilaçları vs. icad edildi… Ürünümüzü korumak için doğaya milyonlarca ton zehir döktük. Ama zararlı böcekler hızla evrimleşip her türlü ilaca direnç geliştirdiler. Bu arada bizde doğa döktüğümüz tonlarca zehirle başbaşa kaldık.Ayırca ürünlerimizi yeterince besleyici değildi… Biz şanslıyız, Anadolu’da doğmuşuz, bizim buğdayımız oldukça besleyici… Ama pirinç yemek zorunda olan, ülkesinde ilkimden dolayı pirinç yetişemeyen insanlar protein ve vitamin eksikliği yaşıyorlar. Bu konuda Jared Diamond’un çalışmalarına bir gözatın. Dünya’nın her yerinde beslenme homojen değil… İklim buna izin vermiyor.Ayrıca tarım ürünlerimizin bir kısmı tarladan toplayıp sofraya ulaştırma sırasında telef oluyorlardı, çünkü meyve sebzeler aslında tohum taşıyıcısıdırlar. Tohum toprağa düştüğünde çimlenmenin gerçekleşmesi için yumuşarlar, gevşerler. Bu bitki için iyidir, ama bizim için iyi değil. Çünkü ürünün taşıma sırasında yumuşayıp telef olmasının istemeyiz.İşte genetik müdahaleler tüm bunlara çözümler sunuyorlar. Hücre çeperini bombardıman edip yumuşatan proton toplarını kodlayan geni kapatıyorsun, çilek artık koparılınca yumuşamıyor. Pirincin besin değerini arttırabiliyorsun, ürünlerin verimlerini arttırabiliyorsun.GDO’ya HAYIR demek tüm bunlara hayır demektir. GDO’ya gözgöre göre hayır diyen insanlık düşmanıdır.Bitkilerin patentlenmesine karşıysanız “Bitki patentlemeye hayır” deyiniz, GDO olayını toptan silmeyiniz. Ayrıca bitki patentlemeye karşıysanız yazılım patentleri, teknoloji patentleri, müzik sinema vs. telif haklarına da karşı olmanız gerek. Nedenini düşünemiyorsanız, bağlantıyı kuramıyorsanız onu da ayrıca açıklarım.
oktaypocan DİYOR Kİ, (18 Kasım 2009 23:36)USA’de yıllardır GDO kullanılıyor, bu yılki mısırın %80’inden fazlası GDO… Avrupa’da da GDO tarımı yaygın. GDO’ları yıllardır kullanan medeni ülkelerde halkın kırılıp gittiği yok… GDO’lara bağlı bir vaka varsa getirin öğrenelim, ona göre tavır alalım.Yediğiniz içtiğini şeylerden size DNA geçmez. Canlılar evrimsel süreç boyunca birbirlerini yediler, yediğimizi hemen herşeyin DNA’sı var, ve bize geçmiyor.
yediklerimizden bize DNA geçmiyor ama yediklerimizin DNA’sını oluşturan genler hücrelerimizin ihtiyacı olan proteinleri üretip vücudumuza aktarmıyorlar mı?bu genlerle oynadığın zaman o genin ürettiği dönüştürülmüş protein vücudumuza girmiş olmuyor mu?hücrelerin bu yeni tip proteinlere verecekleri tepkiyi de şaşırtmış ve dolayısıyla vücudun sistemini de dumura uğratmış olmuyor musun?bir zamanlar dünyayı yerinden oynatan o deli dana hastalığına da sebep olan prion adında mutasyona uğramış bir gen değil miydi?
usa lı tüketiciler yillardır gd li ürünler kullanıyor doğrusun ama ürünün gd li olduğunu bilmiyorlar etiketleme yokbu durumdan da anlaşılacağı üzere sınırlı olan kaynaklar ile sürekli artan talebe nasıl optimum biçimde cevap veririz noktasında teknofobik olmayan ama psikolojik bir ayrımda olduğumuz doğrudaha yeni yeni emeklemeye başlayan genetik teknolojisinin meyvelerini hemen toplayıp insanlığa yaşamak için bir gün vaad ederken onlara dönüşü olmayan zararlar verebileceğimiz ihtimalinin de olduğu gerçeğini kendimize mi saklamalıyız acabao zaman denek olarak neden fare kullanıyoruz kipopumuzu koyduğumuz zemin kapitalin etkisinde çetelere mensub biliminsanları karar mercii olmuştotoş olmuşuz anlayacağınama doğru karar vermek için kapitalin sıcak tarafından uzaklaşmamaız gerekmekteneden psikolojik çünkü içindeve seninde bahsettiğin insanlık namına iyi mi yoksa kötü mü
>>>Pilli Pati demiş ki; yediklerimizden bize DNA geçmiyor ama yediklerimizin DNA’sını oluşturan genler hücrelerimizin ihtiyacı olan proteinleri üretip vücudumuza aktarmıyorlar mı?bu genlerle oynadığın zaman o genin ürettiği dönüştürülmüş protein vücudumuza girmiş olmuyor mu?
İşte o proteinin sana bir zararı yok… Zira sindirim yoku ile alıyorsun. Proteolitik enzimler, besin olarak aldığımız proteinleri aminoasitlerine kadar parçalarlar. Parçalayamadıkları ise sindirim kanalında emilmez ve dışkı ile atılır. İsterseniz protein sindirimi ve biyoyararlanım konusuna gözatınız.Besin yolu ile alınan proteininin hücre içine doğrudan girme şansı yoktur. Çok zor ama yanlışlıkla kana karışsa bile dokuda hücre içine giremez. Hücrenin zarı büyük molekülleri almaz. Yol geçen hanı değil hücre dediğimiz şey.Yani yabancı protein aminoasitlerini parçalanır, o aminoasitler ise kan ile dokuya taşınır, lego parçaları gibi düşünün. Bu parçalarla başka protein yapılır. Eğer çok fena açsak denitrifiye edilip enerji amaçlı bile kullanılır.
>>>Pilli Pati demiş ki;hücrelerin bu yeni tip proteinlere verecekleri tepkiyi de şaşırtmış ve dolayısıyla vücudun sistemini de dumura uğratmış olmuyor musun?
Dediğim gibi… Besin ile alınan protein hücreye ulaşmaz. Kana bile karışamaz. Zaten karışabilseydi bağışıklık sistemimizi tepki gösterirdi. Eğer yabancı molekül az miktarda ise akyuvarlar bunları yutar ve kandan temizler. Eğer miktar aşırı fazla ise anaflaktik şoka girebilirsin.Ama… milyarlarca yıldır birbirini yiyerek evrimleşmiş bir canlılıktan bahsediyoruz. Bir canlı diğerini yediğinde onun DNA’sı, protein’i vs. hücresine kadar ulaşmıyor. Eğer öyle olsaydı sağlıklı bir metabolizma kurulamazdı. Lüften iyi düşünün… Katabolizma neydi, anabolizma neydi bunları bir hatırlayalım hep birlikte.
>>>Pilli Pati demiş ki;bir zamanlar dünyayı yerinden oynatan o deli dana hastalığına da sebep olan prion adında mutasyona uğramış bir gen değil miydi?
Değildi. Prion gen değildir, proteindir. Üstelik GDO’lar ile ilgisi yoktur.Prionların oldukça özel sekansları ve katlanmaları var. GDO yapıyoruz diye tutup içine prion koymuyoruz.Tabi herşeyin kötü niyetli kullanımı olabilir. Arabamı birinin üzerine sürüp öldürebilirim. Hatta bunun olma olasılığı GDO’lara bilerek, kasten, kötü niyetle prion konulmasından daha olası.
teşekkürler @oktay,peki organizmaların genetiğini değiştirme lisansı olan firmaların kanunen önlerinde bir sınır var mı? yani “neyi ne kadar değiştirebilirler?” ya da “hangi değişikliği hangi organizmaya uygulayamazlar?” gibi mesela… madem bu konuları bilen birisi ile beraberiz. merak ettiğimiz soruları sormadan edemeyeceğiz. bu konuda bir bildiğin varsa senden öğrenmeyi dilerim.
GDO ürünlerin gıda güvenirliği değerlendirildiği zaman GD ürün türevli gıdalardaki rekombinant DNA’nın insanayatay gen transferi ve bunun insan sağlığı için sonuçları önemli bir konudur. Gıda ürünlerine aktarılan genlerin insanbağırsak mikroflorasında veya insan ya da hayvan genomunda yer alıp almayacağı ve bunun sonuçlarının ne olacağıönemli bir sorudur [26]. Tüketilen bütün gıdaların canlılardan geldiği ve DNA’nın tüm canlıların bileşenlerindenbirisi olduğu dikkate alınırsa gıda ürünleri ile birlikte DNA’nında vücuda alındığı bir gerçektir. Vücuda alınan DNAsindirim sisteminde parçalayıcı etkiye sahip olan çeşitli parametrelere (örn; sıcaklık, pH, basınç, reaktif kimyasallar(radikaller)) ve enzimatik aktivitelere (eksonükleazlar ve DNAazI ve DNAazII gibi endonükleazlar) maruz kaldığıiçin parçalanıp sindirildikten sonra vücuttan dışarı atılmaktadır [27, 12]. DNA, memeli bağırsağında genellikle hızlaparçalanmakla birlikte bu parçalanma tamamen ve bir anda olmaz ve bazen DNA stabil/kararlı kalabilir [27]. Eğer DNA parçalanmadan ince bağırsağın son kısmı, körbağırsak ve kolon gibi DNA parçalama aktivitesinin en azmikrofloranın yüksek miktarda olduğu sindirim sisteminin (gastrointestinal sistemin) bu kısımlarına ulaşırsamikrofloranın çıplak DNA’yı hücre içine alma olasılığı/riski vardır [27, 12, 28]. Mikrofloradaki bakteriler aynızamanda hücre içine aldıkları yabancı DNA’nın kendi genomlarına katılmasını ve ifade edilmesini engelleyenmekanizmaya sahip olmalarına rağmen bakteriyel kökenli genlerin bakteriler tarafından yapıya alınması teorikolarak mümkündür [12, 27]. GDO üretimi sırasında markır gen olarak kullanılan antibiyotik direnç genleriçoğunlukla bakteriyel kökenli olup bu açıdan en çok tartışılan olasılıktır [12]. GDO ürünlerin tüketilmesi ile buantibiyotik direnç genlerinin insan bağırsak mikroflorasına veya patojen mikroorganizmalara aktarılması doğadazaten yaygın bir olgu olan mikroorganizmalarda antibiyotiğe karşı direnç düzeyinin artmasına yol açabilir [26, 12].Bu durum patojenik mikroorganizmaların tedavisi için antibiyotiklerin terapötik değerlerini ortadan kaldırarak insanve hayvan sağlığı için bir risk oluşturabilir
Erciyes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi 23′ den GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR (GDO) başlıklı çalışmadan bir alıntı.
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.Tamam
yorumlar
reklamı hazırlayan siz olmalısınız. gayet güzel olmuş. darren afonsky çekmiş zannettim bir an reklamı. ancak sonundaki o çıkan yazı ve dann efekti bunun amatör bir çalışma olduğunu hissettirdi. ama kötü demiyorum. yine de güzel. tebrik ederim.
evet ilk dönem çalışmalarımdan biriydi. teşekkürler..
güzel.
güzel bir çalışma.
teşekkürler
GDO karşıtlığını anlayamıyorum. Genetik, Genetik Mühendisliği gibi dersler okudum okulda. “GDO’ya hayır” diyenlerin öne sürdükleri argümanların hemen hemen hepsi gereksiz evhamlar olduğunu söyleyebilirim. GDO karşıtlarının halkı yanıltmasına engel olmak gerek. Bunun adı dezenformasyondur.
Aksini ispatla madem.
@belesh; ben mi ispatlayacağım?
Neden olmasın, seçici değilimdir. İspatlayamaz mısın ki?
@belesh; karşıma çıkan her absürd iddianın yanlış olduğunu ispatlamak gibi bir görevim olamaz. İddiayı iddia sahibi savunur, kanıt yükümlülüğü ona aittir.Bu arada doğa bilimlerinde “ispat” diye birşey yoktur. “İspat” matematikte olur. Fizik, Kimya, Biyoloji, Jeoloji, Astronomi’de “ispat” olmaz. Kanıtlara dayayı kanaatler olur.GDO’ların zararlı olduğunu mu iddia ediyorsun? O zaman sen bahsettiğin zararlara dair bilimsel bulgu sunacaksın. Emprik veri ile geleceksin, uluslararası hakemli dergide yayınlanmış bilimsel makale ile geleceksin. Biz de inceleyeceğiz, zararına kanaat edeceğiz.Örneğin bazıları radyo, televizyon vs. EM dalgaların sağlığa zararlı olduğunu söylüyorlar… Bunların sağlığa zararlı olmadığını ispatlamak benim görevim değildir. İddia sahibi kimse iddiasının arkasında durmalıdır.Daha iyi anlatabilmek içi şu örneği vereyim; diyelim ki ben Güneş etrafında, Dünya ile Mars arasında bir yörüngede dönen bir “çaydanlık” olduğunu ve en güçlü teleskopların bile göremeyeceği kadar küçük olduğunu iddia ediyorum. Şimdi senin bu çaydanlığın olmadığını “ispatlama” yükümlülüğün var mı?Elbette yok! İddiayı ortaya atan kimse kanıt ondan beklenir.GDO zararlı diyenler de adam akıllı bilimsel kaynaklardan kanıt getirmelidir. Tabi bilimsel kaynak ne demektir bilenleri muhattap alıyorum. Kaynağı belirsiz, deneye dayanmayan, evhamdan başka birşey olmayan söylentileri kabul etmiyorum. Yanlız ben değil hiçbir aklı başında adam kabul etmez.
İyice uçtun şu an.
Uçtuğum felan yok… GDO zararlı diyenler iddialarını destekleyen kanıtlar getirsinler diyorum.Kinder Surprise kutusundan yumurta yapmakla, canavar domates karikatürleri ile bu iş bitmiyor. Bunlar yanlış yönlendirmeler. Bunlarla mücadele edip işin aslını öğreneceğine bana “uçtun” diyorsun.
neden1 genetiği değiştirmiş gıdalardaki rekombinat dna nın uzun süreli kullanımlarda insan metabolizmasında nasıl bir değişime sebep olacağı bilinmiyor1.2 gd li ürünlerin özellikle eşey hücrelerinde nasıl bir değişim yaratacağı belirsiz2 allerjik ve toksit(bknz teratojen mad.) etki yaratabilir bu durum özellikle gebelikte çok riskli çocukta anomaliler yada genetik rahatsızlıklar ortaya çıkarabilir3 antibiyotiklerin etkisini ortadan kaldırabilir dolayısıyla insan sağlığında önemli bir sorun yaratabilir4 ileride gen patenti(tekelleşme) kavramı ortaya çıktığında bağımsız araştırmalar ve deneyler yapılması olanaksız olacak5 çevre ile etkileşim halindeyiz dolayısıyla içinde bulunduğumuz ekosisteme bu değişim nasıl yansıyacakdaha bunun gibi bi sürü soru işareti var çekimser olmakta sonuna kadar haklıyız benceama acı bir gerçek var ki bu ürünlere ileride muhtaç olacağız dolayısıyla sırtımızı dönmek çözüm olmayacak
dolayısıyla:)))
GDO’ nun faydalarını anlatan bir gönderme yapıp yayınlar mısın?Simulten nedenleri sıralamış..
USA’de yıllardır GDO kullanılıyor, bu yılki mısırın %80’inden fazlası GDO… Avrupa’da da GDO tarımı yaygın. GDO’ları yıllardır kullanan medeni ülkelerde halkın kırılıp gittiği yok… GDO’lara bağlı bir vaka varsa getirin öğrenelim, ona göre tavır alalım.Yediğiniz içtiğini şeylerden size DNA geçmez. Canlılar evrimsel süreç boyunca birbirlerini yediler, yediğimizi hemen herşeyin DNA’sı var, ve bize geçmiyor. Pişirip yediğimiz hayvanların da, pişirmeden yediğimizi bitkilerin de DNA’ları sindirim sistemimiz içinde parçalanıyorlar.Eğer yediğimiz şeylerden DNA alsaydık inek, koyun, patates, marul, domates, tavuk vs. karışımı birşey olurduk… Ama olmuyoruz.GDO’larda kullanılan gen aktarıcı DNA parçaları içeren DNA’lar bile yiyoruz, milyarlarca yıldır yiyoruz ama birşey olmuyor. Niye? Çünkü mekanizma sizin sandığınız gibi çalışmıyor.Nasıl çalışıyor peki? Onu da gibi biyoloji okuyun öğrenin. Ben bizzat okulunda okudum, dersini aldım oradan biliyorum.Ayrıca bu GDO olayında sadece gıda yok…Pek çok aşı ve ilaç da GDO’lar ile üretiliyor ve yıllardır milyonlarca can kurtarıyor. Tabi işin endüstriyel boyutu da var; endüstrimizi için gerekli pekçok kimyasal maddeyi GDO’lara sentezlettiriyoruz. Tarım işin önemli bir kolu tabi… Eskiden tarım zararlılarına; böceklere, mantarlara, parazit bitkilere vs. karşı tonlarca tarım ilacı kullanılırdı. Bu tarım ilaçları doğaya çok büyük zarar verirdi aslında, ama onları kullanmasak ürüne çok büyük zarar geleceği ve bu zararın boyutuna göre kıtlığa bile neden olabileceği için zararını bile bile doğaya zehir atardık.Biyoteknoloji bitkilerin doğal ya da yapay seçilimle kazanmaları oldukça uzun süre alacak doğal savunma mekanizmalarını bitkilere kazandırabiliyor. Her GDO uzun süre laboratuvarlarda, özel seralarda test ediliyor. Sonra deneme ekimleri yapılıyor. Sonra elde edilen ürün analiz ediliyor ve halka sunuluyor. Yani “dün gece yaptık, bu sabah sofranızda” diye bir durum yok…GDO karşıtlığı en hafif tabiri ile “teknofobi”dir.
@ashg; GDO’nun faydaları saymakla bitseydi, sayar kurtulurdum…Al sana tek maddesini söyleyeyim;10.000 yıldır tarım ve hayvancılık yapıyoruz. Ondan önce avcı/toplayıcıydık. Hunter/gatherer yani… Bizzat bitki yetiştirmezdik ama doğada kendi kendine yetişenleri toplardık. 10-12 bin yıl önce inek, koyun, tavuk vs. hiçbir çiftlik hayvanımız da yoktu. Vahşi bitki ve hayvan türlerini nesiller içinde seçe seçe (yani yapay seçimle) ıslah ettik.Bundan 10.000 yıl önce insan nüfusu 5 milyon kadardı… Yani tüm Dünya’da 5 milyon insan vardı.1900 yılında yani geçen yüzyılın başında Dünya nüfusu 1.65 milyar kadardı… Ancak geçtiğimiz yüzyılda modern bilimin sayesinde insan için ortalama ömür beklentisi (life expectancy at birth) 35 yıldan 75 yıla çıktı… 10.000 yıl önce ortalama ömür beklentisi 20-25 yıl kadardı. Yani 10000 yılda 25’den 35 yıla yükselebilmiş olan insa ömrü son 100 yıl içinde 75 yıla çıktı… Çok büyük ve çok ani bir artış… Yaşam şartlarınını iyileşmesi, gelişen aşılama teknikleri, antibiyotikler, tedavi teknikleri, koruyucu teknikler, ulaşım, iletişim, beslenme vs. hepsi birden insan ömrünü öyle bir arttırdı ki son yüzyılda 1.65 milyardan 6.7 milyara fırladık. Yani 4 kat çoğaldık. http://en.wikipedia.org/wiki/World_population… Read MorePeki 10.000 yıldır ıslah ettiğimizi bitki ve hayvanların verimi son yüzyıl içinde 4 kat arttı mı? Tabi ki artmadı… Bu yüzden tarıma daha geniş arazi ayırmamız gerekti ve orman alanlarını vs. yakıp yıkıp tarla yaptık. Bazı bölgelerdeki ormanların %97’e varan kısmı yok edilmiş…. http://en.wikipedia.org/wiki/DeforestationNüfusumuz delicesine arttarken tarımdan aldığımız verim çok az arttı. Tarım alanlarımızı genişledikçe tarım bitkileri hastalıkları, parazitler, böcekler vs. arttı. Sonra böcek ilaçları vs. icad edildi… Ürünümüzü korumak için doğaya milyonlarca ton zehir döktük. Ama zararlı böcekler hızla evrimleşip her türlü ilaca direnç geliştirdiler. Bu arada bizde doğa döktüğümüz tonlarca zehirle başbaşa kaldık.Ayırca ürünlerimizi yeterince besleyici değildi… Biz şanslıyız, Anadolu’da doğmuşuz, bizim buğdayımız oldukça besleyici… Ama pirinç yemek zorunda olan, ülkesinde ilkimden dolayı pirinç yetişemeyen insanlar protein ve vitamin eksikliği yaşıyorlar. Bu konuda Jared Diamond’un çalışmalarına bir gözatın. Dünya’nın her yerinde beslenme homojen değil… İklim buna izin vermiyor.Ayrıca tarım ürünlerimizin bir kısmı tarladan toplayıp sofraya ulaştırma sırasında telef oluyorlardı, çünkü meyve sebzeler aslında tohum taşıyıcısıdırlar. Tohum toprağa düştüğünde çimlenmenin gerçekleşmesi için yumuşarlar, gevşerler. Bu bitki için iyidir, ama bizim için iyi değil. Çünkü ürünün taşıma sırasında yumuşayıp telef olmasının istemeyiz.İşte genetik müdahaleler tüm bunlara çözümler sunuyorlar. Hücre çeperini bombardıman edip yumuşatan proton toplarını kodlayan geni kapatıyorsun, çilek artık koparılınca yumuşamıyor. Pirincin besin değerini arttırabiliyorsun, ürünlerin verimlerini arttırabiliyorsun.GDO’ya HAYIR demek tüm bunlara hayır demektir. GDO’ya gözgöre göre hayır diyen insanlık düşmanıdır.Bitkilerin patentlenmesine karşıysanız “Bitki patentlemeye hayır” deyiniz, GDO olayını toptan silmeyiniz. Ayrıca bitki patentlemeye karşıysanız yazılım patentleri, teknoloji patentleri, müzik sinema vs. telif haklarına da karşı olmanız gerek. Nedenini düşünemiyorsanız, bağlantıyı kuramıyorsanız onu da ayrıca açıklarım.
yediklerimizden bize DNA geçmiyor ama yediklerimizin DNA’sını oluşturan genler hücrelerimizin ihtiyacı olan proteinleri üretip vücudumuza aktarmıyorlar mı?bu genlerle oynadığın zaman o genin ürettiği dönüştürülmüş protein vücudumuza girmiş olmuyor mu?hücrelerin bu yeni tip proteinlere verecekleri tepkiyi de şaşırtmış ve dolayısıyla vücudun sistemini de dumura uğratmış olmuyor musun?bir zamanlar dünyayı yerinden oynatan o deli dana hastalığına da sebep olan prion adında mutasyona uğramış bir gen değil miydi?
usa lı tüketiciler yillardır gd li ürünler kullanıyor doğrusun ama ürünün gd li olduğunu bilmiyorlar etiketleme yokbu durumdan da anlaşılacağı üzere sınırlı olan kaynaklar ile sürekli artan talebe nasıl optimum biçimde cevap veririz noktasında teknofobik olmayan ama psikolojik bir ayrımda olduğumuz doğrudaha yeni yeni emeklemeye başlayan genetik teknolojisinin meyvelerini hemen toplayıp insanlığa yaşamak için bir gün vaad ederken onlara dönüşü olmayan zararlar verebileceğimiz ihtimalinin de olduğu gerçeğini kendimize mi saklamalıyız acabao zaman denek olarak neden fare kullanıyoruz kipopumuzu koyduğumuz zemin kapitalin etkisinde çetelere mensub biliminsanları karar mercii olmuştotoş olmuşuz anlayacağınama doğru karar vermek için kapitalin sıcak tarafından uzaklaşmamaız gerekmekteneden psikolojik çünkü içindeve seninde bahsettiğin insanlık namına iyi mi yoksa kötü mü
son üç satırı ben yazmadım sorumlu değilimyauffftöbe töbe
@Pilli Pati;
İşte o proteinin sana bir zararı yok… Zira sindirim yoku ile alıyorsun. Proteolitik enzimler, besin olarak aldığımız proteinleri aminoasitlerine kadar parçalarlar. Parçalayamadıkları ise sindirim kanalında emilmez ve dışkı ile atılır. İsterseniz protein sindirimi ve biyoyararlanım konusuna gözatınız.Besin yolu ile alınan proteininin hücre içine doğrudan girme şansı yoktur. Çok zor ama yanlışlıkla kana karışsa bile dokuda hücre içine giremez. Hücrenin zarı büyük molekülleri almaz. Yol geçen hanı değil hücre dediğimiz şey.Yani yabancı protein aminoasitlerini parçalanır, o aminoasitler ise kan ile dokuya taşınır, lego parçaları gibi düşünün. Bu parçalarla başka protein yapılır. Eğer çok fena açsak denitrifiye edilip enerji amaçlı bile kullanılır.
Dediğim gibi… Besin ile alınan protein hücreye ulaşmaz. Kana bile karışamaz. Zaten karışabilseydi bağışıklık sistemimizi tepki gösterirdi. Eğer yabancı molekül az miktarda ise akyuvarlar bunları yutar ve kandan temizler. Eğer miktar aşırı fazla ise anaflaktik şoka girebilirsin.Ama… milyarlarca yıldır birbirini yiyerek evrimleşmiş bir canlılıktan bahsediyoruz. Bir canlı diğerini yediğinde onun DNA’sı, protein’i vs. hücresine kadar ulaşmıyor. Eğer öyle olsaydı sağlıklı bir metabolizma kurulamazdı. Lüften iyi düşünün… Katabolizma neydi, anabolizma neydi bunları bir hatırlayalım hep birlikte.
Değildi. Prion gen değildir, proteindir. Üstelik GDO’lar ile ilgisi yoktur.Prionların oldukça özel sekansları ve katlanmaları var. GDO yapıyoruz diye tutup içine prion koymuyoruz.Tabi herşeyin kötü niyetli kullanımı olabilir. Arabamı birinin üzerine sürüp öldürebilirim. Hatta bunun olma olasılığı GDO’lara bilerek, kasten, kötü niyetle prion konulmasından daha olası.
teşekkürler @oktay,peki organizmaların genetiğini değiştirme lisansı olan firmaların kanunen önlerinde bir sınır var mı? yani “neyi ne kadar değiştirebilirler?” ya da “hangi değişikliği hangi organizmaya uygulayamazlar?” gibi mesela… madem bu konuları bilen birisi ile beraberiz. merak ettiğimiz soruları sormadan edemeyeceğiz. bu konuda bir bildiğin varsa senden öğrenmeyi dilerim.
Erciyes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi 23′ den GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR (GDO) başlıklı çalışmadan bir alıntı.
domuz gribi aşısında ve gdo hadisesinde bilimsel veri olmaksızın ya olursa mantığı ile yaratılan ortamın hastasıyım
Bilgiyi beğendim teşekkürler.ilginç bilgiler – ilginç yazılar – ilginç sorular
İlgimi çekmedi desem yalan olur, teşekkürler 🙂komik videolar